Güncelleme Tarihi:
İki yıldır hayatımızı allak bullak eden koronayı uğurlamaya hazırlanırken, birdenbire kuzeyimizde savaş patlak verdi. Krizlerle doğdu, krizlerle büyüdü, krizlerle sürüyor turizm. Turizm ve kriz neredeyse ayrılmaz ikili gibi. Turizm varsa, kriz de var. Hele globalleşen dünyada aksini düşünmek artık imkânsız. Krizleri önemsizleştirmek gibi bir düşüncem tabii ki yok. Sadece krizlerin varlığının ve devamının olacağının altını çizmek istiyorum.
Krizler, sanki turizme ayar verircesine her 2-3 yılda bir ortaya çıkıyor. Ülkesel, bölgesel ya da uluslararası oluyor. Turizmde kriz, dil, din, ırk, ülke ayırımı yapmadan her yerde, herkesi yakalayabiliyor. Ve istediğiniz kadar, ‘Kriz yönetimi’ hazırlıkları, ‘B-C-D’ planları yapın , sizi gafil avlıyor. Çünkü büyük bir kısmı öngörülemiyor. Ne zaman nereden geleceği belirsiz bir kurşun gibi, gözünüz kapalı, elleriniz bağlı yakalanıyorsunuz krize.
O yüzden ne bir hazırlık, ne öngörü, ne de mutlak çözüm olabilecek bir tedbiriniz oluyor. Mesela son 3 yıldır öngörüsü kuvvetli, bütçesini tutturabilmiş bir turizm işletmesi var mıdır?
Krizlerin en önemli özelliği mucizelere vesile olmasıdır. Özellikle turizmde. Krizle baş başa kalan turizmci hiçbir zaman aklına getiremeyeceği, hayalini bile kuramayacağı çözümleri kriz anında bir çırpıda üretiyor ve uyguluyor. Özellikle biz !… Bizim, bu konuda dünyanın hantallaşmış birçok ülkesine göre daha hızlı ve yaratıcı olduğumuzun hakkını verelim. Mesela birçok ülke Kovid-19’u henüz telaffuz etmeye başlamışken, biz ’güvenli turizm’ adı altında yüzlerce maddeden oluşan ‘KORONA ANAYASASI’nı çıkararak dünyaya örnek olduk. Buna güvenen 30 milyon insan geldi ülkemize.
Gerçi, neden henüz çocuklu ailelerin dönemi olan paskalyayı bile beklemeden - en azından nisan sonunu- bir çoğunu geri çektik anlamadım ama yine de bir Güven konusunda bir adım öne geçtik. Her defasında yaşanılanın en ağır kriz olduğunu, bundan daha kötüsünün olamayacağını düşündürür krizler… Hatta artık ‘ bir de göktaşı düşsün bari’ geyiği dillerde yıllardır.
Krizin iki faili var: DOĞA ve İNSAN (yarasayı boşuna suçlamayın!)
Turizmimize doğrudan etki yapan ülkesel ve uluslararası krizleri aklımda kaldığı kadarı ile kronolojik olarak sıraladım, mutlaka çok daha fazlası vardır, tamamlarsınız…
1988 Okulu bitirip turizme başladım (yaş 26)
1990 Körfez Savaşı
1994 Türkiye’de hiper enflasyon, ekonomik buhran
1998 Mısır Çarşısı bombalanması
1999 Abdullah Öcalan’ın yakalanması
2001 11 Eylül İkiz Kuleler saldırısı
2003 Kuş gribi
2004 Tsunami-Doğu Asya
2006 Antalya Kale Kapısı bombalanması
2008 Mortgate-USA ve dünya piyasalarında ekonomik buhran
2009 Domuz gribi
2010 İzlanda-volkan patlaması
2011 Arap baharı-mülteci akını
2013 Gezi Parkı olayları
2014 Rusya’nın Kırım’ı işgali
2015 Rus uçağının düşürülmesi
2016 15 Temmuz darbe girişimi-Sultanahmet bombalı saldırısı
2017 Reina’nın taranması
2019 Çin-Hongkong-Doğu Asya olayları
2020 Kovid-19 pandemisi
2021 Kovid-19 pandemisi
2022 Ukrayna Rusya savaşı (yaş 60)
34 yılda akılda kalan, iz bırakan, turizmimizi etkileyen - en az- 20 büyük kriz. Yani turizmin huzur içinde, krizsiz geçireceği maksimum 1,5 yılı var. Ardından ya içerden ya dışardan bir kriz gelip yapışıyor ensemize… Hadi küresel olanları anladım da ya bizim başımıza gelenler!...
Yıllarca süren Irak ve Suriye savaşları güneyimizde, Ukrayna-Rusya savaşı kuzeyimizde... Dünyadaki en büyük depremler. Biraz klasik olacak ama ateş çemberi içinde yaşıyoruz. Niye Kanada’da, Norveç’te, Belçika’da olmuyor bunlar? Her şeye rağmen Türk turizminin bugünkü yeri küçümsenmemeli. Bizim başımıza gelenler, rakip ülkelerin başına gelseydi, Madrid sokakları dilencilere, Roma Aşk Çeşmesi Güvercinlere kalırdı.
Yani diyeceğim o ki krizleri ne ‘ biz ne krizler gördük !’ diyerek hafife alalım, ne de ‘yandık, bittik, ölüyoruz!...’ çığlıkları ile paniğe kapılalım . Hatta Ukrayna, Rusya savaşının turizme pandemiden daha çok yıkım vereceği karamsarlığına kapılanlara, pandemide aylarca havada tek bir uçak olmadığını hatırlatmak isterim.
Bu kriz öyle değil. Bu da geçecek… Acılar kalplere gömülecek ve hayat devam edecek. Gün gelecek ne rubleyi, ne 2 milyon insanın göçünü konuşacağız. Zira insanoğlu en çok savaşı unutmak ister. Bende 1 Ağustos 2022 günü Antalya semalarındaki uçak sayısını size yazacağım…Son kurşun atılıp barış meşaleleri yandığında, biten bir krizin ardından gelebilecek olana krize şaşırmayalım sakın… 34 yıldır böyle olduysa, bundan sonra da olması muhtemeldir…