Güncelleme Tarihi:
ANTALYA (AA) - Türkiye Psikiyatri Derneği Ruhsal Travma ve Afet Psikiyatrisi Çalışma Birimi Koordinatörü Uzman Dr. Feyza Çelik, Soma'da yaptıkları çalışmada, maden işçilerinin sürekli bir ölüm kaygısı yaşadıklarını bildirdi.
Çelik, Kemer ilçesindeki bir otelde gerçekleştirilen 50. Ulusal Psikiyatri Kongresi kapsamındaki basın toplantısında, Türkiye Psikiyatri Derneği tarafından Soma'da 301 maden işçisinin hayatını kaybettiği kazanın ardından hazırlanan raporu paylaştı.
Ekim ayı sonu itibarıyla 233 gönüllü uzmanın faciadan etkilenen yetişkin, çocuk ve gençlerle görüştüğünü anlatan Çelik, çalışmalarda bin 269 kişiyle bireysel görüşme ya da grup çalışması yapıldığını, 228 hane ile 54 köyün ziyaret edildiğini söyledi.
Çelik, yapılan değerlendirmede, yakınlarını kaybedenler ve maden işçilerinde yas, üzüntü, devlete ve şirkete karşı öfke, gelecek kaygısı, işsizlik ve maddi konularla ilgili endişeler, madene girmekten korkma, sinirlilik, uykusuzluk, mutsuzluk, özkıyım, çaresizlik, değersizlik düşüncelerinin ortaya çıktığını kaydetti.
- "İnsan kaynaklı afet daha örseleyici"
İnsan kaynaklı afetlerin, doğal afetlere göre daha "örseleyici" olduğuna işaret eden Çelik, "Soma faciasından sonra yapılan değerlendirmeler, facia öncesinde gerekli önlemlerin alınmadığını, iş güvenliğinin yeterli düzeyde sağlanmadığını ve facianın hemen sonrasında dar ihmallerin devam ettiğini göstermiştir" dedi.
Soma faciasından kısa süre sonra Zonguldak'ta meydana gelen göçük ve arama kurtarma ekiplerine haber verilmemesi, 28 Ekim'de meydana gelen Ermenek maden faciasının halen gerekli önlemlerin alınmadığını gösterdiğini vurgulayan Çelik, şunları söyledi:
"Madencilerin ekonomik güçlükler ve işten çıkarılma korkusu ile güvensiz koşullarda çalışmaya devam etmek zorunda kalması hem maden işçilerinde hem de yakınlarında sürekli bir ölüm kaygısına neden olmaktadır. Buna ek olarak çalışma koşullarının güçlüğü, üslerinin olumsuz tutumları madencilerde tükenmişlik ve çeşitli ruhsal sorunlara yol açmaktadır."
- Sorumlular cezalandırılmalı
Soma faciasından sonra toplumun büyük bir duyarlılık gösterdiğini, faciadan etkilenen kişilere maddi ve manevi yardımların yapıldığını anlatan Çelik, ancak yardımların eşit ve adil dağıtılmaması nedeniyle kişilerin değersizlik, çaresizlik ve öfke hissettiklerini vurguladı.
Bu tür olaylarda sorumluların cezalandırılmasının mağdurların ruh sağlıklarını etkilediğine işaret eden Çelik, şunları söyledi:
"İnsan kaynaklı travmalardan sonra olaydan sorumlu kişilerin ceza almamaları, adaletin yerini bulmaması ruhsal bozuklukların ortaya çıkma riskini artırmaktadır. Bu nedenle bundan sonraki adli süreçlerin yakından takip edilmesi, adaletin kamu vicdanında da yerini bulması için olayda suçu olanların cezalandırılması ve kanunlarda iş güvenliğine yönelik gerekli düzenlemelerin acilen yapılması büyük önem taşımaktadır. Olaydan etkilenen kişilere kalıcı ruh sağlığı hizmetlerinin sunulması ve ruh sağlığı çalışanlarının ikinci travmatizasyonunu engellemek için koruyucu önlemler alınması, facianın sorumlularının şeffaf şekilde yargılanması ve adaletin temini, madenlerin güvenli hale getirilmesi ve çalışanların iş kazaları konusunda eğitilmesi, gerekli yasal düzenlemelerin yapılması gerekir."
Çelik, faciadan sonra devlet tarafından çok sayıda ruh sağlığı çalışanının görevlendirildiğini ancak organizasyondaki eksiklikler nedeniyle Soma’da görev yapan ruh sağlığı çalışanlarında da tükenme ve ikincil travmatizasyon belirtileri gözlendiğini bildirdi.
Çelik, bölgede ruh sağlığı çalışanlarının sayısının artırılması gerektiğini belirtti.
- Türkiye'deki sığınmacılar
Türkiye Psikiyatri Derneği Örgütlenme Sekreteri Uzman Dr. Şahut Duran da Türkiye'deki sığınmacı sorunu ile ilgili bölgede yapılan çalışma raporunu açıkladı.
Savaşlarda yaşanan kayıpların, yaşam yeri ve ortamının değişmesi, göç, geleceğe dair belirsizlik gibi nedenlerin ruh sağlığıyla ilgili sorunlar ortaya çıkardığına işaret eden Duran, bu durumdaki insanlarda depresyon, uyku bozuklukları, intihar eğilimi, akut stres tepkisi, post travmatik stres bozukluğu görüldüğünü belirtti.
Suriye'deki iş savaş ve IŞİD terörü nedeniyle Türkiye'ye 1 milyon 600 bin kişiden fazla sığınmacının giriş yaptığını hatırlatan Duran, "Diyarbakır, Batman, Mardin, Şırnak ve Suruç'ta yapılan değerlendirmelerde 2011 yılında başlayan Suriye iç savaşı ile bölgeye göçün giderek arttığı ve bunun bölgede kültürel, ekonomik ve sosyal sorunlara yol açtığı gözlendi" diye konuştu.
- "Bölge halkının ruh sağlığı risk altında"
Sığınmacıların kaldığı çadırkent ve kamplarda temel ihtiyaçların karşılanmasında güçlükler yaşandığı, psikososyal faaliyetlerin yok denecek kadar az olduğunu vurgulayan Duran, "Savaş travmasına maruz kalarak ülkemize sığınan mülteciler başta travma sonrası stres bozukluğu, depresyon ve kaygı bozuklukları olmak üzere birçok ruhsal hastalıkla boğuşma riskiyle karşı karşıyadır. Mülteciler kadar bölge halkı da yaşananlardan etkileniyor ve ruh sağlığı açısından bölge halkı da risk altında" dedi.
Duran, Türkiye'ye gelen özellikle Ezidilerin kendilerini güvende hissetmediklerini, Avrupa'ya gitmek istediklerini, Kobani'den gelenlerde geri dönme, Suriye'den gelenlerde ise yerleşme düşüncesinin hakim olduğunu ifade etti.
- "Bonzai, 2010'dan bu yana Türkiye'de var"
Türkiye Psikiyatri Derneği Alkol Madde Kullanım Bozuklukları Çalışma Birimi Koordinatörü Doç. Dr. Cüneyt Evren, bonzai kullanımının son yıllarda arttığını söyledi.
Sentetik uyuşturucu türevlerinin, piyasaya ilk çıktıklarında yanlış tanıtıldıkları ve denetlenmedikleri için bağımlılık yapmayan keyif vericileri denemek isteyen ya da yeni bir madde arayışında olanlar tarafından kullanıldığını anlatan Evren, sorunun büyüklüğünün farkedilmesiyle önlem alınmaya başlandığını kaydetti.
Çoğu hastanede halen sentetik esrar türevlerinin kullandığını belirten Evren, şöyle konuştu:
"Sentetik esrar türevlerini kullanan kişilerde çarpıntı, göğüs ağrısı, huzursuzluk, solunum güçlükleri, kusma ve bulantı, bilinç kaybı, intihar düşüncesi ya da girişimi, kendine ve başkasına zarar verici davranışlar, kalp krizi, böbrek yetmezliği ya da epileptik nöbetler gibi hayatı tehdit edebilecek belirtiler de görülebilmekte."
Yaklaşık 950'ye aşkın katılımcının yer aldığı, 200 bilim insanının çalışmalarını paylaşacağı kongre, 16 Kasım'a kadar devam edecek.