Oluşturulma Tarihi: Haziran 10, 2007 00:00
Patron Patrona köşesinin bu haftaki konuğu, ’çok şapkalı bir bilim adamı’ olan Gazi Üniversitesi Rektör Yardımcısı, Gazi Teknopark A.Ş. Yönetim Kurulu Başkan Yardımcısı, deprem trafik ve küresel ısınma uzmanı Prof. Dr. Süleyman Pampal... Prof. Pampal aynı zamanda bir çok sivil toplum kuruluşunun yöneticisi veya üyesi de olan çok renkli bir bilim adamı...
VELİ SARITOPRAK: Sizi Gazi Üniversitesi iştiraki olan ekonomik işletmelerinde ( şirketlerinde ) yönetimdesiniz. Hem işadamı , hem bilim adamı hem de bir sivil toplumcusunuz. Kamuoyu sizi deprem, küresel ısınma ve su konusundaki çalışmalarınızla tanıyor. İlk sorum Gazi Üniversitesinin ortak olduğu iktisadi işletmeler ve şirketlerle ilgili. Bu şirketler hangi iş konularında faaliyet gösteriyor ? SÜLEYMAN PAMPAL: Gazi Üniversitesinin kurduğu vakıf, kooperatif, ekonomik işletmeler ve Teknoloji Geliştirme Bölgesi kuruluş çalışmaları kapsamında gerekli olan yönetici şirket bünyesinde kanuni çerçeve içinde kalmak kaydıyla birtakım görevler almak durumundayız ancak bu görevler profesyonel anlamın dışında; öğrencilerimize, öğretim elemanı ve idari personelimize sağlık, spor ve sosyal alanlarda ortam ve imkan yaratmak için, yetersiz kalan kamu kaynaklarını yani bütçe kaynaklarını desteklemek amacıyla yapılan çalışmalardır. Patronluğumuz çaresizlikle ilgili anlayacağınız. Ayrıca biz belirtilen kurumların yönetim kurullarında görev almaktayız. Asıl patron rektörümüzdür. Gerçekte bizim asli görevimiz akademik yani öğretim üyesi kimliğimiz, araştırmacı kimliğimizdir.
Gazi Üniversitesi yaklaşık 60.000 civarında öğrencisi olan Türkiye’nin en büyük yüksek öğretim kurumlarından birisi. Burası bir şehir gibi olmuş. Üniversitede yönetici olmanın ne gibi sorunları var?
Gerçekten de Gazi Üniversitemiz pek çok ilimizden daha büyük, üstelik genç bir nüfustan söz ediyoruz. Doğal olarak bu genç nüfusun bir takım istekleri ve zaman zaman istenmeyen davranışları olabiliyor. Burada şunu da belirtmekte yarar görüyorum ki Gazi Üniversitesi ülkemizin en huzurlu üniversitelerinin başında gelmektedir.
Tabi ki bir takım güçlükler olacaktır ama biz rektörümüz Sayın Prof. Dr. Kadri Yamaç’ın liderliğinde son derecede uyumlu bir ekip çalışması anlayışı ile bu işte zorlanmadan yönetim görevimizi yerine getirmeye çalışıyoruz.
Bir diğer uzmanlığınız Trafik konusudur. Ankara’nın trafiğini nasıl yorumlarsınız? Ankara trafiğinin rahatlaması için önerileriniz nelerdir?Gazi Üniversitemiz bünyesinde "Trafik Planlaması ve Uygulaması" adında trafikle doğrudan ilgili bir bölümü bulunduran ilk ve tek üniversitedir. Ben de yaklaşık 15 yıldır bu bölümün başkanlığını yürütmekteyim .Ülkemiz depremlerde olduğundan daha büyük kayıpları maalesef trafik kazalarında vermektedir. Bu kayıpların boyutu kabaca yılda 10.000 ölü, 150.000 yaralı ve 10-15 milyon euro maddi kayıptır. Depremlerde ortaya çıkan can kaybı yılda ortalama 1.000 dir. Görüldüğü gibi trafik riski depremin 10 katı daha büyük.
Ankara trafiği İstanbul’la kıyaslandığında oldukça iyi durumda. İyi de olması gerekir, çünkü araç sayısı henüz 1 milyon 70 bin. Batının büyük kentlerinde, Londra, Paris, New York gibi, 10 milyonun üzerinde araç vardır. Biz de gelişmekteyiz. Araç sahipliği arttığından ve olacaktır. Onun tedbirlerini almalıyız. Ankara trafiğinin en önemli iki sorunu otopark yetersizliği ve çok sayıdaki alt-üst geçitler nedeniyle artan trafik hızının neden olduğu yaya ölümleri, denetim yetersizliği nedeniyle bu derece az araç sayısıyla problem yaşanıyor. Büyük kentlerimizde, kent merkezlerinde Durma, duraklama ve park etme kurallarına tam olarak uyulması sağlanırsa problem önemli ölçüde çözülmüş olur. Vatandaşa park yeri göstermek kaydıyla tabi ki.
Ankara bu yıl su kıtlığı çekecek mi? Küresel ısınma Ankara’yı nasıl etkiledi veya etkileyecek?
Aslında ülkemiz su kaynakları bakımından şanslı bir durumdadır. Zengin yer altı-yer üstü su kaynaklarına sahibiz. Yeter ki kirletmeden, verimli bir şekilde kullanabilelim. Ankara çevresi de su kaynakları bakımından zengin. Bu suyun kente taşınmasında problem yaşanmaktadır. İki nedenle; birincisi ihmal, yumurta kapıya dayanmadan harekete geçmeme özelliğimiz. İkincisi de planlama kavramından habersizliğimiz. İç göçlerin, kentlere akan insan selinin hesap edilememesi nedeniyle kısa, orta ve uzun vadeli planlama yapamama ya da planların şaşması. Bu yıl iklimde beklenmedik kısmi bir kuraklık oldu. Su sıkıntısı gündeme geldi ve hemen yanı başımızda bulunan Kızılırmak’tan su getiriyoruz. Demek ki su var. Bu proje birkaç yıl önce yapılsaydı su sıkıntısı yaşamayacaktık. Tüm işlerimizde benzer durumu görebiliriz. Özetle Ankara’da geçici bir sıkıntı yaşansa bile orta ve uzun vadede su sıkıntı yaşanmayacağını söyleyebiliriz.
DEPREM ANKARA İÇİNDE ÖNEMLİ RİSKSizin uzmanlık konunuz deprem. Deprem üzerine kariyer yaptınız. Uluslar arası yüzlerce toplantı , seminer ve panellere katıldınız. Sertifikalar aldınız. Ankara ve Deprem deyince neler aklınıza gelir? Ankara’nın hangi bölgeleri deprem açısından daha kritiktir?
Evet ben deprem konusunda çalışmalar yapıyorum. Özellikle Ankara ile ilgili çalışmalarımızı arkadaşlarımla birlikte yaklaşık yirmi yıldır sürdürüyoruz. Bilindiği gibi Türkiye’miz sayılı deprem kuşaklarından birinin üzerinde yer almaktadır. Ankara 1970’li yıllara kadar depremler bakımından tehlikesiz bölgede sayıldı. Bu tabi ki doğru değildi ama bir gerçek. Bu nedenle belirtilen tarihlere kadar hatta daha sonraları yapılaşma deprem olgusu dikkate alınmadan yapıldı. Halbuki Ankara’nın konumuna bakılacak olursa kuzeyden Kuzey Anadolu Fayına yaklaşık 100 km, doğuda keskin fayına ve Niksar-Erbaa Faylarına benzer mesafede olduğu, güneyde, Niğde’den başlayıp,Haymanaya kadar uzanan Tuz Gölü Fayına çok daha da yakın ve Güney Batıda Eskişehir Fayları ile çevrelendiği görülmektedir. Adı geçen bu fayların hemen tamamı 7’den büyük yıkıcı deprem yaratacak potansiyele sahiptir. Geçmiş yakın dönem depremlerine baktığımızda bunu görüyoruz. 1668’de Ankara’yı ciddi şekilde etkilemiş 17 Ağustos depremi,1944 Bolu Gerede Depremi ki Ankara il sınırları içinde 125 can kaybı ve 3500 binanın yıkılmasına yol açmıştır.1938 Kırşehir Keskin Depremi de Ankara’yı etkilemiştir.80-100 km mesafe yıkıcı depremler için yakın bir mesafedir. Çok daha uzakta bulunan yerleşim bölgeleri çok ciddi can-mal kayıpları ile karşılaşabilmektedir. Özetle Ankara’mız maalesef sanıldığı gibi depremler bakımından tehlikesiz değil, tam tersi İstanbul ve İzmir gibi yüksek deprem tehlikesi altındadır. Buna bir de yapı stokunun depreme dayanabilir olması gerçeğini eklerseniz, Ankaralılar olarak yüksek deprem riski ile karşı karşıya olduğumuzu söylemek zorundayız. Bu bizi korkutmamalı. Doğru zemine uygun yapı ilkesi ile, projede, malzemede ve yapımda depreme dayanıklı yapım ilkelerine uyarsak hiçbir sorun yaşamayız. Bunun iyi denetlenmesi kaydıyla. Burada yerel yönetimler, ilgili Bakanlıklar, Bilim çevreleri ve tabi ki vatandaşlarımıza görev düşmektedir. El ele bu sorunun üstesinden gelebiliriz.Gelmeliyiz.
Son üç yıldır büyük atılım içindeyizAnkara için Gazi Üniversitesinin ne gibi yatırımları var.?
Gazi Üniversitesi hem Ankara’nın hem de Türkiye’nin en köklü ve büyük üniversitelerinden biridir. Kuruluş tarihimiz, Büyük
Atatürk’ün talimatıyla 1926 yılına dayanmaktadır.Orta Muallim Mektebinden Gazi Üniversitesine uzanan yol, seksen bir yıl sürmüş; üniversitemiz büyük ressamlar, müzisyenler, sporcular, eğitimciler, bilim insanları yetiştirmiştir. Yetiştirmeye de devam etmektedir. Toplam 1 690 000 m2 yüzölçümüne sahip muazzam bir alan üniversitemize verilmiştir. Gazi Tekmer, Kosgeb, Ankara Sanayi Odası ve Üniversitemiz işbirliğinde üniversitemiz bünyesinde kurulmuş, çalışmalarına başlamıştır. Yine Üniversiteler için yenilik sayılabilecek bir iş olarak patent büromuz, Üniversitemiz Rektörü sayın Kadri Yamaç ve Patent Enstitüsü Başkanı tarafından imzalanan bir protokolle çalışmaya başlamış bulunmaktadır. Özetle son üç yıllık süreçte Gazi Üniversitesi gerçek anlamda bir atılım dönemi yaşamış ve yaşamaya da devam etmektedir. Bunu da sayın Kadri Yamaç’ın liderliğinde gerçekleştirmiş bulunmaktadır. Kendisine burada teşekkür etmek isterim.