Güncelleme Tarihi:
Her güne bir felaket haberi ile uyanıyoruz. Elim sosyal medya sayfalarını güncellemeye gitmiyor. Her parmak aşağı yukarı yaptığımda sadece felaket haberi görüyorum. Felaket yoksa, Afgan var, mülteci var... Var oğlu var!
Bunaldık bir hayli ama dip görmeden zirve yapılmaz unutmayalım. Çevreyi kirlete kirlete olacağı buydu. Dere yatağını el kadar bırakırsan, eline gelen her şeyi ormana, yol kenarına atarsan... E parmağı yok ki gözüne soksun! Böyle, anlatır derdini, daha da anlamazsak bağıra bağıra anlatır ki şu an Kastamonu felaketi bunlardan birisi.
Hemen hemen her yazımda ama yeşil doğayı, ormanı, endemik bitkileri ama bunları kirleten insanlığı, verdiği zararı, taş ocaklarının hoyratça kullanıp sonra da rehabilite etmeden bıraktıkları tabiri caizse ‘belledikleri’ konularını yazıyorum. Az bile yazıyorum biliyorum! Keşke böyle beş boyutlu bir yayın organı olsa da; bu yazıları okurken çimdik atabilsek, kendinize gelin diye...
Koronadan başımızı alamadan varyantlar art arda geliyor... Kendimi bir film setinde gibi hissediyorum ya da bir kâbus, ‘uyanayım’ diyorum ama uyanacak bir durum yok, olmadığı gibi; fazla ‘uyanık’ olmaktan mütevellit uykuya dalamama problemi birçoğunuzda vardır diye düşünüyorum.
İYİ Kİ Antalya
Her ne olursa olsun, ‘iyi ki Antalya’da doğmuşum ve yaşıyorum’ diyorum her gün. Huzur veren bir şehir, bir çok yere kıyasla . Cennet bir doğası, çok iyi imkânlara sahip konaklama üniteleri, hâlâ kirletmeyi beceremediğimiz masmavi Akdeniz’i olan bir kent burası. Kaleiçi’ne gittim çor çocuk geçenlerde... Üzgünüm ki çok bakımsız gördüm. Çöpler her bir yerde, ‘araba girmesin’ denilen yerde arabalar dizi dizi park halinde, dar sokaklarda araba aynasına dirsek çarpmadan yürümeye çalışıyor, aynı manada karşıdan gelen adam ‘hapşırırsa’ diye kendini kolluyorsun... Tedirgin yürüyorsun kısacası. Yedi kocalı Hürmüz’üm , Kaleiçi’m benim... Belediye çokluğundan, yönetilemeyen Kaleiçi’m benim. Antalya’nın ‘Kaşıkçı Elması’ olan aynı zamanda ‘bahtsız bedevi’si de olan Kaleiçi’m benim. Ne yazsam az Kaleiçi için. Özerk bir yönetimi olmalı , aklımın erdiği günden bugüne söyledim, söyledik.
Herkes bir tarafından çekiştiriyor ve sonuç ortada. Yapmayın efendiler! Kaleiçi’ne kıymayın! El kadar Dubrovnik, avuç kadar Alaçatı eski sokaklarla ayakta. Bizde daha iyisi var ama ne esnafına söz geçiyor ne de iyi bakabiliyoruz.
ÇOK MU ZOR?
Tabelaları bir düzen yapmak çok mu zor Allah aşkına? Ivır zıvır reklamı yapan şemsiyeleri yasaklamak tek bir tip olmak çok mu zor? Örnek işletmelere ödül vermek, özendirmek çok mu zor? Sanat sokakları oluşturmak, galerileri teşvik etmek çok mu zor? Var olan müzeleri parlatmak, metruk binalarının önüne önlemler almak çok mu zor? Biraz gezmek, görmek lazım, Kaleiçi ne halde? Bu konuda çok ama çok dertliyim inanın. Manavgat Belediye Başkanı Şükrü Sözen, Side’de yaptı bu marjinal ve gerekli olan değişimi, bir-iki çatlak ses çıktı ama dinlemedi ve gelin görün ki şu an Side fıstık gibi . Gidin görün , görenler bana hak vermiştir bile.
Mermerli Plajı, Hıdırlık Kulesi, miradorları, sokakları, begonvilleri, tarihine zaten diyecek söz yok... Kısacası, böyle bir hazine yok!