Televizyonların en cinsiyetçi çiftleri

Güncelleme Tarihi:

Televizyonların en cinsiyetçi çiftleri
Oluşturulma Tarihi: Temmuz 01, 2011 00:00

AMERİKA’da yayımlanan ve özellikle eğlence dünyasına odaklanan Entertainment Weekly dergisi internet sitesinde bir anket başlattı.

Haberin Devamı

Dergi, okuyucularının televizyon dünyasının en cinsiyetçi çiftini seçmelerini istiyor.
Listede kimler yok ki...
1960’lar Amerika’sında geçen ve reklam sektöründeki cinsel sömürüyü çarpıcı bir dille anlatan Mad Men’in Roger ve Joan’ı, Tudors’un Henry ve Annie’si, Six Feet Under’ın Nate ve Brenda’sı göze ilk çarpanlar.
Sex and the City’de cinsellik hakkında sakınmadan konuştuğu için modern, kentli kadının özgürlük sembollerinden birine dönüşen ama Big’le ilişkisine gelince çuvallayan Carrie de böyle bir listenin vazgeçilmezi olarak yerini almış.
Anketin şu anda önde getiren çifti ise bu hafta başı dördüncü sezona hızlı ve kanlı bir başlangıç yapan True Blood’ın Sookie ve Bill’i.
Peri güçleriyle herkesi peşinden koştursa da ona aşık vampir Bill’in korumasına muhtaç, zavallı kız edalarıyla sinir bozan Sookie sevgilisiyle birlikte anketten birinci çıkacak görünüyor.

Haberin Devamı

Cinsiyetçilik cinsel yönelim dinlemiyor

Listede gey ve lezbiyen çiftlere de yer verilmiş.
Oylamada Sookie ve Bill’in hemen peşinden gelen Queer as Folk’un Brian ve Justin’i, lezbiyenlerin Sex and The City’si sayılan L Word’ün Carmen ve Shane’i ve True Blood’ın geçen sezon başlayan ilişkileriyle Lafayette ve Jesus’ı cinsiyetçiliğin cinsel yönelim dinlemediğinin kanıtları olarak listedeki yerlerini almışlar.
Türkiye’de liste uzar gider
Türkiye’de komedi malzemesi ya da “ahlak elden gidiyor”un kanıtı olarak kullanılan eşcinsel karakterlerin Amerika’da hemen her dizide boy göstermesine alışmıştık ama listedeki isimler orada da durumun pek parlak olmadığını gösteriyor.
Bu anket ister istemez Türkiye’deki televizyon dizilerinin halini düşündürttü bana.
Kadınların yalnızca ideal eş, anne, evlat olarak konumlandığı, öpüşmelerini bırakın dokunmalarının yasak olduğu, her hareketlerinin “genel ahlak”la açıklandığı dizilerde cinsiyetçiliğin âlâsını izliyoruz çünkü.
Böyle bir anket Türkiye’de yapılsa listenin sayfalarca uzayıp gideceği de muhakkak.
Her biri birbirinin aynısı melodramların kahraman, asi, seçme hakkını elinden bırakmayan, yaptığından sual olunmaz, sözünün üzerine çıkılmaz erkeklerin karşısına konulan kadınları düşünün bir.
Edilgen, boyun eğen, biraz sesini çıkarsa deli, biraz arzulasa histerik, biraz ağlasa zavallı etiketinin kendisine dönüşen kadınları...
Her bölümde şiddetin her türlüsünü kaderleriymiş gibi yaşayan, “çocukları olmadan asla” başka bir hayat kuramayan, evlenmekten başka hiçbir arzusu olmayan, eteğinin boyuyla namusu ölçülen, erkeklerle ilişkisi ancak evlendikten sonra başlayan, “genel ahlak”a göre ödüllendirilen, yine aynı ahlak anlayışıyla cezalandırılan kadınları...
Komedilerdeki güya “evin reisi” gibi konumlandırılıp cadaloza dönüştürülen, maço kocalarının karşısında yumuşak başlılığıyla evdeki dengeyi sağlayan, saçları sarı olduğu için aptal rolüne bürünen kadınları ya da... Liste uzar da gider...

HAFTANIN FİLMLERİ

Bir kalpte iki kişi nasıl yaşanır?

3 - Üç (Three)
Yönetmen:
Tom Tykwer
Almanya/2010/119’

Koş Lola Koş, Parfüm filmleriyle tanıdığımız Tykwer’in geçen yıl Venedik’te yarışan ve Alman Film Ödülleri’nde yönetmen dahil üç ödül birden alan filmi üçlü bir aşk hikayesi anlatıyor. 20 yıldır birlikte olan Hanna ve Simon birbirlerinden habersiz, aynı adama aşık olurlar. Her şey ortaya çıktığında da üçlüyü bir felaket değil mutlu bir ilişki bekliyordur. Tykwer’in eşcinsel/heteroseksüel tartışmalarına girmeden temize çektiği filmi, ilişkiler üzerine uzun uzun düşünmenizi sağlayacak.

İran’dan bir başyapıt

Bir Ayrılık
(A Separation)
Yönetmen: Asghar Farhadi
İran/2010/123’

Boşanmak üzere olan ama çocuklarının velayeti konusunda ikileme düşen bir çiftin hikayesini anlatan film, bu yıl Berlin’de “En İyi Film” dalında Altın Ayı’yı alırken bütün oyuncu kadrosuna da erkek ve kadın oyuncu ödüllerini getirmişti. Simin, kocası Nader ve kızı Termeh’le birlikte İran’ı terk etmek istemektedir. Nader’in Alzheimer hastası babasını bırakmayı reddetmesi üzerine boşanma davası açan Simin, dava talebi reddedilince anne babasının evine gider. Termeh ise babasıyla kalmaya karar vermiştir. Nader kızına ve babasına bakması için hamile bir genç kadını tutar; ama bu durum daha fazla soruna yol açacaktır. İran sinemasının son yıllardaki en önemli yapıtlarından biri olan Bir Ayrılık haftanın en iyisi!

Haberle ilgili daha fazlası:

BAKMADAN GEÇME!