Güncelleme Tarihi:
ANTALYA’ya ilk geldiğim yıllarda sevgili Ebuturap Ünalmış beni doğru Karaalioğlu Parkı’na götürmüş, tek tek bütün ağaçları göstermiş, parkın girişindeki heybetli arokarya önünde ‘maymun tırmanmaz ağacının’ hikâyesini anlatarak, Antalya’yı tanımaya buradan başlamam gerektiğini söylemişti.
O kış gününde sağlı sollu ağaçlarla bezenmiş botanik bir dünyadan geçerek, Akdeniz’in beyazlara bürünmüş Toroslar’la kucaklaştığı büyülü manzarayı semaverimizin dumanıyla taçlandırmıştık. Ebuturap haklıydı, gerçekten pek farkına varmamış olabiliriz ama Karaalioğlu Parkı bu şehre yapılmış en değerli hizmetlerden biriydi. Birçok ülke gezmiş bir turizmci olarak dünyada çok az kentin böylesine bir zenginliğe sahip olduğunu rahatlıkla söyleyebilirim. Çok şanslıyız.
ANTALYA’NIN BALKONU
Karaalioğlu Parkı, İkinci Dünya Savaşı sürerken (1935-1944) inşa edilen Cumhuriyet döneminin ilk parklarındandır. Bu bağlamda kentin tarihi ve kültürel değerine sahip tek parktır.
Barındırdığı ağaçlar ve bitkiler ile bir botanik bahçesini andıran park, Güney Amerika kökenli arokaryalar ile buram buram Akdeniz kokan kızıl çam, fıstık çamı, doğu çınarı, çitlembik, erguvan, hurma, manolya, palmiye, Afrika kökenli servi, Toros sediri ve zeytin ağaçları ile sizi adeta bir dünya turuna çıkarır.
Yeşil alan zenginliği ile şehrin akciğerlerini oluşturan Karaalioğlu Parkı’nın yeşillendirilmesi, bitkilendirme tasarımı ve yeşil ağ sistemi planı kapsamında yapılmıştır. Özellikle dönemin Barok ve Rönesans bahçe sanatına atıflarda bulunan bu tarz, parkın yeşil alan sistematiğinin oluşturulmasında etkili olmuştur. Düzgün çiçek parterleri, aksları kesen geometrik formlar ve simetrik görüntü oluşturan düzenlemeleri ile dönemin tarzına uygun bir plan hayata geçirilerek şehrin kalbinde bir yeşil alan elde edilmiştir.
New York’un simgesi olan Central Park’ın alanı 3,41 kilometrekare, Londra’daki Hyde Park’ın alanı 2,53 kilometrekare ve Berlin’in Tiergarten Park alanı ise toplam 2,1 kilometrekare iken, Karaalioğlu Park alanı sadece 0,12 kilometrekare büyüklüğünde bir alana yayılmaktadır.
Bu ölçütlerden yola çıkılarak, günümüz yerel yönetimlerinin kentli yaşamının konforunu dikkate alarak, kent içerisinde kişi başına düşen yeşil alan miktarını artırabilmek için daha çok çaba göstermesi gerekmektedir. Bu da kentsel dönüşüm ve kentsel iyileştirme fırsatlarında yeşil alan artırmayı hedeflemekle mümkündür.
Parkın bugünkü görünümünü oluşturan proje, 1940-1945 yılları arasında uygulanmıştır. Vali Haşim İşcan’ın öncülüğünde, zamanın İl Özel İdare Müdürü Muharrem Önal’ın başkanlığını yaptığı Antalya’yı Güzelleştirme Cemiyeti’nin katkılarıyla park düzenlemesi mimar Necmettin Ateş’e yaptırılmıştır (Çimrin, 2006). Karaalioğlu Parkı inşaatı 3 yıl sürmüş ve yapımı bittiğinde ülkenin her yerinden ziyaretçileri çekmeyi başararak çok ses getirmiştir.
Park, ziyaretçinin içini ferahlatacak süsleme donatılar, lambalı fıskiyeli havuzlar, pergolalar, miradorlar, merdivenler ve rengârenk çiçekliklerden oluşmaktaydı. Haşim İşcan bu parkı aynı zamanda bir Akdeniz fuarı alanı olarak düşünmüştü, ancak bu plan gerçekleşemedi (Çimrin, 2006).
Günümüzde ramazan şenliklerinden, Gastronomi Fuarı’na kadar birçok sosyal ve kültürel etkinlik, parkın asırlık ağaçlarının altında gerçekleşmektedir.
UNESCO Geçici Mirası listesindeki Kaleiçi’ne açılan park alanı 30 Nisan 1991 tarihinde 1101 numaralı karar ile 1. derece doğal sit alanı olarak tescillenmiştir. Bu kapsamda Karaalioğlu Parkı bilimsel muhafaza açısından evrensel değeri olan, farklı özellik ve güzellikleri ile kamu yararı açısından mutlaka korunması gerekli alan statüsündedir.
CUMHURİYET DÖNEMİ PARKINA SAHİP ÇIKALIM
Gelin görün ki böylesine büyük emek ve çabalarla yaratılan Karaalioğlu Parkı bugünlerde maalesef ticari hırsların hışmına uğramaktadır. Tadilat adı altında ortaya çıkan ilave yapılar ve kötü makyajlanmış bakımsız binalar parkın belki de kurulduğu günden beri en kötü görüntüsünü oluşturmaktadır.
Ağaçların kesildiği, köklerin üstüne beton atıldığı, parkın beton ve tuğlalarla adeta bir şantiye görünümüne dönüştürüldüğü görülmektedir. Geçtiğimiz günlerde Prof. Dr. Tuncay Neyişci rehberliğinde Kent Konseyi Yönetim Kurulu olarak parkta yaptığımız inceleme gezisinde gördüklerimiz, duyduklarımızdan daha vahimdi.
Tadilattan daha ziyade işgale dönüşmüş kontrolsüz yapılar, sadece turistik beklenti üzerine kurulmuş tesisler parkın özünün kaybolma tehlikesini göz ardı ederek, hem kendi ticaretlerine hem parka zarar verdiklerini fark etmeliler. Büyükşehir Belediyesi geçtiğimiz günlerde ağaçlara zarar veren canlılardan dolayı bazı ağaçların kesildiğini ve yerine yenilerinin dikileceğini belirtti.
Karaalioğlu Parkı, vizyon sahibi yöneticilerin önderliğinde ve halkın katkılarıyla büyük emekler harcanarak yoktan var edilmiştir. Böylesine değerli bir alanı hoyratça kullanmak kimsenin yararına değildir. Bu bağlamda bugünkü resme sebep olan herkesin şapkayı önüne koyarak özeleştiri yapması ve parkın özünün korunmasına nasıl katkı vereceğini acilen düşünmesi gerekir.
Asırlık ağaçların kesilmesi, parkın betonlaştırılması ve bu kültürel zenginliğin ticari hırslara kurban edilmesi Antalya’nın kalbine saplanan bir hançerdir. Cumhuriyetin 100. yılında, Cumhuriyet döneminin en değerli parklarından Karaalioğlu Parkı’nın çığlığına kulak verip sahip çıkmak ve korumak hepimizin sorumluluğundadır.
12 ay turizm hedefindeki kentin en önemli ziyaret alanlarından birisi Karaalioğlu Parkı'dır. Ama tabii ki bu haliyle değil...