Güncelleme Tarihi:
* Orhan Veli ile çocukluk yıllarında tanıştığınızı söylüyorsunuz. Orhan Veli’yi sizin için özel kılan nedir?
İlk kez 11 yaşında tanıştım. Çocukluğumdan beri Orhan Veli’nin ve Garipçilerin başkaldırısını çok seviyorum. Sanatın bir manifestosu olduğunu düşünüyorum. Garipçilerin de böyle bir manifestosu var. Güzellik, sıradanlaştığı yerde sanatın dokunuşuyla bambaşka boyutlara evriliyor. Garipçilerin de şiir üzerinde böyle bir dokunuşu var. Şiirin gidişatı içinde yepyeni bir hâl alması gerektiğini düşünmüşler. Bütün o badirelere, üstatların, duayenlerin onlara karşı reaksiyon almalarına rağmen bir yolculuğa çıkmışlar. Melih Cevdet Anday, Oktay Rıfat, Orhan Veli Kanık... Melih Cevdet Anday, benim üniversitede hocam olduğunda anladım ki, Garipçiler sadece bu üçünden ibaret değil. 20-25 tane Garipçiler akımını benimseyen ve o şekilde yazan şairler var. Atatürk devrimleriyle birlikte ülke değişirken sanat da bundan tabii ki etkileniyor. Kendine yeni bir yol ve biçim arıyor ve Garipçilerin şiir akımı ortaya çıkıyor. Sokaktaki çocukların bile anlayabileceği, hiç şiirle ilişki kurmamış kişilerin bile anlayabileceği işler yapıyorlar. Bizi en çok etkileyen şairler Karacaoğlan, Âşık Veysel, Âşık Mahsuni Şerif, Enver Gökçe... Bunlar beni çok etkiliyor. Halkın içinden geliyor, halkın duymak ve söylemek istediğini estetik bir kıvama sokup, ona geri veren isimler. Onlar hiçbir zaman bunları sanat olsun diye yapmıyor, içlerinden geliyor. Bütün bunlar bana çok cazip geliyor. Bu yüzden Orhan Veli de, en zor anlatılabilecek bir şeyi en basit anlatabilecek cümlelerle kafamıza işleyebildiği için bende müthiş bir aşk oluşturdu. Dünyada da bu tarzda yazan şairleri seviyorum. Eskilerin bir lafı vardır ‘Sadeliğin ihtişamı’ diye. Bence sanatın gücü buradan geliyor. Ben hep bunu arıyorum ve Orhan Veli’de bunu buldum.
*‘Bir Garip Orhan Veli’ müzikali daha önce de sahnelendi. Sizin farklılığınız nedir?
Murathan Mungan, bu oyunu Müşfik Kenter için yazdı. Ben o oyunda rahmetli Erdal Tosun’la birlikte dekor taşıyordum. Konservatuvar sınavına iki tane Orhan Veli şiiriyle girdim. Ben sınava girdiğim zaman Müşfik Kenter, ‘Başka şair mi yok’ diye söylendi. Çünkü oyunu oynuyordu ve karşısında böyle birini görmek istemiyordu. O oyunda çalışmak çok hoşuma gidiyordu. Müşfik Kenter çok büyük bir virtüöz, onun oynadığı gibi bir daha kimse oynayamaz bu eseri. Aradan yıllar geçti Murathan Mungan’ın ‘Yalnız Bir Opera’ adlı şiirine sevdalandım. O şiiri istemek için Murathan Mungan’la konuşurken bana şiirlerini yaşadığı sürece kimseye vermeyeceğini söyledi. Ama bana ‘Bir Garip Orhan Veli’yi yapmamı önerdi. Hemen çalışmaya başladık. Biz bu eserde estetik olarak en basiti bulmaya çalıştık. Orhan Veli’nin söylediği şiirlerin bazıları çok manasız geliyor, onları manalı hale getiriyoruz. Neden yazdığı üzerine araştırmalar yaptık. Orhan Veli’nin çocuksu ve çocuk kalmak için çaba sarf eden halini seviyorum. Eserde de bunu yansıtmaya çalıştık. 2019’da pandemi öncesi ilk kez sahneye koyduk. Pandemiyle birlikte oyun kendi içinde evrildi. Seyircinin içinde olduğu, interaktif bir oyun haline getirdik. Hayalet perdeye şiirler yansıyor ve izleyici danslara eşlik ediyor.
*Peki sizin en sevdiğiniz Orhan Veli şiiri hangisi?
‘Kitabe-i Seng-i Mezar’ bana çok naif geliyor. Bunu yazma nedeni, eski kafa kalmış şairlere ve sanat akımlarına karşı yazmış. ‘Ölüm Allah’ın emri, ayrılık olmasaydı’ diye bitiriyor. O şiiri çok seviyorum. Her oyunda yeniden araştırıyorum acaba ne demiş olabilir diye.
ANKARALI OYUN SEÇİYOR
* Son iki sezondur sıklıkla Ankara’ya geliyorsunuz. ‘Ankara seyircisi sizi çok sevdi’ diyebiliriz sanırım.
Ankara’da 20’den fazla oyun oynadık. Hep kapalı gişe oynadık. Ankara’nın çok güzel bir seyircisi var.
* Ankara’da sahneye çıkmak sizin için ne ifade ediyor?
Mimar Sinan Üniversitesi’nde konservatuvar öğrencisiyken ‘Zorba’ diye bir oyunda oynadım. Ankara’ya dört günlüğüne turneye geldik ve bir buçuk ay kaldık. Bir buçuk ay kapalı gişe oynadık oyunu. İstanbul’da o kadar oynayamamıştık. Ankara seyircisi çok ilginç, oyunu seçiyor. Bir sürü yerde karşılığını bulamayan oyun, burada inanılmaz bir seyirci ile karşılaşabiliyor. Biz ‘Topor Parti’ diye bir oyun oynuyorduk Antalya DT’de. Üç kişiydik. Antalya’da 30 kişiye oynuyorduk. Oyun çok güzeldi ama 30 kişiden fazla kişiye oynayamadık. Hayatımda oynadığım en iyi oyun diyebilirim. Ankara turnesi vardı. Bir haftalığına turneye geldik. Bir hafta boyunca kapalı gişe oldu. Ben her oyundan sonra ağlıyordum. Seyirci karşılığını buldu, sonra Fransa’ya gittik. Orada da üç hafta kaldık. Türkiye’de anlaşılmayan esprilerin hepsi orada anlaşıldı.
ANKARA SEYİRCİSİ SENİ BAĞRINA BASAR
Ankara seyircisinin dünyada tiyatro anlamında çok önemli bir noktada olduğunu düşünüyorum. Babam bir tiyatro aşığıydı, İstanbul’dan Ankara’ya gelirdi oyun izlemek için. Eskiden Yeşilçam’da bir film Adana’ya gidip beğenilirse o film için ‘olur’ derlerdi. Ben bunu tiyatro için Ankara olarak düşünüyorum. Bu işin er meydanı Ankara. Ankara seyircisine oyunu beğendirirseniz, seni bağrına basıyor. Bir oyuna beş kere, altı kere yedi kere gelenler var. İstanbul’da bunları biliyoruz. Bütün oyunlara gelen en az 250 temsil izleyen 10 kişi biliyoruz. Ama Ankara’da bunları bilmiyoruz, kaç kişi var.