Güncelleme Tarihi:
HERKES doğuştan her şeyi bilmiyor, öyle ya...
Kiminin genetiği, kiminin sonradan öğrendikleri derken ortaya karışık bir şey çıkıyor ve hayat boyu öğrenme devam ederek; sürüp giden bir denge... Bu dengeye, hayat diyoruz. Dengeli olmasını da ümit ediyoruz elbet. Hayat dengeli olur elbet; şayet, onun ayarları ile biz oynamazsak (!) İnsan, garip bir varlık; neden mi? Dengeli olan şeyin bile bir tarafına fazlaca yük koyarak onu bozmayı başaran bir varlık. Hiç dokunmasa ve ne yapıyorsa onu yapmaya devam etse denge bozulmayacak. Ama olmuyor... İllaki bir sabırsızlık ve daha iyiyi arama bulma çabası, belki belasını bulma başarısı... Artık yanına istediğiniz cümleleri siz ekleyin...
Üniversitede okurken bir ders hep çok ilgimi çekti. Hangisi mi?
Sosyoloji elbette.
İnsanın toplumda davranışları, insanın insanla olan ilişkisi ama hep bir topluluk içinde olmadan kaynaklı var olan eylemler, düşünceler... Psikoloji dersi, sıkardı beni; hep tek bir insan ve onun psikolojik ihtiyaçları vs. ama sosyoloji... Bambaşkadır.
Yıllar geçti ve hayata bir artı daha katıldık. O da ne demek Yeliz dediniz mi? Şöyle, okurken, etliye sütlüye pek karışmaz, öğrenci hayatı sürersiniz. Okul bitince, Hanya’yı Konya’yı görürsünüz, o anlamda; ‘hayata, bir artı daha katılmak’ demek istedim.
Okulda okutulan şeyler, okuduğum kitaplar... Hatta bunlardan ders kitabı yanı sıra sosyoloji dersinde okuduğum ‘Sofi’nin Dünyası’ iyi hoş güzel ama bizim atasözleri meğer ne kadar doğru imiş, hayatta onu deneyimledim.
Başımdan ne geçse, hop bir atasözü! Başımdan bir başka ne geçse; hoop buyurun başka atasözü. Benden önce birileri yaşamış iyi mi(?)... herkes biliyor meğer ben yeniyim:)
Bazen düşünürsünüz değil mi? Bir benim mi başıma geliyor diye. Hayır, bir senin başına gelmiyor ve bizim atalarımız ne demiş bu konuda bir bakın derim. Başınıza her ne geliyorsa, hatta gelmeden önce bile ne olabileceğini size bir güzel anlatmışlar.
Babam çok kullanırdı bazılarını… Mesela işe alınacak bir eleman var ve öyle övgüyle tavsiye edilmiş öyle övülmüş biri ki... Yani onun işini ben yapayım aman o yorulmasın diyeceksin neredeyse, o kadar. Yani, bu insanı alırsanız işe, kanatlanıp uçarsınız tipinden sözlerle gelir işe alırsın, ‘TIRT’ çıkar tabiri caizse. ‘Metli çeşmeden su içme’ derdi hep babam. Yani, haddinden fazla övgü varsa orada gerçek olanın üzeri örtülmüş olabilir, dikkatli ol derdi. Ve dediği çıkardı! Hep de çıktı, iyi mi!
Sonra, ben böyle heyecanlıyım, daha bi hayli toyum ve her şey hemen olsuncu yaşlardayım. Çok sevdiğim bir büyüğüm bana bir söz etti; elbette bir atasözü ve benim hayata bakışımı değiştirdi diyebilirim. O kişi kendini bilir.
Hatta, yıllar sonra yine ulusal bir gazetenin yerel ekinde köşe yazmaya başladığımda, köşemin adını bu atasözü yapmak istedim, ‘çok uzun’ dediler, ben de ‘bu olsun, olmuyorsa başka isim istemem’ demiştim, kırmamışlardı. O dönem çıkan gazetenin Akdeniz ekini okuyanlar bilir. Şimdi, gelelim o meşhur atasözü hangisiymiş?
SABIRLA KORUK OLUR HELVA
Söz şuydu; ‘Sabırla Koruk Olur Helva’
Sözün anlamını okuyunca, otomatikman bir sabır yüklemesi oluyor damarlarınızda inanın. Düşünün ki; yirmili yaşlardasınız ve sinirden patlamak üzeresiniz ve işler yetişmiyor, işini yapması gereken birileri yapmamış ve fatura sana kesilecek... Ve karşında bir adam durmuş sana, ‘sabırla koruk olur helva’ diyor. Aç oku anlamını diyor. Açtım okudum elbette.
Şöyle yazıyor;
Yeterince sabrederse kişi, koruklar olgunlaşır üzüm olur, kaynatılır pekmez olur, unla karılır helva yapılır; dut yapraklarını ipek böcekleri yer, koza örer ipek yapar, eğrilir, dokunur atlas olur. Her şey olacağına varır varmasına amma, sabır ve sebat ile üretilir ise gelecek güzel günler olur.
Şu ara, üzüm bağlarında salkım salkım duran o koruklara ne zaman baksam bu sözü hatırlarım, çevreme de anlatırım. Koruk demişken, ne güzel olur yemeklerin içinde, bir yaprak sarmada, bir bamyada...
Ağzımızın tadı hiç bozulmasın.
Sağlıkla kalın.