İbrahim KARAOĞLU
Oluşturulma Tarihi: Aralık 26, 2010 00:00
Yaşadığı düşünülen dönemde kaotik bir figür dünyası yaratarak, alışılmamış figürlerle yepyeni bir anlam gücü sunan, çizgi dışı nakkaş Mehmed Siyah Kalem; yitik bir zamanın içinde silinmiş, adsız bir sanatçı.
Adı, sanı sonradan kodlanarak sanat tarihindeki yerini aldı. Yapıtlarıyla kendi varoluşunu kanıtlayan ve günümüz çağdaş sanatına yeni ufuklar açan bir deha o. Asya kültürünün dinsel ritüellerini, sıradan gündelik yaşamları dinamik bir resimsel örgüyle yansıttı. Asya toplumlarının hafızasında parsellenmiş yaşamsal ritüelleri, çağının çok ötesinde bir sanat anlayışıyla varsıllaştırdı. İpek Yolu’ndaki mitolojilerin haritaları gibidir her bir yapıtı.Engin bir düşgücünün kıyısında; hem gerçeği, hem de düşü gizemli bir resim dünyasının içinde biriktirdi. Mitlere,söylencelere belenmiş resimlerin ve onları yaratıcısı olan ustanın üzerine kim bilir daha kaç çözümleme yapılacak.
Bozkır Rüzgarı Siyah Kalem
Eşsiz sanatçı “Bozkır Rüzgarı Siyah Kalem”e adanmış resimlerle Ankara’ya geldi ressam Prof. Cuma Ocaklı. Kendini kuşatan Asyalı bir kimlik aynasının içinden; Siyah Kalem’in biçeminden, Asyalı tavrından esinlenerek, o Asyalı tavırla, Siyah Kalem’e göndermeler yaparak oluşturduğu resimlerle Ankara Elele Sanat Galerisi’nde son dönem yapıtlarını sergiliyor. Büyük bir ilgiyle izlenen sergisi hala sürüyor.
Geçmişin büyük ustasından esinlenerek, kendi resim diliyle şekillendirdiği tuvallerle yepyeni dünyalara pencereler açıyor son sergisinde. Yitik bir nakkaşın izinden, gizemli bir ustaya duyduğu saygıyı tutumuyla anlamlandırıyor.
Turistik tuzağa düşmeden
Ressam Ocaklı; “Sanat etki yaratma işidir. Etki yaratabilmek için de etkilenmek gerekir. Uzun zamandır Asya’dan ve Doğu dünyasından etkilendim. Geçmişten gelen kültürel verilerin, yeniden sanatımıza kaynak oluşturabileceğine ilişkin bilinen bir yaklaşım vardır. Geçmişi yinelemeden, folklorik, turistik tuzaklara düşmeden; geçmişten gelen-kalan dinamik verilerin sanatımızın yeniden yapılanmasında önemli bir katkısı olacağına inanıyorum. Geçmişteki dinamik, varsıl değerler bizim içindi. Ve ben bizi, yiten bizi arıyorum aslında. Günümüz dünyasında insanı sürüleştiren anlayışa karşı; odağında insan olan bir yaşamın hümanist bireyini öncelikli hale getiriyorum” diyerek kendi resim serüveninin içten bir yorumunu yapıyor.
Aynı konçerto sürüyor
Yüzünü Asya’ya dönen; kalıtsal birikimini sorgulayarak yeniden resimsel bir dille üreten Ocaklı; soyutlamacı ama desenin tadını yitirmeden ve figüratif resmin en temel biçimlendirme unsurlarından olan deseni ritmik bir dengeyle, varsıl bir çeşitlilikle sunuyor.
Başlangıçtan bu yana en çok kadınları resmetti. Ben yıllar önce onun resimlerini çözümlediğimde; “Hangi resme baksam karşımda o mağrur yüz; sureti gölgesinde, tarifsiz imgeler yüklü. Solgun bir güz güneşinden ışıklar dökülmüş saçlarına. Kirpikleri uykulara uzak. Yüzü dalgın bir deniz, anıların avutamadığı hüzünlerle. Bin öykülük bir susuş mühürlü. Nasıl da susuk bakıyor öyle; ‘Ben hiç kimseyim!/Siz kimsiniz?/Siz de mi hiç kimsesiniz?’ der gibi. Yaklaştıkça uzaklaşıyor. Çözülmez düğümler atıyor içimize. Daha bir çekiliyor gölgelerin içine. Yitiyor yüzü. Düş izleri kalıyor geriye. O izlerin konçertosu bu resimler” demiştim.
Aynı konçerto sürüyor yine. Yeni estetik tadlarla bezenmiş. Daha bir silikleşmiş kadın figürleriyle sürüyor...