Güncelleme Tarihi:
MİNYATÜR ŞEHRİN YAŞAM PORTRELER
HELEN’den Bizans’a, Selçuklu’dan Osmanlı’ya ve Cumhuriyet’e tarihin her kesitinden izler taşıyan Kaleiçi, Antalya’nın kalbinde biriktirdiği mirası henüz fark etmemiş olanları keşfe davet ediyor. Antalya’nın ilk yerleşim yerlerinden biri olan Kaleiçi, sadece ışıl ışıl gece hayatıyla değil, bahçelere açılan cumbalı yığma taş konakları, sanatçıları buluşturan atölyeleri ve kedileriyle de dikkati çekiyor. Önceleri kentin yerlilerine ve Selanik göçmenlerine mekan olan bu şirin tatil merkezi, şimdi sokaklarında resmin ve müziğin can bulduğu nefes alan bir yere dönüştü. Kaleiçi’nde 8 sokağın adı ‘Çıkmaz’dır ama hangi hayatlara çıkar kim bilir? Zeytin Çıkmazı, Kocatepe Çıkmazı, Hamam Çıkmazı... Her biri ilginç yaşam hikayelerine ev sahipliği yapar. İşte onlardan bazıları:
İSTANBULSPOR’DAN KALEİÇİ’NE
Mustafa Baklavacı, nam-ı diğer Büyük Mustafa da Kaleiçi’nin ilginç simalarının başında geliyor. Başında Panama şapkasıyla sokakları turlayan Baklavacı’nın lakabı bir zamanlar oynadığı İstanbulspor’dan geliyor. Lefter’in Fenerbahçe’de oynadığı yıllarda ona karşı İstanbulspor’da top koşturan Büyük Mustafa, 1973’te Antalya’ya gelerek, şu Antalya Tanıtım Vakfı (ATAV) tarafından kullanılan Kaleiçi manzaralı bir mekanı 28 sene boyunca işletti. Bir zamanlar mermeriyle ünlü Marmara Adası’nın neredeyse tamamına sahip olan bir aileden gelen Büyük Mustafa, şimdilerde emekliliğin tadını çıkarıyor.
KOÇ AİLESİNİN SEVDASI
Kaleiçi sevdalılarının en başında KOÇ ailesi geliyor. Suna-İnan Kıraç çifti tarafından satın alınıp 1993-1995 yıllarında restore edilerek müze ve araştırma enstitüsü haline getirilen iki binayla başlayan Kaleiçi sevdası, 40’a yakın eski binanın Koç ailesinin çeşitli isimleri tarafından satın alınmasıyla devam etti. Kaleiçi’nde yaklaşık 12 konağı bulunan Rahmi Koç’un evinin karşısındaki konağı satın alan aile burayı restore ettirerek butik otel haline getirdi. Koç ailesinin bu ilgisi birçok yatırımcıyı da Kaleiçi’ne yöneltti.
KENDİ KÖKLERİNİN İZİNİ SÜRDÜ
Franchois Walch, İspanya’dan savaş sırasında sınırdışı edilen bir Musevi olarak Antalya’ya gelip yerleşen büyükannesi Rachel ve büyükbabası Rahamin’in izlerini arayıp bulmak için eşi Patrick Fred Walch ile birlikte gelmiş Paris’ten Kaleiçi’ne. 1986 yılından beri tatile geldikleri bölgede 2006’da bir ev satın satın alıp restore ettiren 77 yaşındaki Fransız çift, eski yapılara ve tarihi atmosfere olan tutkuları nedeniyle burada yaşamı seçmiş. Yaz aylarında Paris’te, üç mevsim Kaleiçi’nde yaşayan ikili, bu eski yerleşimin kendine has kültürünü, Türk insanının sıcak yaklaşımını ve hızlı sorun çözme maharetini çok seviyor. Şimdi yaşadıkları evin harabe halindeki eski fotoğraflarını albümde saklayan Walch ailesi, “Burayı harika bir yaşam alanına dönüştürebileceğimizi düşündük ve bunu başardık. Şimdi en büyük keyfimiz Mermerli sahilinde denize girmek” diyor.
PORTAKAL KOKULU KENT
Almanya’da sanat eğitimi aldıktan sonra 1975’te ‘portakal kokulu kentim’ dediği Antalya’ya dönen ressam Ferda Pulhan ile tiyatrocu ve galerici olan ikiz kardeşi Fersa Pulhan, burada sayısız öğrenci de yetiştirdi. Son yıllardaki eserlerinde bendir ve tefleri tuvale dönüştüren Ferda Pulhan, el örgüleri, kumaşlar ve geleneksel motifleri de sanatına katıyor. Kadınların neşeyle hüznün arasındaki dünyalarını anlatan Ferda Pulhan, “Mutlu ya da mutsuz ama özgür kadınları resmetmeyi seviyorum” diyor.
SOKAK MÜZİĞİ ONLARLA BAŞLADI
Kaleiçi’nde sokak müziği kültürünün ilk örneklerinden olan Karagüneş grubu müzisyenlerinden Önder Yalçın, masalarla birlikte müziği de sokağa çıkardıklarını söylüyor. Bendir, santur, kudüm, saz ve bağlama çalan müzisyen, Kaleiçi sokaklarını nasıl Beyoğlu gibi renkli hale getirdiklerini şöyle anlattı: “Kaleiçi dünyanın en büyülü yerlerinden biri. Burada 15 yıldır çalıyorum. Bizden sonra müzik yapanlar yüreklendiler. İnsanlar Kaleiçi’ne geldiklerinde karşılaştıkları cıvıl cıvıl kalabalığı ve duydukları etnik müziği sevdiler. Kaleiçi’ni canlandırmak için fikirler ürettik. Festivaller düzenledik. Eğlencenin cazibesiyle sokaklar doldu.”
TARİHİ KENTİN BİLİNDİK YÜZLERİ
Yaklaşık 7 yıldır yaşadıkları Kaleiçi’ndeki evlerini hem resim atölyesi olarak hem de yaşamak için kullanan Müzeyyen Kısacık ve Nurettin Karaöz, burada ‘kadın, çocuk, doğa’ konulu sergiler açıp festivallere katılıyorlar. Antalya’nın yerlilerini, Romanları, Avrupa’dan gelip Antalya’ya yerleşen yabancıları ve sanatçıları mahalle ortamında buluşturan antik kentin tamamen barlaştırılmasını istemeyen ressam Müzeyyen Kısacık, “Dört ayrı mahalleden oluşan bu sokakların bilindik yüzleri var. Müdür denen bir kitapçı, bisikletiyle gezen Pala Dayı ve mahalle sıcaklığını yarışma ve oyunlarla sürdürmeyen bir muhtarımız var. Muhittin Selamet adında önemli bir ressam yıllarca burada yaşayıp çok sayıda öğrenci yetiştirdikten sonra vefat etti. Çevrede benim gibi resim atölyesi olan başka ressamlar da var” dedi.
BURADA KEDİLER AÇ SUSUZ KALMAZ
Antik kentte yıllar içinde komşuluk ilişkilerinin de oluştuğunu dile getiren Ece Cömert, dar sokakların en şanslılarının kediler olduğunu söylüyor. Hem yaşam sürmek, hem de çalışmak için Kaleiçi’ni seçen Cömert, otelleri, işletmeleri ve cumbalı evleri bir araya getiren sokakların ruhunu şöyle özetliyor: “Burada sokak kedileri için hiç endişe etmiyorum. Çünkü herkes evinin önüne bir kap su ve yiyecek koyup onları besliyor. Sokakların canlılığı ve dinamizmi bana iyi geliyor. İnsan burada nefes aldığını hissediyor. Bölgedeki tek sorun müzik sesinin ve hareketliliğin gecenin geç saatlerine kadar sürüp zaman zaman uykuya engel olması. Mekan işletmecileri yerleşik yaşayanlara karşı biraz daha duyarlı olsalar bu dert de çözülür.”