Güncelleme Tarihi:
BİZİM istediğimiz gibi yaşamıyorsa, olaylara tepkisi bizden farklı ise; hep bir temkinliyizdir. Farklı olan; düşündürür, korkutur kimi zaman ürkütür insanı. Aynılıklar çok kolaydır, ürkecek bir şey yoktur keza ortada. Aynı olunca, ‘biz’ dendir. Farklı ise ‘bizden’ değildir. ‘Öteki’ dir. Çocuktum, büyüklerim, herhangi bir şeyi anlatırken, ‘öteki’, ‘beriki’ derdi…
İnsan için pek söylenmezdi. Dönem gereği, farklılıklar ile çok karşılaşılmadığı gibi, karşılaşılırsa da ‘çeşit’ sıfatı kullanılırdı, o insan için. ‘O, biraz ‘çeşit’tir’ denilirdi. Çeşit olan insan, farklı olandı aslında. Şimdi şimdi düşününce bunu kastettiklerini anlıyorum. Çeşit sıfatına her şey girerdi; o kişi deli de olabilirdi, fikirleri farklı ya da yenilikçi… Ama sürüden farklı olduğu kesindi!
Bu insanlar, dışlanmayı, hor görülmeyi çoğu zaman baştan kabul etmiş ya da hiç kabul etmeye niyeti olmayan, yel değirmenine karşı savaşanlardır. Bu, çeşit olanlar, bulunduğu zamana ismini kazıyacak insanlardı belki de… Bütünün içine karışmak, aynı renk olmak kolay iken, neden zor olanı seçerdi bu insanlar. Acaba zoru mu severler? Yoksa, diğerlerine farklı gelen onlara mı normaldir bilinmez. Zaten, normal olan da, ‘göreceli’ hale gelmedi mi? İnsanın çeşit çeşit olduğu yerde, mutlak doğru olmayacağı gibi. E, ne demişler; ‘Yer damar damar, insan çeşit çeşit’.
O yıllar, çevremde ‘çeşit’ sıfatını hak edenlerin sonu çok iyi olmadı. Ya intihara sürüklendiler ya da hazin aşk hikâyelerinde isimleri geçti veya da okul mezuniyetleri olamadan terk ettiler okullarını. Tek sorun, mevcuttan farklı düşünmeleri ve yaşamak istemeleri belki de kafalarının çok çalışmasıydı… Daracık yaşam alanları onları hiç anlamadı, kaldıramadı daha da doğrucası. Belki bu hikâyeler midir; farklı çocuğa sahip olan ebeveynleri korkutan, düşüncelere boğan…
‘Kabullenmek’ fiili ile ‘çeşit’ sıfatı hep bir kovalamaca içinde olmuştur. Biri kaçar diğeri onu kovalar. Bir araya gelmeleri ise medeniyettir.
Medeni olan saygılıdır; önce kendine sonra çevresine, yaşadığı alana ve bu alandaki insanlığa. Bu saygının çerçevesi geniştir ve bu sınıra giren çoğu şeyi ‘saygıyla kabullenir’.
Bu saygıyı ise hoşgörü hep kollar ve korur. Saygı ve hoşgörüyü bünyesinde barındıran toplumlar her daim medenidir. Ve bu toplumlar, ‘çeşit’ insanların, gelecek için umut olduğunu bilerek yaşarlar.
Bundan yaklaşık olarak, on yıl önce kaleme almışım bu yazımı. Biraz yeni dokunuşlarla tekrar etmek istedim bu hafta. Sosyal medyada gördüğüm ve açıkcası biraz fazla bir abartı ile servis edilen mülteci videoları gözümde canlandı bu yazıyı okurken. Elbette, yıllar önce kaleme aldığım yazımdaki ‘çeşit’ ten kastım bu görüntülerdeki ‘çeşit’ler değildi. Zira, o günden bugünü görebilmem namümkün.
Türk halkı, hoşgörü konusunda neredeyse bir dünya markasıdır, net! Ama, her şeyin olduğu gibi, hoşgörünün de bir sınırı var elbet. Dağdan gelip bağ sahibini rahatsız eder ve hatta bağı bozarsanız orada hoşgörü sonlanır.
Sevgiyle Kalın.