Çağdaş cumhuriyetin kalbinde, insanların gece belli bir saatten sonra evlerine mahkum edilmesi, her yönüyle tartışılıyordu dosyada.
Her ne kadar kimileri "Ankara memur kenti, gece uyuyan bir kent. İstanbul ve İzmir’le kıyaslayamayız" dese de, Başkentliler kendilerine biçilen bu dar kostüme girmeye direniyor.
Başkent’in "uyuduğunu" varsayanlar geçen hafta içinde Ankara Hürriyet’te yayınlanan anketin sonuçlarını daha dikkatli okumalılar.
ANGİAD’ın uzun süredir değişik kent sorunlarıyla ilgili her hafta periyodik olarak yaptırdığı araştırmaların sonuncusun konusu
"gece ulaşımı"ydı.
Araştırma, kentlilerin
yüzde 92’sinin gece saatlerinde toplu ulaşım yapılmamasına
katılmadığını ortaya koyuyor.
Araştırma dosyasında, yapılan anket için TÜİK’in verileriyle belirlenen
kotalı örneklem, deneklerin
semt, yaş, cinsiyet, eğitim, gelir durumu gibi ölçüt ve sayılar da ayrıntılarıyla açıklanıyor.
Ve anket belirlen bilimsel çerçevede
bin 27 Ankaralı’ya uygulanıyor.
Kamuoyu yoklamalarında, belli bir oranda, artı ve eksi sapmalar yaşanabilir.
Bu sapma, bilimsel araştırma sürecinin,
öngörülen bir parçasıdır.
Ancak bu araştırmada ulaşılan oran
yüzde 92...
Ne kadar sapabilir?
BALIK İSTİFİ KARTLAR
Ankara Hürriyet, geçen hafta içinde Hacettepe Üniversitesi’ndeki ulaşım sorununu da sayfalarına taşıdı. Beytepe Kampüsü’nde öğrenciler yaşadıkları ulaşım sıkıntısını bastırdıkları
"Balık istifi kartı" ile protesto ediyorlardı. Aynı gün, bir belediye yetkilisi Ankara Hürriyet’e "Oradaki sıkıntıyı hareket memurlarımız bize bildiriyordu. Konuyla ilgili bilgimiz vardı" diyerek
beş otobüs daha tahsis edileceğini söylüyordu.
ELEŞTİRİYE TAHAMMÜL
Belediye beş otobüs tahsis etti mi bilemiyoruz ama Hacettepe’deki sıkıntılar giderilemedi. Geçen hafta içinde öğrenciler belediyeye imzalı 3 bin 500 dilekçe sundu.
Şimdi bu noktada yapılması gereken nedir?
Yaşanan sıkıntıyı tüm boyutlarıyla ve bilimsel verileriyle değerlendirmek, ardından bir önlem planı oluşturup, çözüm için adım atmak.
Bu yapılsa, Hacettepe Üniversitesi’nin öğrencileri de, gazeteciler de belediyeyi sıkıntıyı giderdiği için alkışlayacaktır.
Ama bunun yerine, sürekli haberlerle ilgili
kasıt, komplo ve
sorumlu aranıyor.
Keşke yanlış uygulamalar için
sorumlu aransa.
Siyasi kültürde
eleştirilere tahammül göstermek, demokrasinin ilk adımıdır.
Bu adımı çelmeleyen en yaygın iki refleks ise, kasıt ve komplo arayışıdır.
Milletçe kurtulamadığımız huyumuzdur. Bayılırız komplo teorilerine. Hele bir de kendi ürettiğimiz teoriler döner dolaşır tekrar bize gelirse, inanırız bile.
Ama unutulmamalı.
Komplo teorisyenliğinin bir üst aşaması, güven duygusunu dinamitleyen paranoyadır.
Ne Ankara, ne basın paranoid senaryoları hak ediyor.
Ankara Hürriyet haberciliği
ULAŞIMLA ilgili her iki konuyu da arkadaşımız
Eray Görgülü’nün titiz kaleminden okudunuz.
Görgülü, toplumun bir çok kesimiyle görüşerek
"gece ulaşım dosyası"nı hazırladı. Türkiye’nin hatta dünyanın büyük kentlerindeki ulaşım sistemini mercek altına aldı. Tek tek bu illerdeki yöneticilerin görüş ve değerlendirmelerine başvurdu.
Dosya TBMM gündemine de geldi.
Hacettepe’deki ulaşım sıkıntısı da, imzalı 3 bin 500 dilekçenin ve bir protesto gösterisinin gazete sayfalarına yansımasaydı.
Görgülü, başarılı ve sorumlu bir gazetecilik örneği göstererek her iki konuyu da kamuoyunun önüne getirdi.
Görgülü’nün haberleri, Ankara Hürriyet’in,
"Yerel haber her yerdedir" ilkesinin güzel bir örneği. Tarafsız, sadece
"kentin" çıkarlarını düşünen,
"Kendini değil, kentini yaşayan gazete" yaklaşımını sonuna kadar sürdürecek Ankara Hürriyet.
Yeni kuyruk: TahterevalliGAZETECİ dostumuz Hande Fırat ile geçenlerde sohbet ederken ilginç bir soruyla karşılaştık:
"Ankara’da hayatım alışveriş merkezleri arasına mı sıkışıp kalacak?"Başkent, son dönemde bir çok alışveriş merkezine kavuştu. Alternatiflerin çoğalması tabi ki sevindirici. Ancak insanların alışveriş merkezleri dışında da
"kent içinde" gidebilecekleri
yaşam alanları bulunmalı.
Hande devam etti sözüne:
"Niye her mahallede güzel küçük kafeler ve yürüyüş alanları yok? İzin gününde, ’Hangi alışveriş merkezine gitsem ve Tunalı’da kaç saat yürüsem’ üzerine bir hayat olamaz.
Mesela Arjantin’i ya da Tunalı’yı kapatıp sosyal bir sokak yapamazlar mı?"Başkent’te parklar yok değil. Tabi ki, yol kenarlarına sıkıştırılmış, bir kaç metrekarelik çim alanlarımız var.
Ya da şehrin dışında büyük parklarımız.
Ama kentin içinde, hiçbir araç kullanmadan gidebileceğimiz kaç tane park var?
Olanları da kırpıp kırpıp
parkçık haline getiriyoruz.
İşte Güvenpark’ın, Kuğulu Park’ın hali ortada. Oradaki çocuk oyun alanının hali de...
İki tahterevalli, iki oturaklı bir salıncak ve bir kaydırak.
Aynı şey, Ayrancı’daki Adile Naşit ve Cemal Süreya parkları için de geçerli.
Neredeyse 10 çocuğun birarada oynamasına imkan vermiyor parklar.
Tamam emeklilerimizi maaş kuyruğunda, kentliyi ulaşım vs. kuyruğunda bekletiyoruz. Herhalde yeni trend de, çocuklarımızı salıncak sırasından çıkartıp, tahterevalli kuyruğuna sokmak oluyor.