Oluşturulma Tarihi: Aralık 10, 2006 00:00
Fenerbahçe’de forma giymiş, Ordu milli takım takım kaptanlığını yapmış olan 80 yaşındaki Nusret Ükten, kelimenin tam anlamıyla yaşayan bir tarih.. Emekli Albay Ükten, ayrıca müthiş bir hafızaya da sahip.
TARİHE imza atmış kişilerle sohbet etmek, bir başka güzel oluyor. Adeta geçmişi yaşıyorsunuz. Dünü, daha iyi anlıyorsunuz. İşte bu kez karşımızda, geçmişin popüler isimlerinden
Nusret Ükten. Eski ünlü bir futbolcu. Üstelik emekli bir subay. Yani subaylığı ve sporculuğu, başarılı bir şekilde sürdürmüş olan bir isim. Kelimenin tam anlamıyla yaşayan tarih. 80 yaşında olmasına rağmen, son derece dinç. Hafızası çok kuvvetli, olaylara yaklaşımı müthiş. İşte
Nusret Ükten ile hoş bir sohbet yaptım. Buyrun okuyun, çok beğeneceksiniz.
- Döneminizin popüler futbolcularından biri olduğunuzu biliyorum. Ama genç nesil bilmeyebilir, kendinizi kısaca tanıtır mısınız?
- 80 yaşındayım. Yaşamımın tamamı, sporla geçti. Defalarca A milli ve Ordu milli futbol takımda forma giydim. Hava Kuvvetleri Komutanlığı’ndan Kıdemli Hava Albayı olarak emekli oldum.
- Hem üst düzey subay, hem de başarılı bir sporcu olarak, çok anlamlı günler yaşamış olsanız gerek.
- Elbette. Ne mutlu bana ki, lise çağlarında
Fenerbahçe A takımında forma giydim. Ordu milli takım kaptanlığı yaptım. Hatta 1955 yılında Ordu milli takımı futbolcusu olarak Dünya şampiyonluğuna ulaşan kadroda yer aldım. Çeşitli takımlarda da teknik direktörlük yaptım.
- Nasıl bir futbolcuydunuz?
- Sol açık oynardım. Çabuk ve golcü bir futbolcuydum. Hemen her maçta, gol atardım. Zaten takımımızın frikiklerini ve penaltılarını da ben kullanırdım. Genç yaşta, isim sahibi oldum. Fenerbahçe forması altında ilk maçımı
Galatasaray’a karşı oynadım. Harp Okulu’ndan mezun olduktan sonra Havagücü’nde futbol hayatıma devam ettim. 15 sene Ankara Bölgesel liginde oynadım. Bu arada Gazi Eğitim Enstitüsü’nü bitirdim.
- Teknik adam ve eğitici olarak, ne gibi başarılarınız var?
- Ordu milli takımı teknik direktörlüğü yaptığım dönemde, Dünya şampiyonasında ikinci olduk. Ayrıca Spor Akademisi’nde hocalık yaptım. Bu doğrultuda, halen ünlü olan çok sayıda teknik adamın dersine girdim.
- Siz duyduğum kadarıyla, 1951 yılında A milli takımımızın Berlin’de Almanya ile yaptığı o meşhur maçın kadrosunda da yer aldınız. Hani şu 2-1 kazandığımız maç. Turgay Şeren de, o maçtan sonra "Berlin panteri" adıyla anılmaya başlandı.
- Evet. O maçı unutmak mümkün değil. 70 bin kişi önünde müthiş bir futbol ortaya koyduk ve Almanları kendi evinde mağlup ettik. Gazeteler, günlerce bu olayı yazdı. Türkiye’de yer yerinden oynadı.
- Peki, hep merak ederim, Turgay Şeren o maçta, gerçekten panter unvanını hak edecek kurtarışlar yaptı mı?
- Kesinlikle. Turgay, o maçta tam bir panterdi.
- Pardon, kimse yanlış anlamasın da, bazı münafıklar, "Turgay Şeren’in koluna bacağına iki top çarptı, ama nasıl olsa maçı kimse izlemediği için kendisine panter unvanı verildi" şeklinde konuşuyorlar da, onun için sordum.
- Olur mu! Takımımız çok iyi oynadı. Ama Turgay daha da iyiydi. Süperdi. Alman gazeteleri bile günlerce Turgay’dan ve bizden bahsetti. Çok iyi bir kadroya sahiptik. Kadromuzda Gündüz Kılıç, Lefter, Recep, Çengel Hüseyin, Coşkun Özarı, Eşref, Sarı Naci ve Keçi Faruk gibi efsane isimler vardı. Öyle ki Gündüz Kılıç, bu maçta 40 derece ateşle sahaya çıktı. Yine de harika bir futbol ortaya koydu.
- Anladım. Büyük başarılara imza attığınıza göre, çok anlamlı ödüller ya da hediyeler de almış olsanız gerek.
- Tabii. Bunların en anlamlısı da bir kol saati.
(Bu söz üzerine Ükten, içeri odaya gidiyor ve bir kol saati getiriyor). İşte bu kol saati, 1955 yılında İtalya’da Dünya ordular arası şampiyonu olduğumuz zaman, dönemin Başbakanı rahmetli Adnan Menderes tarafından bizlere verildi. Bu saatin onuru, benim için çok büyüktür. Hala takarım.
- Belli ki değerli.
- 51 yıldır bozulmadı. Hiç durmadı, geri kalmadı. Her şeyden önce onuru çok büyük. Zaten altın. Kuyumcular bile paha biçemiyor. İnanılmaz paralar teklif edildi, reddettim. Bu saat satılmaz. Bakın arkasına, rahmetli Adnan Menderes’in adı ve imzası var.
G.Saray maçında
anonsla tribünden
sahaya indim- İnsanlar durduk yere zinde kalamıyor. Spor ve beslenme, inanılmaz önemli. Peki, bu uzun ve sağlıklı ömrünüzde, hiç unutamadığınız bir anıyı anlatmanızı istesek...
- Çok eskilerden anlatayım. Yıl, yanılmıyorsam 1943 idi. Yani 63 yıl önce. Fenerbahçe B takımında oynuyordum. O zamanlar B takımı, en az A takımı kadar popülerdi. Galatasaray ile bir maçımız vardı. Soyunma odasına gittim, kadro açıklandı, ben yoktum. Macar antrenörümüz Miço, beni kadroya almamıştı. Müthiş üzüldüm. O üzüntü ile tribüne çıktım. Fenerbahçe stadının tahta tribünlerinde maçı izlemeye başladım. Bizden sonra da A takımın maçı vardı.
- Yani A takımın maçını da izleyecektiniz.- İlginç bir gelişme oldu. Devre arasında bir anons yapıldı ve ’Nusret Ükten sahaya insin’ denildi. İnanılmaz şaşırdım. Hemen sahaya indim. Antrenörümüz beni gördü ve ’Seni A takımda oynatacağım’ dedi. Meğer, A takımın sol açığı Halit Deringör sakatlanmış. Düşünebiliyor musunuz, B takımda yoktum ama, A takımda oynayacaktım.
- Yani siz o üzüntü ile evinize çekip gitseniz, A takım formasını giyemeyecektiniz.
- Kesinlikle. Hemen soyundum. O zamanlar Fenerbahçe’nin bir kadrosu vardı, müthiş. Kaleci Cihat Arman. Sonra K. Fikret, Boncuk Ömer, Suphi, K. Erol, Müjdat. Hepsi de inanılmaz futbolcuydu. Haliyle Galatasaray da çok iyiydi. Kalecileri
Kova Osman, bekleri Faruk ve Adnan’dı. Yani bir kanat oyuncusu olarak, Faruk ve Adnan’ın karşısında oynadım. Çok da başarılı oldum. Maçı 2-1 kazandık.
80 yaşında tenis oynuyorum "Bu yaşımda hala spor yaparım. Tenis oynarım ve sık sık yürürüm. Her pazar günü elime raketi alır tenis kortuna giderim. İyi bir tenisçi olduğum söylenir"- Yaklaşık 60 yıl önce milli formayı taşımışsınız. Allah herkese uzun ömür versin de, diğer takım arkadaşlarınızla görüşebiliyor musunuz?
- Nerde... Tamamına yakını öldü. Bakın size bir fotoğraf göstereceğim. İşte bu, 1949 yılında Ordu milli takımımızın ilk resmi maçına çıkan kadro. Fransa ile Hollanda’da karşılaştık. Müsaade ederseniz, bu kadroyu da bir çırpıda sayayım.
- Elbette.
- Remzi, İsmet, Mehmet, Beton Mustafa, Çalı Necdet, K. Ali, Kemal, K. Sabahattin, Sahir Gürkan, Refik Keskiner ve ben.
- Bir zamanlar Futbol Federasyonu başkanlığı yapan Sahir Gürkan’ı geçtiğimiz aylarda kaybettik.
- Allah rahmet eylesin. Fakat o kadrodan zaten kimse kalmadı ki. Bir ben, bir de İsmet. Diğer arkadaşlarımın tamamı, hayata gözlerini yumdu.
- Maşallah siz çok dinçsiniz.
- Hala spor yaparım. Tenis oynarım ve sık sık yürürüm.
- Yanlış anlamayın da, 80 yaşında tenis oynamak, pek kolay olmasa gerek.
- İdmanlı olduğum için zor olmuyor. Her Pazar günü elime raketi alır, tenis kortuna giderim. İyi bir tenisçi olduğum da söylenir.
- Yürüyüşleri herhalde kısa tutuyorsunuzdur.
- Haftada en az iki gün yürürüm. Her yürüyüş de 5 kilometreden az sürmez.
- Gerçekten bravo. Günümüzde çoğu insan, Kızılay ile Ulus arasındaki iki kilometre için yarım saat otobüs bekler. Siz ise 5 kilometre yürüyorsunuz.
- Bazen 5 kilometreyi de geçiyor. Geçen hafta Bülent Ecevit’in mezarına gittim. Evden bir çıktım, hiç durmadan Devlet mezarlığına kadar gittim. Tam 6 kilometre yürüdüm.