Güncelleme Tarihi:
Türkiye genelinde her gün beş kişinin silahlı cinayete kurban gittiğini anlatan ve bireysel silahlanmaya karşı sundukları önerileri de içeren yasa teklifinin halen Meclis’te yasalaşmayı beklediğine dikkat çeken Umut Vakfı Yönetim Kurulu Üyesi, Psikiyatri Uzmanı Dr. Ayhan Akcan, “Hâlâ, ‘kayıt altına al, sorunu çöz’ görüşü hakim. Silahın suç anında ruhsatlı olması caydırıcı değil. Yaygınlığı ve o anda ulaşılabilir olması belirleyicidir” diyor.
Türkiye’de hem bireysel silahlanma hem de toplumsal şiddet her geçen gün önlenemez bir şekilde artış gösteriyor. Umut Vakfı olarak, bireysel silahlanmaya karşı uzun yıllardır mücadele ediyorsunuz. Bu mücadelenizde yeterli kamuoyu desteğini alabiliyor musunuz?
Evet. İlk başlangıçta herkes, bireysel silahlanmaya normal kültürel sıradan ve olabilir gözü ile bakıyordu. Şimdi karşıt bir grup var. Tahmini yüzde 40 civarında. ‘Bireysel silahsızlanma’ terminolojisi, biliniyor. Ayrıca bu terminolojiyi STK olarak NATO bile bizden aldı tartışıyor. Sivil halktaki silah ile devletin silahlanmasını ayırmanın ne kadar önemli olduğunu bizden öğrendi. Biz ortak bilinç oluşturma konusunda oldukça iyi yerdeyiz. Silah konusunda çözüm mercii değiliz. Çözüm mercii, yasa koyucu olarak TBMM’dir. Bu konuda tespit sorunu yoktur. Çözüm konusunda sorun vardır. 15 yıldır her platformda söyledik, sivildeki silah gün gelir bu ülkenin güvenliğini tehdit eder. Şu anda ve 6 aydır yaşanan süreç budur.
ÖFKE İNSANIN DOĞASINDA VAR
Toplumsal şiddet, evlerde, trafikte, sokaklarda ortaya çıkarken son zamanlarda her alanda kendini göstermeye başladı. Bir statta hakem dövülürken, bir başka statta rakip takım yöneticilerine öldüresiye bir saldırı gerçekleşebiliyor. Son olarak Türkiye Büyük Millet Meclisi’nde ortaya çıkan şiddet manzaraları da, toplumsal şiddetin geldiği durumu özetliyor aslında. Toplumsal şiddetin önlenmesi adına uzun vadeli planlamaların yanı sıra, acil olarak neler yapılması gerekiyor?
Öfke, insanın doğasında var. Ortam bulduğunda ortaya, açığa çıkması sıradanlaştı. Olağan hale getirildi. İnsanların ilkel istekleri, beklentileri, gruplaşmaları, ötekileştirmesi normalleştirildi. Son 10 yıldır şiddetin gündemden düşmemesi, sınırların, geleneklerin, kuralların, yasaların rafa kaldırılması veya üst ahlaki kurallar ve hukuk sistemlerinin zedelenmesi sonucu. Yani, kendi grup ve kimlik dinamiğine göre zorlamalara yönelme; kavga, terör korku ve kaos ortamı oluşturdu. Yani şu anda kavga var, kimlikler var, gruplar var. Uzlaşma, tahammül, hukuk, ahlak neredeyse yok. Tepedeki kavga her alana yansıdı, halen devam ediyor. Topluma karşı sorumluluk, uzlaşma görüntüsü hemen verilmeli. Farklı, karşı olanı yok saymak, nerdeyse sesi çıkana karşı olan linç girişimlerinden hemen vazgeçilmeli. Farklılık, barış, uzlaşma, dinleme, dinlenildiğinin hissettirilmesi her alanda yapılmalı. Mecliste, mahkemede, okulda, medyada ve her yerde.
BARIŞ, YERİNİ NEFRET DUYGUSUNA BIRAKTI
Umut Vakfı olarak, misyonunuzu “Geleceğimizin teminatı gençlerimizin hukukun üstünlüğüne inanan, adalete güvenen, anlaşmazlıklarını uzlaşmayla ve barışçıl yollarla çözümleyen, yurttaş olma bilincini ve sorumluluğunu taşıyan bireyler olarak yetişmelerine katkıda bulunmaktır” sözleriyle tanımlıyorsunuz. Türk toplumu, anlaşmazlıklarını barışçıl yollarla çözümlemekten çok mu uzaklaştı. Bunda adalete karşı sarsılan güven duygusunun etkisi var mı?
Toplumsal vicdan, hukukun bizim adımıza doğru kararlar vermesiyle mümkün. Siyasi, taraflı kararlarla barış, yerini nefret duygularına bıraktı. Korkunun her yerde hissedilmesine neden oldu. Çözüm, acilen bu yaklaşımdan vazgeçilip toplumun tamamını içine alan uzlaşma kültürünün egemen olmasıyla mümkün. Aslında güvenmek dışında başka seçeneğimiz de yok. Baskı unsuru olmaya, bıkmadan usanmadan devam etmeliyiz. Başka seçenek, tamamen hukuktan uzaklaşmak demek. Adalete güvenmeliyiz. bu gerçeği herkese anlatmalıyız.
ADALETE GÜVEN AZALIYOR
Sizce adalet duygusuyla, şiddet olayları arasında bir ilişki var mı? Adalet duygusuna olan güven arttıkça, şiddet olayları azalır mı? Buna yönelik bir çalışmanız ya da tespitiniz oldu mu?
Vardır. Çatışmalar her zaman olur. Fakat çözülemez ise adalet, yargı devreye girmelidir. Tabi burada adaletin ne kadar güvenilir olduğu önemli. Vakıf Yönetim Kurulu Üyesi hukukçu Timur Demirbaş’ın İzmir ve İstanbul’da yaptığı ‘adalete ne kadar güveniyoruz’ konulu anket çalışmasının sonucu yüzde 38’ken, beş yıl sonra aynı çalışmanın tekrarında bu oran yüzde 32’lere düştü. Şu anda adalete güvenin daha da aşağıda olma ihtimali yüksek. Sizin otorite olarak adaletinize güvenilmez yani sizin adaleti sağlayamadığınız tartışılır ise yerine maalesef farklı adalet sistemleri arayışları başlıyor. Ve otoriteniz sarsılıyor. Dünyanın en gelişmiş ülkelerinde bile adalete güven en fazla yüzde 60’lardadır. Almanya, Fransa gibi. Adalete güven duygusu yine yüzde 30’larda olup, bize en yakın ülke; Rusya’dır.
HEP AYNI YERDEYİZ
Yayınlamış olduğunuz rapora göre, 2015 yılında Türkiye’de günde en az beş kişi, silahlı şiddet sonucu öldü. Bu arada bu rakamları basına yansıyan haberlerin taranması sonucu elde ettiğinizi belirterek, “Bir gün ‘geç kaldık’ demeden, gerçek rakamları saklamak yerine tüm gerçekliğiyle masaya yatırmalı” diyorsunuz, gerçek rakamlar kamuoyundan saklanıyor mu?
Saklanmıyor. Gündemin çok yoğun olmasından sıra gelmiyor. Çözüm üretilmeli bu konuda, hep aynı yerdeyiz. Siyasi irade artık sivildeki silahların güvenliği tehdit ettiğini görüyor. Ne yapılacağında anlaşamıyoruz. Hala ‘kayıt altına al, sorunu çöz’ görüşü hakim. Kayıt altına almanın gerçekle bilimle pratikle örtüşmediğini bıkmadan usanmadan anlatmaya devam ediyoruz. Silahla işlenen suçlarda suç anında ruhsatlı olması caydırıcı değil. Yaygınlığı ve o anda suç anında ulaşılabilir olması belirleyicidir. Zaten silahla işlenen suç istatistikleri de bu gerçeği belirtiyor. Sadece devletin kasasına ruhsat harcından gelir getirmeye yarar. Başka bir şey getirmez. Kayıtlı silahlarla işlenen suçlarda artış olur. Kayıtlı, kayıtsız oranında kayıtlı lehine artış olur. Suçlarda azalma olmaz.
‘Silah bağımlılığı’ üzerine çalışmalar yapıyorsunuz. Nedir silah bağımlılığı?
Silah bağımlılığı, aslında var olan, bizim tanımladığımız ve yayınladığımız çalışma. Kişi silahla yatar silahla kalkar. Gelirinin çoğunu silaha ayırır. Zamanının çoğunu silahla geçirir. Silahı üzerinde yoksa yoksunluk yaşar. Terler, sıkıntı basar, başı ağrır, huzursuzluk yaşar. Silahına ulaşır ise bu belirtiler kaybolur. Rahatlar. Silah sahibi kişilerin yaklaşık yüzde 6’sında bağımlılık seviyesinde tutku vardır.
MAGANDA KURŞUNU YILDA 500 KİŞİYİ ÖLDÜRÜYOR
Türkiye’de asker uğurlamaları, düğün ve nişan gibi törenlerde halen tehlikeli bir şekilde silah kullanılıyor ve zaman zaman can kayıplarına da sebep olabiliyor. Bunu nasıl engelleyeceğiz, yaptırımla mı, eğitimle mi?
Yaptırımla. Bir çok emniyet müdürü, düğüm timleri oluşturdu caydırıcı oldu. Belediyeler ve kaymakamlıklar düğünde silah atılmaması konusunda kampanyalar yaptı. Yine caydırıcı oldu. Yasaklanması gerekir. Bu düzenleme, 6 yıl önce ilgili komisyonda ele alındı; bir türlü karara bağlanmadı. Bu yasaklama en önemli aşamalardan birisidir. Derhal yapılmalı. Yapılmaz ise serseri- maganda kurşunu ile yılda 500-600 kişi ölmeye devam edecek. Vahim olanı, şu anda hareket halinde olan 400 bin araçta silah var. Toplumun üçte biri öfkeli.
EŞ RIZASI GETİRİLMELİ
Vakıf olarak yayınladığınız raporda Türkiye’de 20 milyon civarında bireysel silah bulunduğunu ve bunun yüzde 85’inin ruhsatsız olduğunu söylüyorsunuz. Mevcut Ateşli Silahlar Kanunu’na yönelik önerileriniz neler? Bunlar dikkate alınıyor mu?
Önerilerimiz mevcut ve ilgili komisyondadır ve acil olarak yapılması gereken şunlardır:
* Silah edinim sayısı en fazla 2 olmalıdır. Şu anda hiçbir sınırlama yoktur.
* Koleksiyonculuk, ticaret ve armağan silah edinimi için ayrı düzenleme getirilmek kaydıyla reklam yasağı getirilmeli; özellikle internetten satış ve reklam için.
* Referans sitemi getirilmeli. Evde bulundurma ruhsatında eş, taşıma ruhsatında avukattan olur alınmalı. Riskin paylaşılması çok önemli, bir çok ülkede bu uygulama var.
* Ruhsat sonrası iptal ve denetim sistemleri oluşturulmalı.
* Silahla işlenen suçların yaklaşık yüzde 40’ı 28 yaş altındaki kişiler tarafından gerçekleştiriliyor. Bizim önerimiz, silah edinme yaşının 28’e çekilmesi, olmuyorsa en azından 25 olmalı.
* Ruhsat öncesi zorunlu eğitim verilmeli ve eğitimde saklama, riskler, yasal konular ve suçlarla ilgili bilgiler verilmeli.
* Ruhsat başvurusunda bekleme süresi getirilmeli. 1 hafta, 15 gün, 1 ay 3 ay 6 ay gibi. Bekleme süresi bitiminde öfkenin yerini, sakinliğin aldığı ve yarısının vazgeçtiği gerçeği ile.
* Ciddi, ayrıntılı sağlık muayenesi ve kişinin sosyal yaşamını da içine alan doğru bilgi toplama süreci yürütülmeli. Evde şiddet var mı? Öncesinde akıl hastalığı yaşamış mı? Kavgaya karışmış mı? gibi...
* Nihayetinde bizim önerimiz polis ve jandarma dışında sivilde silah bulunmamasıdır.
2015’te 67 CİNAYET
Umut Vakfı’nın hazırladığı “Şiddet Haritası”na göre Ankara’da 2015 yılında 67 kişi, silahlı cinayete kurban gitti. Silahlı şiddet olayları bu yıl da devam ederken, yaklaşık 10 gün önce 20 yaşındaki Ceren Baran, sevgilisinin silahından çıkan kurşunla yaşamını yitirdi. Mamak’ta da yaklaşık iki ay önce yaşanan olayda, cezaevinden izinli çıkan Aytekin Ş., kendisini terk edip evlenen eski sevgilisine pusu kurmuş, Aysun Ş. ve Bülent S.’yi silahla öldürdükten sonra, intihar etmişti. Aynı gün Çankaya’da ise bir polis memuru, ‘barışalım’ teklifin kabul etmeyen eski sevgilisiyle yanındaki arkadaşını sokak ortasında öldürmüştü.
AYHAN AKCAN KİMDİR ?
Akdeniz Üniversitesi Tıp Fakültesi mezunu Dr. Ayhan Akcan, ihtisasını Bakırköy Ruh ve Sinir Hastalıkları Hastanesi’nde tamamladı. Çalışma hayatına Adalet Bakanlığı’na bağlı Cezaevi Hekimliği ile başlayan Akcan, Bakırköy Ruh ve Sinir Hastalıkları Hastanesi’nde AMATEM, 35. Serviste “Kronik Şizofren Hastalar”, II. Nevroz biriminde özellikle “depresyon, anksiyete bozuklukları, yas, travma sonrası stres bozukluğu ve kişilik” üzerine çalışmalar yaptı. 1998 yılından itibaren Bakırköy Dr. Sadi Konuk Eğitim Araştırma Hastanesi’nde, Psikiyatri Uzmanı olarak çalıştı. “Silah Bağımlılığı” üzerine yaptığı çalışma ile bu terimi dünya literatürüne ilk kazandıran kişi olan Akcan’ın “Yaşlıda Silah” çalışmasında kullandığı psikolojik testler Kanada hükümetince silahı olan 60 yaş ve üstündeki herkese uygulanmaya başladı. “Psikososyal açıdan silah” isimli kitabı basım aşamasında olan Akcan, çok sayıda uluslararası çalışmaya imza attı.