Sokaklara sahip çıkmak

Güncelleme Tarihi:

Sokaklara sahip çıkmak
Oluşturulma Tarihi: Kasım 05, 2007 00:00

Ankara Hürriyet’te geçen hafta içinde Arjantin Caddesi esnafının yeni arayışına ilişkin bir haber okudunuz. Buket Güler’in haberine göre, esnaf, problemlerini ve caddenin geleceğini Çankaya Belediye Başkanı Muzaffer Eryılmaz ile birlikte masaya yatırdı.

Büyük kentlerde bir çok cadde ve sokağın karşı karşıya olduğu bir tehlikeye dikkat çekiyordu esnaf.

Geçmişte bütün herkesin rağbet gösterdiği bazı sokaklar, zaman içinde deforme oluyor, ruhunu, özelliğini kaybediyor. Büyük alışveriş merkezlerine yenik düşüyor.

Genç cumhuriyetin en revaçta caddelerinden biri olan Anafartalar’ı, son terör saldırısına kadar neredeyse hepimiz unutmuştuk.

Geçen haftalarda bir pazar günü uzun bir aradan sonra Karanfil Sokak’a düştü yolum. Bütün çocukluk ve ilk gençliğimin geçtiği bu bölgeye büyük bir hüzünle baktım. Eskiden gençlerin gitar çaldığı kaldırım taşları ilerlemeye çalışan bir kalabalığın işgali altındaydı. Genç üniversite öğrencilerinin el emeklerini paylaştıkları yerlerde ise işporta satıcıları bulunuyordu. Don satıcıları, fason cep telefonu kılıfı pazarlayanlar sokağı sağlı sollu boğmuş, aradan binlerce insan birbirine ezerek yürümeye çalışıyordu.

DOKUYU KAYBETMEMEK ELİMİZDE

Bu yaşananlar aslında biraz Sakarya Caddesi’nin de derdi değil mi?

Geçmişte bahar akşamları insanların en azından simaen birbirini tanıyıp selamlayarak geçtikleri, bir iki kadeh içki içip sohbet ettikleri bölge yok artık. Şimdi öğlen saatlerinden itibaren kalitesi tartışılabilecek bir canlı müzik kirliliği kaplıyor üç sokağı da. Bir tarafta türkü barları, bir tarafta rock barlarının sesi birbirine karışıyor.

Geç saatlerde güvenlik sorununun yaşandığı bu caddenin esnafı da bir süre önce bazı girişimlerde bulunmuştu. Sakarya esnafı, bölgeyi yeniden eski haline getirmek gerektiğine inanıyordu.

Benzer bir tehlikeyle Tunalı Hilmi ve Bestekar Sokak da karşı karşıya.

Bundan bir kaç yıl sonra korkarım ki bu bölgelerin geleceğini, tartışmak zorunda kalacağız.

Caddelerimiz ve sokaklarımızda yaşanan doku kaybı, deformasyonlar yaşamlarımızı da zedeliyor.

Buna izin vermemek de bütün kentlilere düşüyor.

Tek karelik yaşamlar

UZUN
yıllar boyunca politik yaşamda yeralsalar bile aslında hemen hemen bütün siyasetçilerin insanların zihninde, hafızalarında kalmak için "tek görüntü hakları" olduğuna inanıyorum. Yani herkesin hafızalarımızda "tek bir karelik" yeri oluyor.

Siyasi aktörlükten çekilip ya da yaşama veda edildiğinde bir çok kişi o siyasiyi aslında tek bir pozuyla hatırlıyor.

Örneğin eski Başbakanlardan Bülent Ecevit’i hepimiz Kıbrıs Barış Harekatı’nı açıkladığı görüntüsüyle anımsayacağız. Ülke yönetiminde defalarca görev almış, askeri darbeler yaşamış Ecevit, yıllar sonra bile hepimizin zihninde "Karaoğlan" bakışlarıyla o açıklamayı yaparken yerini alacak.

Tıpkı, geçen hafta hayata veda eden Erdal İnönü gibi. İnönü, Türk insanının hafızasına o gülümseyen, sempatik fotoğrafıyla kazınacak.

İnönü’nün Türk siyasi yaşamına büyük katkı verdiği "yapıcı, saygılı, demokrat" tavrıyla örtüşen bu fotoğraf aslında tüm siyasilere de bir rehber niteliğinde.

UZLAŞMA KÜLTÜRÜNÜN PRATİĞİ

İnönü, askeri dönem ve uzun bir tek parti iktidarının ardından 1991 seçimlerinde solun ebedi rakibi Süleyman Demirel ile koalisyon oluşturmuş, bu koalisyonda da hep saygılı ve yapıcı bir üslupla davranmayı tercih etmişti. SHP’nin 1989 yerel seçimlerinde tüm ülke genelinde kazandığı başarının da baş mimarıydı.

Siyasette uzlaşma kültürünün önemi aslında hemen hemen her politikacının ağzından düşürmediği bir argüman. Ancak bunun pratiğe aktarılması, ifade edilmesi kadar kolay olmuyor.

Kent siyasetinin aktörleri de uzlaşma kültürünü yaşamlarına aktarabilmeliler. Belediye hizmetlerinin devamlılığını, bütünlüğünü göz ardı eden siyaset biçimine kentlerde yer yok artık.

GÜLÜMSEMEYİ NAKŞETTİ

Rakip partilere mensup başkanlarla, hatta kendi partisine mensup başkanlarla bile sürekli bir kavga içinde olmanın kısa vadede prim yapsa bile uzun vadede varoluş nedeni olan siyasetin kendisini içinden kemirdiği gerçeğini herkes görmeli.

Yoksa yıllar sonra herkesin zihninde, kavgacı, sinirli, bağırıp çağıran bir siyasi figür fotoğrafı kalabilir.

Yaşam herkes için bir son öngürüyor. Sonsuzluk sadece kuşaktan kuşağa devreden hafızalar için var. Bu hafızalara kendimize dair neler bırakabileceğimize de çoğu zaman kendimiz karar veriyoruz.

Tıpkı Erdal İnönü gibi.

İnönü, kendince doğru olduğu bir dönemde siyaseti bıraktı, siyasetin üstünde yer almayı tercih etti.

Ve hepimizin hafızasına o gülümsemesini nakşetti.

İnönü’nün aksine, bazıları ise asık yüzlü bir fotoğraf bırakıyor geriye.

Haberle ilgili daha fazlası:

BAKMADAN GEÇME!