Uzakdoğu’dan gelen ürünler tüketicinin ahlakını bozuyor

Güncelleme Tarihi:

Uzakdoğu’dan gelen ürünler tüketicinin ahlakını bozuyor
Oluşturulma Tarihi: Ekim 06, 2008 00:00

Patron Patrona bu hafta Nuriş Kaynak Makineleri firmasının genç yöneticisi İpek Karol’u konuk etti. Karol, ASO Başkanı Nurettin Özdebir’in kızı. Nuriş’in Dış İlişkiler Sorumluluğu’nu yürüten Karol aynı zamanda TOBB Ankara ili Kadın Girişimciler Kurulu Başkan Yardımcısı.

Nurettin Özdebir’in yanında ne zaman ve nasıl işe başladınız?

- Şirkette ilk alt birimlerden işe başladım. Çok iyi İngilizcem olması sebebiyle yurtdışı yazışmaları yapıyordum. O arada çok iyi gözlemliyor ve işin püf noktalarını öğreniyordum. Sürekli araştırıyordum, ihracatımızı geliştirmek için neler yapabileceğimizi. Bu sıralarda firma olarak ihracata başladık. Bununla ilgili bir okul okumadım, eğitimim yok ama firmamızda bulunan çok iyi finansçılar ve profesyonel yöneticiler sayesinde işim çok kolaylaştı. Öğrenmeye, araştırmaya meraklıyımdır. Öyle ki insanları delirtene kadar soru sormaktan çekinmem. Her şeyi, her işi isterim ki en ince detaylarına kadar öğreneyim. İşinizi iyi öğrenirseniz hata yapma şansınız yok denecek kadar aza iner.

Kadın yönetici olmak nasıl bir şey? Artıları ve eksileri neler?

- Kadın yönetici olmanın bir sürü artısı var. Herşeyden önce kadınlar fizyolojik olarak beyinlerinin iki tarafıyla da iş görebiliyorlar. Erkeklerde konuşma merkezi tek tarafta, oysa ki kadınlarda çift tarafta. Bu da kadınların gerçekten daha çabuk dinleyip daha çabuk karar vermesini sağlıyor. Sonra olaylara erkeklerin bakmayacağı bir açıdan bakabiliyoruz: Duygusal açıdan. İşçimizle konuşmamız dahi daha insancıl. Onların ailesini, çocuklarını düşünüp onlara göre o işçiyi mutlu edebilme, motivasyonunu sağlama gibi melekeleri var kadınların. Erkek erkeğe görüşmelerde 3-5 dakikadan sonra ağbi gibi hitaplarla ortam gevşerken kadınlarla yaptıkları görüşmelerde mesafe her zaman korunuyor ve işin dışına çıkılmıyor. Tabi bu benim yaşadıklarım ama duyduğumuz, gözlemlediğimiz kadın olmanın şanssızlığını yaşayan hemcinslerimiz de var. Bu inkar edilemez bir gerçek. Bu yüzden, bu kadınlara yardım amacıyla sivil toplum kuruluşlarında çalışıyorum.

Uzakdoğu’dan, özellikle Çin’den gelen ürünler reel sektörümüzü nasıl etkiliyor?

- Bu sorun Türkiye’de çıban haline geldi. Artık her şeyde "made in china" etiketiyle karşılaşır olduk. Bu da bütün sektörleri korkunç derecede etkiliyor. Bu tam anlamıyla bir drama. Neden? Çünkü gelişmiş ülkeler bu seviyelerine kendilerini dış etkenlere karşı koruyarak geldiler. Almanya’ya bakıyoruz ihracat rekortmeni hala. Neden? Çünkü savaş ve savaştan sonrası etkenler dolayısıyla sanayileşmeye mecburdurlar. Kendilerini ve sanayilerini koruyarak bunu başardılar. Biz kendimizi hiç korumuyoruz. Benim çok sıkıldığım, bunaldığım bir nokta var. Devletçe ve milletçe yaptığımız, denetleyemedimiz şeyi yasaklıyoruz. Denetim mekanizmalarını ortaya çıkarmıyoruz. Gelsin Uzakdoğu’dan ürün, gelmesin demiyorum ki. Ama geldiği zaman üstündeki etikete ne var ne yok doğru yazsınlar, tüketiciyi kandırmasınlar. Örneğin bir kaynak makinası 160 amper olmalı ama olmuyor. Bu bir kandırmaca. Eğer etiket değeri gerçek değeri ile uyuşuyor olsa ben o zaman o malla rekabet edebilirim. Neden ederim çünkü iyisini ben yapmışımdır. İyisini isteyen benden alır, istemeyen ondan. Bu bir rekabet koşuludur. İyi olan kazanır. Ama yalanla mücadele etmek çok zor. Benim en çok korktuğum, irkilerek seyrettiğim oyuncak sektörü. Çocuğunuza bir oyuncan alıyorsunuz, üstünde her türlü belgesi var. Biliyorsunuz ki üstündeki boya kansorejen içermiyor, çocuk ağzına aldığı zaman zarar gelmeyecek. Yutmasına yada bir yerine batmasına olanak yok. Çocuğunuza bu oyuncağı gönül rahatlığıyla alırsınız. Ama diğer yandan Uzakdoğu’dan bırakın çocuğun eline vermeyi yakınında bile bulunmasının zarar vereceği oyuncaklar geliyor ve sonuçta çok kötü olaylar yaşanıyor. En iyisini yapabilecek, üretebilecekken Uzakdoğu’ya bu talep neden? Biz şimdi bir çok işçiyle çalışıyoruz. Bu işçilerin de geçimlerini sağladıkları aileleri var. Ben bu insanları haksız rekabetten dolayı çalıştıramaz olursam ülkem zarar görmez mi? Aslında, o ithalatçı önlenemez bir zincirle reaksiyon yaratıyor ve bana zarar veriyor, tüketicinin ahlakını bozuyor. Tüketici ise sadece fiyatı düşünüyor onda 10 lirada sen de niye 15 diye. Diğer teknik özelliklerini, yararlarını göz ardı ediyor.

Ürün, üretim ve rekabet sözcükleri size neleri çağrıştırıyor?

- Bana göre kurallarına göre yapılan rekabet, tüm unsurları ile insanı geliştirmeye götürür. Ben bir elma yetiştiririm, siz o elmayı çok beğenirsiniz ancak tadı biraz buruk gelmiştir size. Siz o konuda çalışma başlatırsınız ve buruk olmayan elmayı piyasaya sürersiniz. Buruk elma sevenler benden, tatlı elma sevenler sizden alır. Sonra başka birisi oturur, araştırmaya başlar, çalışır, çabalar ve hafif buruk ve hafif tatlı bir elma yapar. Bunu sevenler de bu elmadan alır.

Bu analojiden kastım şu: Burada kaybeden yoktur. Elma da kazanır, elma sektörü de, son kullanıcı da, elma satıcısı da. Gelişim ortaya çıkmıştır. Artık o elma eski, sıkıcı, tek çeşit elma değildir. Elma demekle işin içinden çıkamazsınız. O elmanın artık bir tanımı vardır. Bu tanım, günlerce veya konunun derinliğine göre aylarca veya yıllarca süren araştırma, alınteri, yatırım, istihdam ile tekamül ettirilmiş güncel Türkçe ile geliştirilmiştir.

Bir ürünü ortaya çıkarmak ve bu ürünü geliştirmek, sırf ar-ge ile değil, çok çeşitli disiplinleri çalıştırmakla olur. Kafanıza göre bir ürün tasarlarsanız veya var olan bir ürünü onu kullanacak olan kitlelerde soruşturmazsanız fildişi kulenizden hiç inemezsiniz.

Bir ürünün oluşması prosesine giren maliyetler anlatmakla bitmez. Ancak bu anlattığım kadarı bile alın teri ile üretim yapan değerli insanlarımıza hiç yabancı değildir. Bu koşullarda rekabet etmek hiçbir üretici kardeşimizi üzmez. Karşıdaki rakibinizin de aynı mesaiyi, parayı, zamanı harcadığını bilirseniz ’İyi olan kazanır’ demek kolaydır.

Devlet yakın gözlük takıp bize baksın

Sizin ve NURİŞ firmasının gelecekten beklentileri neler?

- Memleket çapında bir farkındalığın ihtiyacı içerisindeyiz. Devletimizin bizi, yakın gözlüklerini takıp, tekrar bir incelemesi şart. Dünyadaki en pahalı enerji ve hammadde maliyetleri kullanmamız nedeniyle dünya ile rekabet etmeye çalışırken, dünya kalitesinde ürünler ortaya çıkartırken ’Türkiye bu türlü bir gelişmeye ve teknolojiye sahip olamaz’ diye düşünenleri utandırarak, bazı konularda gelişmiş ülkelerin seviyesinin üzerine her şeye rağmen çıkarken, kolumuza girecek, sırtımızdan daha ileriye destekleyecek, bizi haksız rekabete karşı koruyacak abimize, devletimize acil ihityacımız var Tünelde ışık var. Bu konularda ciddi çalışmalar yapılıyor. Ancak bu çalışmaların bir an önce hayata geçirilebilmesi için bürokrasinin, bu ülkenin bir bireyi olduğu bilinci ile elini çabuk tutmasını bekliyoruz Unutmayalım ki, kaybettiklerimiz milli servet ve bunu hep birlikte kaybediyoruz.
Haberle ilgili daha fazlası:

BAKMADAN GEÇME!