Güncelleme Tarihi:
ULUSLARARASI düzeyde orkestra şefleri yetiştiren Türk müziğinin efsanesi Gürer Aykal’ın kurduğu orkestralar, Avrupa’nın birçok merkezinde konser verdi. İlkokulda okurken o dönem yaygın bir uygulama olan müzik müfettişleri tarafından keşfedilip devlet tarafından okutulan Aykal, dünyanın tanıdığı bir orkestra şefi olmaya giden yolda yaşadıklarını anlattı. “Mozart dinleyen toplum savaşmaz” diye Aykal, ‘müziğin peygamberi’ olarak tanımladığı Mozart’ın derin etkisini şu sözlerle anlatıyor: Çok isterim Trump bir Mozart bestesini çalmaya çalışsın, Kim Jong-un piyanoyla Mozart’ın Türk Marşı’nı denesin. O zaman savaş söylemlerinden vazgeçerler.”
Türkiye’de klasik müzik denildiği zaman sizden önceki yıllarda akla gelen isimler Hikmet Şimşek, Adnan Saygun. Ardınızdan yetişen isimler var mı?
Benim yetiştirdiğim Orhon Orhun, Orçun Orçunsel, Yavuz Gürsel, Can Okan, Erhan Torullar gibi çok değerli orkestra şefleri var. Ama bunlar ‘Bakanlık kadro vermiyor’ bahanesiyle göreve getirilmiyor. Orkestrayı bir uçak gibi düşünürseniz orkestranın şefi onun pilotudur. Son zamanlarda orkestraları pilotsuz bıraktılar. Bir an önce 1975’lerdeki günlere dönmemiz lazım.
Siz de çocukken müzik müfettişleri tarafından keşfedildiniz. Nasıl oldu bu keşif?
1950’li yıllarda müzik müfettişleri bütün Türkiye’yi dolaşıp yetenekli çocukları buluyordu. Babam müzik öğretmeni olduğu için müzikle erken tanıştım. İnsanlar babalarından damar sertliği, şeker gibi hastalıkları alıyor; ben de müzik kulağı aldım. Diyarbakır’da ilkokulu okurken Şerif Çayıroğlu ve Ankara Marşı’nın yazarı Halil Bedii Yönetken, beni Ankara’da konservatuar okumak için seçtiler. Devlet beni hiçbir ücret almadan, sabunumu bile vererek yatılı okuttu. Dünya görüşüm, ülkeme bakışım, Atatürkçülüğüm, orkestra şefi olma serüvenimden gelir.
Bugün opera programlarının daraltılması, senfoni orkestralarının ödeneğinin azaltılması, devlet tiyatrolarına ilgisizlik gibi sorunlar yaşanıyor. Devletin sanata bakışı değişti mi?
Bütün bu hatalardan elbette geri dönülecektir. Opera söz konusu olduğunda burnum sızlar. Olumsuz bir gelişme olduğu zaman gece uyuyamam. Ama suyu tersine akıtamazsınız. Türkiye Atatürk’ün söylediği çağdaş uygarlıklar düzeyinin üstüne çıkacaktır.
Yasayla orkestra şefliğine atanan ilk isimsiniz. Bu nasıl oldu?
Adnan Saygun’un isteği üzerine 3 yıl İngiltere ve İtalya’da okudum. Akademik alanda da yetişmiş ilk genç olarak Türkiye’ye döndükten sonra beni Cumhurbaşkanlığı Senfoni Orkestrası’na istediler. Kurul kararıyla yasal olarak ilk göreve getirilen orkestra şefi benim. İsterdim ki benden sonra da devam etsin bu durum. Niye değişti anlamıyorum.
Konservatuvara başladığınız günlerden bugüne ne değişti?
Orkestrayı konser salonlarının dışına, hipodromlara çıkartarak seyirciyi artırmaya çalıştım. Ama bugün 81 kentte 10 tane bile devlet orkestramızın olmaması üzücü. Cumhuriyet’in 100’üncü yılında en az 40 kentte orkestra, 20 kentte opera ve bale görmek isterdim. Bunlar Türkiye’yi dünyada ayrıcalıklı bir yerde tutar. Çünkü dünyada kentler ‘Operası, orkestrası var mı’ diye kıyaslanıyor.
Antalya Uluslararası Piyano Festivali nasıl bir noktaya geldi?
Ben festivali müzisyenlerin sahneyi paylaştığı bir noktaya getirdim. Bir ayda 460 kişi sahneye çıkaracağız. Bir iki etkinliğimizi izleyenler Antalya’yla gurur duyacaklar.
Festivalin sizden önceki sanat yönetmeni Fazıl Say’ı nasıl buluyorsunuz?
Fazıl Say iyi bir piyanist. Birçok eserini de yönettim. Başarılı bulurum.