Güncelleme Tarihi:
ÖLMEMİŞİZ...
Tükenmemişiz...
Dahası mücadele ruhumuzu yitirmemişiz!
Son günlerde yaşanan yangınlarda bunu iyice anladık. Hiç tanımadığınız bir insana ya da doğadaki sahipsiz bir canlıya yardım için koşabiliyorsanız, yaşıyorsunuz demektir. Bir kelebeğin insan elinden su içtiğini gördüm. Hayvanlarını, ateşin ortasında kalarak can vermesin en azından dumandan etkilensinler diye dumanın olduğu yere sürerek, onların canını kurtaranlar gördük. Bahçesinde son kalan karpuzu, itfaiye çalışanlarına veren amca gördük... Manavgat’ın adını ilk defa duymuş nice İstanbullu’nun koşarak yardıma geldiğini gördük. Günlerce, dağlarda hortum tutan, yangın söndüren ünlüler gördük, siyasiler gördük... Grinin soğuk tonları yanında sıcak insan tonları gördük.
Sonra... Gece nöbet tutan gençlerimizi gördük. Kova ile yangın söndüren halk gördük. Doğanın içinden gelen acı çığlıkları duyduk! Ağaçlar da ağladı belki ama onları duyamadık, onlar yerine biz bağırdık, ağladık... Yardım istedik.
‘Bir’ olunca neler başarılabileceğini gördük. Canlı ve kanlı bir şekilde.
Ve adeta tüm bu insanlık göstergelerinin ardından bize hediye olarak yağmur gönderildi. Yağmurun, yaralara merhem olmasını bekliyoruz.
Elbet aradan çatlak sesler çıktı, gönderilen yardım malzemelerinin içinden elbet abilik gubidik şeyler çıktı. Fırsatçılar çıktı, süper kahraman olmak isteyenler çıktı ve daha çıkacaktır.
BİLİNÇ ARTIRILMALI
Bundan sonrası için yapılacak iş çok ama en önemlisi, arabalarınıza bir kutu eldiven ve bir balya büyük boy çöp poşeti koymanız, hayat kurtarabilir. Elimizin ulaştığı her yerde çöp toplamalıyız. Özellikle cam şişe gördüğümüz anda almalıyız. Viski bardağı atmış gördüm ... İnanılır gibi değil. Bu konudaki bilinci başlatmalı ve arttırmalıyız. Her yer çöp; kaldırım çöp, yeşil alanlar çöp, orman çöp, deniz çöp, sahiller çöp, ovalar çöp, mezarlıklar çöp, parklar çöp, sokaklar çöp... Bu kadar çöp toplayan var, bir de onlar olmasa ne oluruz bilemedim(?)
KENDİ ÇÖPÜMÜZDE BOĞULACAĞIZ
Vardır böyle bir söz; ‘kendi pisliğinde boğulmak’. Ninem, kızdığı biri olursa bunu derdi. Bize de, doğa diyor bakınız; ‘Kendi çöpünüzde boğulun’ diye. Ve öyle de olacak, eğer önlemlerimizi almaz isek, bir şamar yiyeceğiz ki; 100 yıl kendimize gelemeyeceğiz. Deli gibi tüketiyoruz. Manyak gibi alım yapıyoruz. Bakın tüketim kavramı adeta çığ gibidir, ne kadar çok alırsanız daha fazlasını istersiniz ve aldıkça önünüze kata kata bir çığ olur. ‘Yokluk’ güzeldir; ‘varlık’ı değerlendirir. Ben 1978 doğumluyum, elektrik olmayan günler gördüm. Arabamız bir hayli zaman yoktu, KL08 falan da yoktu... Yürüyorduk , her gün ilkokula yürüdük. Beş yıl boyunca, üç kız arkadaş ‘tabanvay’ kullandık. Haftada beş gün, gidiş dönüş toplamda altı kilometre yol yürürdük. Hem de sırtımızda okul çantaları ile. Ayağımızda, havalı zike, zikeçırs marka ayakkabılar da yoktu. Güzeldi, böğürtlen yiye yiye ağız yüz kıpkırmızı varırdık okula, siyahtı önlükler , karizmaydı ama sıcakta anamız ağlardı... Sonra andımızı okurduk, marşımızı okurduk ve tahta sıralarda üst üste dizilirdik. E seksen kişi, nasıl sığacak bir sınıfa. Bazen soba bile yakılmazdı, zaten o kalabalık kendi ısıtırdı sınıfı. Güzeldi çok güzeldi... Çok arıyorum o günleri. böyle çöp yoktu çünkü, ambalajlı ürün neredeyse yoktu. Naylon, poşet, ıvır zıvır şeyler yoktu. Pet şişede su bilmedim ben. Vardığımız yerde ya da yolda belde bulduğumuz suya ağzımızı dayar içerdik.
Şimdi gelinen noktada, bu hoyratça kullanım içimi acıtıyor elbette, eminim benim gibi sizlerinde... O zaman bugünden tezi yok, davranalım dostlar!
Sevgiyle Kalın.