Mehmet Uğur Yüksel
Oluşturulma Tarihi: Mayıs 13, 2011 00:00
DOSTLUKLARI yalnızca sayılan yıllarla açıklayabilir miyiz?Bir dostluğun uzun yıllara dayanması güçlü, bozulmaz, değişmez olduğunun kanıtı mıdır?
Beklenmedik zamanlarda karşımıza gelen sınavlar bu uzun yılları bir anda sildiğinde ne yaparız?
Yıllarca dost saydığınız kaç insanı bu sınavlarda yitirdiğinizi hiç hesapladınız mı?
Parçalanan dostluklarBu hafta gösterime giren Küçük Beyaz Yalanlar (Little White Lies) bir grup orta sınıf Fransız’ı işte böyle bir sınava sokuyor ve dostluklarının yavaş yavaş parçalanışını izliyor. Her yaz tatilinde Max ve karısı Vero’nun yazlıklarında buluşmayı alışkanlık haline getiren bu arkadaş grubunu bu yıl kötü bir sürpriz beklemektedir.
Tatile çıkacakları hafta arkadaşları Ludo ağır bir
trafik kazası geçirir ve yoğun bakıma alınır.Ağır yaralanan ve yaşayıp yaşamayacağı belli olmayan Ludo’ya rağmen alışkanlıklarını sürdürmekte ısrarcı olan bu grup, arkadaşlarını hastanede bir başına bırakıp tatile çıkarlar.
Ludo’nun adı hemen her gün anılsa da kendilerini çoktan kişisel dertlere ve tatilin gevşekliğine bırakmışlardır bile.
Yeni bir hikaye anlatmıyorAma yaptıkları bu
seçim vicdanlarını yavaş yavaş sızlatmaya, çıkılan bu tatil sorunsuz görünen dostluklarının da parçalanmasına neden olacaktır.
Ferzan Özpetek’in Cahil Periler’deki kahramanlarını bir masa etrafında orta yaş bunalımlarına soktuğu Bir Ömür Yetmez’ini hatırlatan Küçük Beyaz Yalanlar yeni bir hikaye anlatmıyor.
Dahası bu hikayeyi anlatmakta yetersiz kalıyor.
Karakterleri bir araya getiren arkadaşlığın ve sonunda yapılan vicdan muhakemesinin anlaşılmasında da seyirciyi yetersiz bırakıyor.
İnsan ilişkilerini sorgulamak için yola çıkan, hatta sonuna doğru burjuva eleştirisine de soyunan
film senaryosundaki gedikler yüzünden amacına ulaşamıyor.
Böylece izleme deneyimimiz aralarındaki ilişkinin boyutunu ve derinliğini anlayamadığımız bir grup insanın sıkıcı tatil fotoğraflarına bakmaktan öteye geçmiyor.
Ya dostluklarımız çökerseKüçük Beyaz Yalanlar’ın karakterlerinde yaşatamadığı muhakeme biz seyircide kalıyor sonunda:
Otuzlu yaşlarından sonra dostluklarımız sınanıp çöktüğünde elimizde kalan nedir?
Bir şeylere yeniden başlamak, yeniden aile olmak, yeni birisine güvenmek, kendini anlatmak için artık çok geç değil midir?
Belki de bu korkudur “dostluk” diye adlandırılan pek çok ilişkideki sınırları yaratan. Geçildiğinde neyle, kimle karşılaşacağını bilmediğin biriyle kurduğun ilişkiye dostluk denir mi sorusu da bir başka filmin konusu olsun.
HAFTANIN FİLMİ
Hayali Aşklar
(Heartbeats)2010 / Kanada-Fransa / 100’
Yönetmen: Xavier Dolan
Oyuncular: Xavier Dolan, Monia Chokri, Niels Schneider
BU haftanın en iyisi Hayali Aşklar, Küçük Beyaz Yalanlar gibi sınavdan geçen bir dostluğun hikayesini anlatıyor. Bu, yirmili yaşlarda başımıza sıkça gelebilecek bir sınav. Sorusu da şu:
Aşk mı, dostluk mu? Yakın arkadaş olan Francis ve Marie bir yemekte taşradan şehre yeni taşınmış olan yakışıklı ve gizemli Nicolas’la tanışırlar. Buluşmalar birbirini takip eder ve Nicolas’ın her seferinde yolladığı farklı işaretler Francis ve Marie’nin kafasını karıştırmaktan ziyade, saplantılı hayallerini daha da güçlendirir. Francis ve Marie bu arzu nesnesinin peşinde dibe doğru sürüklenirken aralarındaki dostluk bağı da acı verici bir şekilde kopmaya başlar.