Sır dolu sessizlik

Güncelleme Tarihi:

Sır dolu sessizlik
Oluşturulma Tarihi: Kasım 09, 2010 00:00

Kendine özgü bir biçem arayışıyla yaratıcı kimliğini oluşturan genç bir heykeltraş Filinta Önal. On yılı aşkın bir süredir özgün anıtsal heykeller (Sivas Anıtı, Sıyrılıp Giden, Simon Bolivar,Jose Vasconselos,Jorge de Bravo, Domingo Faustino Sarmiento, Ahmet Arif) ve çok sayıda taş ve metal heykel yaparak, hem değişik kentlerin parklarında, hem de önemli sanat galerilerinde izleyicileriyle buluşturdu yapıtlarını. Son sergisini Ankara Grup Sanat Galerisi’nde açtı.

1995 yılında Hacettepe Üniversitesi Heykel Bölümü’nden mezun olduktan sonra kısa bir süre öğretim görevlisi olarak çalışan Önal, Kiev’deki Şevçenko Akademi’de de yüksek ölçekli anıtsal heykel teknikleri üzerine çalışarak bu alanda önemli bir birikim oluşturdu. Ankara’da yaşıyor. Kentin en kuzeybatı ucundaki atölyesinde sürdürüyor çalışmalarını..

ŞİİR BULAŞIYOR

“Hasretinden prangalar eskittim” diyen şair bir babanın tek çocuğu. Anadolu’nun şiir atlası kundağı olmuş bebekliğinde. ”Ağulardan süzülmüş” bir şiir evreninde büyümüş. Bilinçaltı şiirlerle yüklü bir sanatçı Filinta. Bu nedenle her yapıtına bulaşıyor şiir. En çok taşları ve metalleri seviyor. Onlarla kuruyor sanat evrenini. Düş gücünün erişebildiği her şeyi taşa ve metale bulaştırıyor. Ve elleriyle şekillendiriyor yaşamı.
İçini görüyor taşların ve metalin. Orada gömülü, gizli kalmış görüngüleri, izleri arıyor durmadan. Her dokunuşunda o nesnelere, görüngüler kılık değiştiriyor. Bilinçaltının dehlizlerinde ne varsa onları şiirle kutsayıp, dokunduğu nesneleri bu şiirlerle biçimlendiriyor.
Yaratı labirentinin içine girdiğinde, çıkışsız bir yalnızlığın tünelinde buluyor sanki kendini. Günleri o labirentin dehlizlerinde geçiyor. Kendi imgelerinin yığınağı, sığınağı bir labirent atölyesi.

İÇİNDE SAKLIYOR

Önce düşlerini saklıyor nesnelerin içine. İçindeki burgaçlara takılan ne varsa; tutkuları, korkuları, kaygıları.. Her şey taşların ve metallerin içinde saklı. Sonra heykellerin suretinde dışa yansıyor sakladıkları. Keski ucuyla yonttuğu taşlara ve içine ateş üfleyerek şekillendirdiği metallere ortak ediyor sırlarını. Sonra en eski, en susuk dilleriyle; mahmur, saklı ve karmaşık duyguların tutanağı oluyor her bir yapıtı.
En temel sorunu; ”İnsanı anlamak” Hüzünlü, sevinen, düşünen, ağlayan, gülen ve kendi anksiyetesinin çerçevelediği sınırlara sığmayan insanı aramak,anlamak onunkisi.
Söylemini hiç yalınlaştırmıyor; karmaşıklaştırıyor, muammalara beliyor. Kendi beninin karmaşasıyla düğümlüyor. Sonra da izleyicisine bırakıyor düğümlerin çözümünü. Hep kendi kutbunun bekçisi. Durduğu yere çağırıyor izleyicisini;kendi kendisiyle hesaplaşmanın kıyısına.
Yapıtlarını okumanın ipuçları,yontuların kaidelere dokunduğu yerde başlıyor; en dipteki silik imzanın olduğu yerde. Her bir yapıtının grameri tekil bir mahmullukta sökülüyor.Kendinden taşarak izleyicisinin oluyor yontularındaki dayanılmaz hüzün.

SÖKÜLMEYEN GRAMER

Taş da, metal de düş ve gerçekle evriliyor Filinta’nın yapıtlarında. Her yapıt,taşların ve metallerin sessizliğini Filinta’nın hükmüyle örtünüyor.
Varsıl bir okuma evreniniz yoksa; ne denli uğraşırsanız boştur, alışılmış bir okumayla sökülmüyor bu yontuların dilsel grameri. Yapıtların sessizliğinden süzülen imgeler düşlerinize dokunmuyorsa, içinizdeki en uzaklara çekilmiyorsanız, dalgınlığınız biteviye engelliyorsa düş gücünüzün sınırlarını, belleğinizin aynası pusluysa; okunmaz bir ağır roman gibi durur karşınızda Filinta’nın yapıtları. Taşı; taş, metali; simgelerinden, imgelerinden soyutlanmış bir metaya dönüş’türürsünüz. Duruk bir karşılaşma olur yontularla buluşmanız. Siz de yaratı sürecindeki sancıları duyumsayıp, iç çekişlerini duyarsanız bu yontuların, düşlerinize dokunduğu yerde başlar okuma serüveniniz.
Elleriyle düşünen bir sanatçının düş evrenine ortak olursunuz. Sezgilerinizin grameri çözer bu yontuların sırlarını.
Haberle ilgili daha fazlası:

BAKMADAN GEÇME!