Güncelleme Tarihi:
ANTALYA’nın dağları olmasa bu iklime sahip olur muydu? Elbette cevap, olmazdı. Bizi koruyan kollayan bu dağlar... Toroslar, Beydağları olmasa bu kent dümdüz anılırdı ve bu güzel iklim yerle yeksan olurdu. İşte, Akdeniz’e arkanı dönüp baktığında tüm heybeti ile yükselen o dağlardır Antalya’yı Antalya yapan. Uçaktan baktığınızda bu müthiş kenti, ortaya çıkaran diğerlerinden ayırandır. O dağların içi ise, tüm hazineyi barındıran ama bir o kadar da iyi gizleyendir. Hazinenin tümü ortada olsa adı hazine olmazdı, öyle ya...
YA SONRASI?
Altınyaka’dan tırmandık... şakayıkları gördük, sonra Hisarçandır dedik peki ya sonrası? Sonrası benim çocukluğum; nasıl mı? Her Antalyalı’nın bir yaylası vardır demiştim geçmiş yazılarımda. Ekizce Yaylası’nı solunuzda gördünüz mü, sıra Üçoluk Yaylası’na gelmiştir. Adını aldığı ve çocukluğumda hala üç oluktan akan suyu ile bilinen ve bizim zaruri ihtiyaçlarımızı bulabildiğimiz bir bakkalın olduğu, kahvenin olduğu, caminin olduğu küçük yerleşke. Ama yaylanın bir nevi şehir merkezidir. Hala da geçerken sağınızda bir bakkal görürsünüz ama adı var artık ‘Hacı Zigros’ (reklam olmasın diye harfin birini değiştirdim). Evet, burada yok yoktur. Hem dondurma satar hem fare zehiri, hem naylon ayakkabı... kısacası bir yaylada neye ihtiyaç olabilirse onları. Eskilerde bakkal kültürü de zaten şu anki, süpermarket mantığındaydı. Ambalajlı ürünleri bu bakkallardan alır, sebzeyi meyveyi kendi bahçenizde imkân neye el verirse yetiştirir, giyim kuşamınızı, mahalleye gelen kumaşçıdan alıp dikinirdiniz. Konfeksiyona, anca düğün, seyranda gidilirdi. Sen, bunları nerden biliyorsun demeyin, 79 yılında elektrik gelmiş bir köydü Kemer. Yaylamıza elektrik bundan on yıl önce geldi. Elektirik yok ise, suyu basacak güç de olmadığından bizler yazın kuyudan bakraçlarla (pakır) su çekerdik. İşte, bu yoklukta yaşanan müthiş varlık yıllarını yaşadığım yere doğru götüreyim sizleri.
DÖRT ÇAM GEDİĞİ
Üçoluk’tan sonra, solunuzda yolun hemen dibinde Ata’larımın yattığı mezarlık kalır ve bir yol ayrımına gelirsiniz, şimdilerde yolun tam ortasına bir karakol inşaatı yapılmakta. Sağa giderseniz Söğütcuması, sola giderseniz Altınyaka/Ovacık ayrımı. Ovacık’tan, Gedelme Yaylası, Kesmeboğazı ve Kemer; Altınyaka’dan Kumluca’ya bağlanacağınız çok güzel renkleri olan müthiş güzel bir gezi yolu. Ama hiçbiryere sapmadan o yol ayrımında durursanız işte orası Dört Çam Gediği. Çocukluğumun geçtiği yayla. Evet, adını aldığı dört çamın küçük bir ovaya bakışı. Tadını unutamadığım, ekşi, yeşil yaz elmaları, suyunun tadına doyum olmayan yer kuyuları ve her yeri saran ekin tarlaları... Ekinlerimizi koyduğumuz ahşap ambarımız, dedemin iki gözlü taş evi… Tuvalet, kuyulardan uzakta ve elbette dışarda. Lüks lamba ile aydınlanma, bulaşık dökme su ile, duş ise leğende tenekede ısıtılmış yada doğal yollarla güneşte ısınmış su ile arada bir; öyle ya, yaylada terlenmez… En güzel yemek, civedir. En güzel ekmek, mayalı ekmek ve yufka ekmeği. Diğer pazar ekmeği (fırın ekmeği) lükstür bi hayli, selden (Kemer’den) biri gelirse getirirdi, çok da itibarlı değildi.
ÖZLÜYORUM HEM DE ÇOK…
Çocuğuz tabi, canımız sakız çekerse, sakız otunu yerden kökler, kökündeki sütü taşlarda kurutur sonra katrandan sakız düğmesi bulur onunla karıştırır ve müthiş dayanıklı bir sakız elde ederdik. Dayanıklı ürün her şeyden önemliydi, çünkü yoktu. Bolluk yoktu! Değer bilirdik, o sakızı günlerce çiğnerdik. Tel dolaplarda saklardık, tülbentlere sarardık her şeyi ki, börtü böcek girmesin diye. Porselen kap görmedim, hep bakırdı. Plastik yoktu, plastik olan tek bir şey vardı o da mavi leğenimiz. Onu da rahmetli dedem, onarmış su kaçıran yerini çuvaldınızla ısıtarak dikmişti ve zerre su kaçmazdı… Özlüyorum hem de çok… Bunları eko turizm niye yapamadık diye hayıflanıyorum. Niye koruyamadık, niye kafamız basmadı buna diye üzülüyorum.
‘HOYN’
Komşuluk desen müthiş değerli, herkes birbirinin gerçekten külüne muhtaçtı. ‘Hoyn’ diye seslensen herkes birbirine yardıma koşardı. Şimdi, ne komşu tanıyoruz, ne bir sesle yardıma koşuyoruz. Covid mi öğretecek bize tekrardan bu hayatları? Covid mi hatırlatacak? Hiç sanmıyorum. Balık hafızalıyız, yaşananları bir günde unutur yine AVM’lere koşarız, Ztarbaksta kuyruğa gireriz. Ben, hep bu anılarla yaşıyorum, onlar olmasa bugün böyle olmazdı diyorum ve
Sevgiyle kalın diyorum.