Güncelleme Tarihi:
İnci Aral deyince akla özgür ruhlu, hayata karşı itirazları olan ve her şeyi sorgulayan bir kadın geliyor. Yazarlığa başlama serüvenini ‘Benim yazım bir çığlıktı” diyerek anlatan İnci Aral, eşinden ayrılan bir kadın olarak içinde biriken ne varsa dışarı atmak için kağıda kaleme sarılmış. Yazmanın okuyarak öğrenildiğini bildiğinden çok okuyarak geçen yıllara dönüp bakan ünlü yazar İnci Aral ile büyük aşkları öldüren dönüşümden çağın gürültüsünün sevimsizliğine, bu hayata itirazlarını ve kendisine Orhan Kemal Edebiyat Ödülü’nü kazandıran tartışmalı kitabı Mor’u konuştuk.
Çok sorgulayan ve ‘Hayır’ ları bol bir yazar olmak, sancılı bir ruh hali yaratmıyor mu?
Bunu yaşıyorum tabi. Hepimizin olduğu gibi benim hayatıma da yansıyor. Benim yazma çabam, öncelikle anlama arzusundan doğuyor. Dünyayı ve insanı anlamak isterken buna bir tür yazarak düşünmek diyebiliriz. “Sizin doğrunuz benim doğrum değil” derken, bir alternatif de sunmuş oluyorum. Roman yazarken direkt toplumdan yola çıkıyorum. Gençken olumsuzluklardan daha çok etkileniyordum. Şimdi olgunlaştım. Sesim eskisi kadar yırtıcı çıkmıyor. Anlamak kabul etmek değil ama daha yumuşak bir sesle anlatmaya çalışıyorum.
Son yıllarda politik dönem hikayelerine de giriyorsunuz...
Bugün yaşadığımız sıkıntıların kökeninin geçmişte olduğunu düşünüyorum. 3 tane darbe gördüm. Son kitaplarımda bunları hatırlatmaya çalışıyorum. Romanlarımda arka fonda o yıllar ve dönemin insanları var. ‘Sevgili’de benim Yılmaz Güney’in hayatına eğilmemin nedeni de, dönemin devrimci bir figürü olarak onun acısının birçok hayata doğrudan yansımış olması.
Size feminist diyen okur da var, antifeminist diyen de. Siz nasıl görüyorsunuz kendinizi?
Bu antifeminist sözü ‘Mor’u yazdığım zaman çıktı. Orada erkek dünyasına da baktığımı söyledim. Erkeklerin de zor durumda ve kırılgan olabileceklerini söyledim. Kadın sorununun erkek sorunundan doğduğunu söylediğim zaman beni antifeminist ilan ettiler. Ama bütün yazdıklarıma bakıldığı zaman öyle olmadığım anlaşılır.
Feminizm bu ülkede yanlış anlaşıldı ve kıskaca girdi diye düşünenler var. Sizce de öyle mi?
Kesinlikle doğru. Kavramlarla ilgili yaptığımız yanlış tanımları düzeltmeliyiz. Ben kadının kurtuluşunun erkekle birlikte olacağını düşünüyorum. Erkekleri reddederek veya bütün günahı onlara yükleyerek çıkamayız işin içinden.
Tartışmaları bir kenara koyarsak, size Orhan Kemal Edebiyat Ödülü’nü kazandıran ‘Mor’u hangi duygularla yazdınız?
Mor sadece bir aşk ve cinayet romanı olarak algılanmamalı. Yeşil, Mor ve Safran Sarı üçlemesinin sonu, Türkiye’nin bugünlerine çıkıyor. Mor’da ülkenin tarımdan sanayiye geçiş sürecinde toprakların parçalanmasını konu aldım. ‘Yeşil’, ‘Taş ve Ten’ le ‘Sadakat’ de iddialı bulduğum romanlardı. ‘Kendi Gecesinde’ bugün keşfedilmemiş olabilir. Ama gelecek uzun sürüyor. Geleceğe kalacaktır.
Yazın dünyasında geçen uzun yıllara baktığınızda ne görüyorsunuz?
Biraz geç oldu ama son yıllarda fazlasıyla kabul edilen bir yazar olduğumu düşünüyorum. Ben hep “Bir roman bir hayatı değiştirebilir” derim. İnsanlar değiştirmeye cesaret edemedikleri mutsuz bir hayatı benim bir romanımdan güç alarak değiştirdiklerini söylediklerinde çok mutlu oluyorum. Çoğunlukla kadınlar böyle yaklaşıyor. Ama azımsanmayacak sayıda erkek okurum da var.
GÜRÜLTÜ İÇİNDEYİZ
Gençlik yıllarınızda uzun uzun mektuplar yazdığınızdan bahsetmiştiniz. Artık öyle ince şeylerle uğraşmıyoruz. Çağla birlikte değişen alışkanlıklar sizi üzüyor mu?
Üzüyor, eksiklik olarak görüyorum. Mektuplar ve günlükler insanların en içten duygularını yansıttıkları araçlardı. Duyguları yaşıyoruz da ifade etmeyi unuttuk. Çünkü çok fazla gürültü içindeyiz. Her gün görsel bombardıman altındayız ve hayat hep öyleydi sanıyoruz. Bana kısaltmalarla bir mesaj yazdıklarında direkt siliyorum. O kısaltmalar yazılanın ruhunu yok ediyor. Aşkı da kaybettik. Aşk birisiyle bir gelecek tasavvurudur. Ama şimdi çok kısa yaşandığı için insanın insanı çözme yolculuğu yarım kalıyor.
Gündemin yoğunluğu içinde edebiyat konuşmaya çoğu zaman fırsatımız olmuyor. Muratpaşa Belediyesi’nin düzenlediği Antalya Edebiyat Günleri’ni nasıl buldunuz?
Edebiyat Günleri, tam da bu fırsatı bulduğumuz günler. Antalya’ya daha önce de kitap fuarı için de gelmiştim. O zamanki muazzam ilgi şimdi de aynı. Bu kentin elindeki olanağı bu tür etkinlikler için kullanması çok güzel. Sanatçılar bu ülkede sahipsiz. Tıpkı Antalya’daki Kadın Eserleri Kütüphanesi’nde yapıldığı gibi bir arşiv çalışması, her alandaki sanatçılar için yapılmalı. Çok zor durumda olan yazarlar var. Devlet yazarlara maddi kaygı duymadan üretebilmeleri için maaş bağlanmalı.
Yeni kitapta hangi konuyu ele almayı düşünüyorsunuz?
Biraz kadın cinayetlerine bakmak istiyorum. Beni en çok yaralayan şey, bu cinayetlerin kadınların çocuklarının gözleri önünde işlenmesi. Bunu kabullenemiyorum. Geçenlerde bir haberde 3 yaşında bir çocuğun, gözleri önünde öldürülen annesinin başında 3 gün kaldığını okudum. Bu vicdanları kanatan bir şey.