Güncelleme Tarihi:
Çankaya’da oldukça geniş bir arazi içinde bulunan İngiltere Büyükelçiliği, sahip olduğu bitki çeşitliliği ve doğal yaşamı ile şehir içinde adeta cennetten bir köşe. Elçilik bahçesi çok sayıda canlıya da ev sahipliği yapıyor. Son dönemde elçiliğin sakinleri arasında tavuklar ve bal arıları da yerini aldı. Çok sayıda geri dönüşüm ve atık toplama uygulamasının sürdürüldüğü elçilikte, tüm bu organizasyonlarla Büyükelçi Dominick Chilcott’un eşi Jane Lady Chilcott ilgileniyor. Chilcott, tavuklarla ilgilenmenin kendisi için adete bir terapi olduğunu söylüyor. Elçilik içinde bir dizi yeni önlem ve uygulamaları hayata geçirdiklerini belirten Jane Lady Chilcott, insanların küçük büyük demeden kendi çapında alacağı önlemlerle doğanın korunması adına büyük bir hizmet sunacağını belirtti. “Herkes sorunun çok büyük olduğunu, kendisinin bir şey yapamayacağını düşünüyor ama bireysel faaliyetler çok önemli. Bireysel olarak elimizden geleni yapmalıyız” diyen Chilcott, son dönemde aldıkları bazı kararlar hakkında şu bilgileri verdi:
“Bahçıvanlar kuru yapraklardan kurtulmak için hava püskürtmeli makineler kullanıyordu. Bu makineler bahçede yaşayan hayvanların yaşam alanlarına zarar veriyordu ve benzinle çalıştığı için hava kirliliği yapıyordu. Onlardan artık bu makineleri kullanmamalarını istedim. Artık bahçenin temizliği tırmıkla yapılıyor. Elçiliğe ziyarete gelen araçların şoförleri, klima çalışsın ve aracın içi soğuk kalsın diye beklerken bazen saatlerce motoru çalıştırıyordu. Onlardan artık elçiliğe geldiklerinde motoru durdurmalarını istiyoruz. Serinlemek istiyorlarsa burada yeterince gölgelik alanımız mevcut. Araştırmalar 5 dakika araç motorunun çalışmasının bir balonu dolduracak kadar karbonmonoksit oluşturduğunu gösteriyor. Tüm bu küçük hareketler insanların biraz eğitilmesiyle alakalı. Herkes kendi davranışlarından birazını değiştirse gezegenimizi kurtarmak için büyük bir yol kat etmiş olacağız.”
EN BÜYÜK SORUNLARDAN BİRİ KİRLİLİK
Türkiye’deki en büyük çevre sorunlarından birinin kirlilik olduğunu vurgulayan Jane Lady Chilcott, “Her yerde plastik atıklar, sigara izmaritleri var. Bunun önüne nasıl geçilir bilemiyorum. Bu kadar güzel bir ülke için kirlilikle karşılaşmak çok üzücü. Muhteşem bir tarımsal ve ekolojik mirasınız var. Bunların yanında kirlilik konusu endişe verici” dedi. Doğaya atılan çöplerin sadece Türkiye için geçerli bir sorun olmadığına değinen Chilcott, “Dünyanın her yerinde doğaya atılan çöpler büyük bir sorun. İnsanlara sorunun boyutlarının ne olduğunu anlatabilmek için somut olgular kullanmak lazım. Hiçbirimiz aziz değiliz. Kendimizi örnek olarak gösteremeyiz. Hepimiz kendi davranışlarımızdan sorumluyuz. Gezegenimizin bir gemi olduğunu varsayarsak çevrenin kirlenmesi de bir buz dağı. Bu buz dağının ortadan kalkması için herkesin küçük de olsa mücadele vermesi büyük bir etki yaratacaktır. Çevre dostu uygulamaları geliştirmeye çalışıyoruz. İnsanlar çevre adına bir takım davranışlar geliştirirse hükümetler yada büyük şirketler üstünde etki yaratabilir. Herkes elini taşın altına sokmalı” diye konuştu.
ÜRÜNLERİ HEDİYE OLARAK GÖTÜRÜYORUZ
İrlanda’da görev yaptıkları dönemde yine tavuklar ve domuzlar beslediklerini anlatan İngiliz sefire, tavukların kendisi için bir terapi gibi olduğunu söyledi. Elçilikteki geri dönüşüm ve atık toplama projelerini desteklemenin kendisi için bir görev olduğuna değinen Jane Lady Chilcott, elde ettikleri yumurtaları, balları, reçel ve marmelatları nasıl değerlendirdikleriyle ilgili olarak şöyle konuştu: “Elçilik içindeki ağaçların meyvelerinden reçel ve marmelat yapıyoruz. Bunları elçilik aşçısı yapıyor ama marmelat tarifi, annemin uzun yıllardır kullandığı bir tarif. Biz elde ettiğimiz ürünlerin bir kısmını hediye ediyoruz. Başka bir büyükelçiliğe ya da yetkiliye gittiğimizde bunlardan oluşan bir paket götürüyoruz. İnsanlar genellikle şarap, viski gibi hediyeler götürür. Biz yumurta, bal ve marmelat götürünce çok hoşlarına gidiyor. Ürünlerden bazılarını da konuklarımıza ikram ediyoruz. Özellikle İngiliz kahvaltısı hazırlamak için kullanıyoruz. Ayrıca elçilik içinde bir masamız var. Bu ürünleri elçilikteki masada sergiliyoruz ve elçilik personeli bunları satın alıyor. Elde edilen paranın bir kısmı yine tavukların ve arıların bakımı için kullanıyor. Geri kalanı da yeşil ekibe ve sosyal fonumuza bağışlıyoruz.”
TAVUKLARI KENDİ BESLİYOR
Tavukları kendi elleriyle besleyen sefire, sabah kahvaltısı için yumurtaları da yine kendisi topluyor. Tavuklar, Chilcott’u gördüğü anda ona doğru koşuyor. Jane Lady Chilcott, besledikleri tavuklarla ilgili olarak “Burada 10 tavuğumuz var. Şimdilik sayıyı artırmayı düşünmüyoruz. Ayrıca horozun gürültüsünden komşularımız hoşlanmayacağı için bir horoz almayı da düşünmüyoruz. Günlük 8-10 adet yumurta çıkıyor. Yumurtalar hemen tükeniyor ve bana arkadaşlardan siparişler geliyor. Tavuklara yem vermiyoruz. Tamamen mutfağımızdan çıkan meyveler, sebzeler gibi sağlıklı ürünleri veriyoruz. Et ve peynir gibi ürünleri vererek sıçan ve fare gibi kemirgenleri oraya çekmek istemiyoruz” diye konuştu. Elçiliğin güvenlik ekibinden, tavuklar ve arıların bakımından sorumlu olan Yaşar Çubuk da, elçiliğe bağlı İngiliz Okulu’nda da her sınıfın bir tavuğu olduğunu ve çocukların küçük yaşta bu hayvanların nasıl beslenmesi gerektiği konusunda deneyimleyerek bilgi sahibi olduğunu aktardı.
İLK YURT DIŞI GÖREVİMİZDİ
Yaklaşık 3.5 yıldır Ankara’da görev yapan büyükelçi ve eşinin, bundan 36 yıl önce genç bir diplomat çiftken yolları yine Ankara’ya düştü. Ankara’ya ikinci kez gelmenin eşi Dominick Chilcott’un hayali olduğunu anlatan İngiliz sefire, Başkent’le ilgili şöyle konuştu: “Bu bizim Türkiye’ye ikinci ziyaretimiz. İlk gelişimiz 36 yıl önceydi. İlk yurt dışı görevlendirmemiz Ankara’ydı. O zaman Ankara çok farklıydı. Nüfusu 1 milyondu, şimdi 6 milyonun üzerinde. Elçiliğin bulunduğu yer, şehrin bittiği noktaydı. Buradan sonra Gölbaşı’na kadar hiçbir şey yoktu. Küçük ve sevimli bir şehirdi ama kömür kullanımından hava kirliliği çok yüksekti. Eşimin hayali buradan emekli olmaktı. Çünkü kariyerine burada başladı, buradan emekli olmak istiyordu. Dolayısıyla hayali gerçek oldu diyebilirim. Türkiye ve Ankara çok farklılaşmış ama insanlar hâlâ aynı. Çok saygılı ve misafirperversiziniz.”
PANDEMİ ÇOK ZOR GEÇTİ
Pandemide vaktini büyük oranda bahçede geçirdiğini ve bunun da kendisi için keyifli bir uğraş olduğunu anlatan sefire, şunları söyledi: “Pandemi çok zordu. Diplomatik hayat ve bunun getirdiği sosyal yaşam tamamen durdu. Eşim bu dönemde de yine çok yoğundu. Bir diplomat olarak ulusal günleri ve resepsiyonları özledim diyeceğim hiç aklıma gelmezdi ama özledim. 4 çocuğum ve 2 torunum var. Onları istediğimiz kadar göremedik. İki kez yüz yüze görüşebildik ama yine de zor oldu. Nihayetinde biz yine de şanslıyız. Çok güzel bir bahçeye sahibiz. Günlerimi piyano çalarak, bol bol kitap okuyarak geçirdim. Bahçe ve tavuklar güzel bir uğraştı. Sokaktan kurtardığım iki köpeğimiz var. Köpeğim olmadan pandemi sürecini kaldıramazdım.”
Elçiliğin yeşil takımında yer alan kıdemli ekonomi uzmanı İpek Arıoğul, elçilik içindeki geri dönüşüm çalışmalarının 20 yıldır sürdüğünü belirtti. Arıoğul, son yıllarda yaptıkları bazı projeleri ve uygulamaları da şu şekilde özetledi: “2018 yılından sonra iklim değişikliği ile mücadele, karbon ayak izini azaltma çalışmaları arttıkça bizim de yeni uygulamalarımız başladı. Bunlardan biri plastikten kurtulma oldu. Şu an rezidans, yüzde 95 oranında plastikten kurtulmuş durumda. Atık yağ toplama sistemi kurduk. İlk önce sadece mutfaktaki atık yağlar toplanıyordu, şimdi tüm elçilikteki yağlar toplanıyor. Hasanoğlan’da İngiltere Büyükelçiliği Hatıra Ormanı kurduk. Ağaç dikimini her yıl düzenli olarak yapıyoruz. Elçilikteki bahçe bakımında tarımsal herhangi bir ilaç kullanılmıyor. Büyük bahçe tamamen çevreci yöntemlerle bakılıyor. Buradan çıkan yapraklar ve atıklar geri dönüşüyor.” Rezidans müdürü Iraz Arnaz Kalaycı da, elçilik ve rezidansta plastik kullanımının neredeyse sıfıra yakın olduğuna değindi.