Güncelleme Tarihi:
YURDAER Okur, Antalya’da turizm bölümünü bırakıp oyuncu olmaya karar verdiğinde, amatör bir tiyatroyla ve şiir dinletileriyle sahneye çoktan alışmıştı bile. Hacettepe Devlet Konservatuarı’ndan sonra tiyatroya Genco Erkal’la Dostlar Tiyatrosu’nda başladı. Devlet Tiyatrosu’nda yıllarca sahne aldıktan sonra da Entropi Sahne’yi kurdu. Nazım Hikmet’in şiir ve mektuplarından tiyatroya uyarladığı tek kişilik oyunu Ran’la turneye çıkan ünlü oyuncu, “Dilediğimiz kadar keder var ama hürriyet, kitap, ekmek herkese yetmiyor” diye haykırdığı Antalya gösterisinin ardından, bu kentte başlayıp dünyaya uzanan oyunculuk serüvenini Hürriyet’e anlattı.
Sahnede bir saatliğine Nazım Hikmet olmak nasıl bir duygu?
Tiyatro sahnesinde olmak her oyuncu için çok özeldir. Ama sahnede Nazım’ın sesi olmak, onu yeniden yaşatmak, seyirciyle birlikte bana da çok iyi geliyor. Oyunu ilk okuduğumda Nazım Hikmet’in 40’larda, 50’lerde yazdığı şiirlerin aslında bugünümüzü, yarınımızı, geleceğimizi anlattığını görünce çok heyecanlandım. Nazım sadece bizim şairimiz değil, dünya şairi de değil, kozmosun şairi. Özellikle son dönemde yazdığı şiirlerin tamamı o kadar evrensel ki. Sanki o dün yazmış, biz bugün söylüyoruz.
Bu oyunu sahnelemeye nasıl karar verip hazırlandınız?
“Neden bu oyunu yaptınız?” diye soranlara ‘Nereden gelip nereye gidiyoruz’ şiirindeki şu sözleri söyleyebilirim: “Ağaçlar, kitaplar ve balıklar için, pirinç tanesi, buğday tanesi, güneşli sokaklar için, üzüm karası, saman sarısı saçlar ve çocuklar için.” Ağaçları ve balıkları düşünmek zorunda olduğumuzu söyleyen bu adam, dünya için çok önemli. Nazım’ın yaşadığı travmaları, hapishanedeki ruh halini, 4 metrekarelik hücrenin aslında onun dünyasını kısıtlamaya yetecek bir engel olmadığını, o küçücük alanda kapalıyken öylesine büyük bir umut, hayal gücü ve düşünce dünyasıyla kozmosa hitap edebildiğini göstermek istedim. Beni bu oyunu yapmaya iten en önemli nedenlerden biri, o sıkışmışlığın içinde aslında nasıl uçsuz bucaksız bir dünyasının olduğunu anlatmaktı.
Kamera önünde ya da tiyatro sahnesinde olacağınız yeni çalışmalar var mı?
Geçen ay Alanya, Manavgat ve Antalya’nın merkezinde ‘Leenane’in Güzellik Kraliçesi’ni oynadık. Bu ay geldiğim ‘Ran’ oyunuyla Alanya ve Manavgat’ta ve Burdur’a da gideceğim. Ayrıca Elmalı ilçesinde çekilecek olan ‘Nöbet 7/24’ dizisinde başrollerden birini oynayacağım. Ocak ayından itibaren daha sık Antalya’da olacağım. Elmalı’da çok büyük bir plato hazırlandı. Yılbaşında çekimlere, şubatta yayına başlanacak. Uluslararası bir film portalında 14 Aralık’ta yayına girecek olan ‘Muhafız’ adlı bir yapımla da Türkiye’de bir ilkin içinde yer alacağız.
BU ŞEHİRDE YENİDEN DOĞDUM
Oyunculuğunuzun başladığı Antalya size ne hissettiriyor?
Kendi ayaklarımın üzerine basıp tiyatroyla tanıştığım Antalya bana yeniden doğmuş gibi ilham veren bir şehir oldu. Hala da öyledir. Burada üniversite okuduğum 92 -94 yıllarında amatör tiyatro grubumuz vardı, şiir dinletileri de yapardık. Kaleiçi’nde ve birkaç yerde daha bir kültür evinin kitap sergisini açıyordum. Bu kentin benim oyunculuk maceramın başlamasında da çok önemli bir yeri vardır. Antalya Devlet Tiyatrosu Murathan Mungan’ın üçlemesiyle büyük bir açılış yapmıştı. O gün Rahmetli Payidar Tüfekçioğlu’ndan çok etkilenmiştim. O yıllardan beri bu kentte inanılmaz bir ilerleme var. Opera geldi, orkestra geldi, tiyatro büyüdü. Türkan Şoray Kültür Merkezi’nde de gerçekten endüstriyel bir mimari var karşımızda. Çok modern ve tek imkanları çok iyi düşünülmüş muhteşem bir sahne. Seyirciyle bağın sıkı kurulduğu sıcak, Antalya’ya yakışır bir sahne olmuş. Umarım diğer şehirlerimize de örnek olur.
BİTMEYEN ÖĞRENCİLİK
Oyuncuğa merak salanlara nasıl önerilerde bulunuyorsunuz?
Oyunculuk bitmek bilmeyen bir öğrencilik… Ben içimdeki sese o kadar güvendim ki başka hiçbir şeyi dinlemedim. Bunun ne kadar doğru olduğunu çok sonra anladım. Gençler de hayallerine odaklanıp gerçekten istesinler. Başaramayacakları bir şey yok.