Ateş YALAZAN
Oluşturulma Tarihi: Ağustos 27, 2007 00:00
Perdelerini 38 yıl sonra karartan Kavaklıdere Sineması yeniden hayat bulmak için Ankaralıları bekliyor. 1991’den bu yana salonu işleten İrfan Demirkol, Kavaklıdere’nin kültür sanat merkezi haline getirilmesine her türlü desteği sağlayacağını belirtiyor. Bu konuda hazırlanmış bir projeleri de olduğunu söyleyen Demirkol, bunun için vakıf benzeri bir "çatı"nın gerekliliğine işaret ediyor.
BAŞKENT’te kalan son semt sinemalarından biriydi Kavaklıdere. Adını içinde bulunduğu semtten alan, kapısı buluşma noktası olarak kararlaştırılan, adres tarifleri onun adı kullanılarak yapılan bir merkezdi. Locası bulunan tek ve son sinemaydı.
Kavaklıdere Sineması’nı 1991’den bugüne kadar İrfan-İnci Demirkol çifti işletti. Sinema, tek salona sahip olduğu 1996 yılına kadar aynı zamanda tiyatro olarak da hizmet veriyordu. 1996’dan sonra tek salon bölünerek dört salon elde edildi. Ancak gelinen noktada bütün semt sinemaları gibi Kavaklıdere de yenik düştü, kent hafızasında bir isim olarak kalmak üzere yerini aldı.
Sinema geçen haftalarda sessiz sedasız perdelerini kararttı. Bölgede 38 yıldır sinemaseverlerle buluşan salonun kapandığı haberini Ankara Hürriyet’te okudunuz.
Daha sonra Kavaklıderem Derneği Başkanı Zeynep Köksal’ın, salonun kapanmaması için tüm Ankaralılardan destek beklediklerini söylediği haberi taşıdık sayfalarımıza.
Ankara Hürriyet’in dünkü manşetinde yer alan Anadolu Ajansı’nın haberi de Başkent’te kapılarını kapatmak zorunda kalan salonları ortaya koyuyordu. Bir çok semt sineması alışveriş merkezi veya otopark haline gelmişti.
EN SON NE ZAMAN GİTTİNİZ?Ankara Hürriyet’te İpek Arıoğul’un imzasıyla yayınlanan ilk haberde salonu 1991 yılından bu yana işleten Denk Ajans’ın ve Büyülü Fener sinemalarının sahibi İnci Demirkol’un şu sözleri yeralıyordu:
"Kavaklıdere’nin ayakta durabilmesi için en az 500 milyarlık yatırım gerekiyordu. Kavaklıdere’nin akıbetine çok üzüldüklerini söyleyenler oldu. Ama, ’En son ne zaman gittiniz?’ dediğimde, bazısı iki yıldır gelmediğini söyledi."
Daha sonra biz de İrfan Demirkol ile görüştük. Demirkol, iki yıldır sinemanın kar etmediğini, bütün zararını kendisinin finanse ettiğini söylüyor. Gerçekten de Demirkol bütün zararına karşın Avrupa filmleri göstermekten, festival filmlerine perdelerini açmaktan hiçbir zaman çekinmedi. Demirkol’la konuşmamızda aslında sinemanın kapanmaması için çaba harcadığını da anladık.
Kendisinin bir daha bu sinemayı işletmeye dönmeyeceğini söyleyen Demirkol buna karşın Kavaklıdere’nin kültür sanat merkezi haline getirilmesine hertürlü desteği sağlayacağını belirtiyor. Hatta bu konuda geliştirilmiş bir projeleri bile olduğunu söylüyor.
FESTİVAL MERKEZİ OLSUN
Başkent’te düzenlenen tüm
film ve müzik festivallerine evsahipliği yapabileceğini söylediği Kavaklıdere için kendilerinin de gösteri merkezi olarak işletme planları olduğunu söylüyor. Ancak Demirkol bunun için vakıf gibi bir "çatı"nın gerekliliğine işaret ediyor. Sözün kısası, Demirkol kendisiyle beraber olacak üç ortak daha bulursa Kavaklıdere’nin kapanan kapılarını yeniden açmaya hazır olduğunu söylüyor.
Sinema yazarı Haldun Armağan da Kavaklıdere’nin kapanmasına isyan ediyor, "1980’li yıllarda Başkent’in bu merkezi semti tam dokuz ayrı sinemaya sahipti. Ne yazık ki, Çankaya Sineması’nı gece klubü, Ses Sineması’nı lokanta, Dedeman Sineması’nı hastane, Talip sinemasını otopark, Karınca Sineması’nı işhanı ve Dilek Sineması’nı düğün salonu yapıp bu ağırlıklardan kurtulduk" diyordu.
DEĞERLERE SAHİP ÇIKMAKYıllar önce Giuseppe Tornatore’nin "Cinema Paradiso" (Cemiyet Sineması) filmi sinemalarda gösterilmişti. Philippe Noiret’nin rol aldığı bu enfes film bir kasaba sinemasını anlatıyordu. Yıllar sonra ünlü bir film yapımcısı olarak Roma’da yaşayan kahramana postayla bir sinema filmi geliyordu filmin finalinde. Gelen filmde çocukluğunda kasaba sinemasında, rahibin filmlerde sansürlediği tüm öpüşme sahnelerinin montajlandığını görüyordu. Ennio Morricone’nin unutulmaz müziği eşliğinde izlediğimiz bu sahne kapananın sadece bir sinema salonu olmadığını, bazı bitişlerin yaşamdan da çok önemli eksilmelere neden olabileceğini anlatıyordu.
Bu muhteşem müziğin bestecisi olan Morricone beş kez aday gösterilmesine karşın yaptığı 500’e yakın film ve dizi müziğinin hiçbiriyle Oscar kazanamamıştı. Oscar Akademisi, Morricone’ye bir kaç ay önce "Onur Ödülü" vererek sahip çıktı. Bazı değerlere "hayat boyu" sahip çıkmanın önemini gösterdi.
Artık bundan sonra tüm Ankaralılar "huzur" içinde Cinema Paradiso’nun bir DVD kaydını kiralayıp, evlerindeki DVD oynatıcısında seyredebilirler. Morricone’nin müziği eşliğinde yıkılmış, koltukları kırılmış, "Cennet Sineması"nın final sahnesine gözyaşı dökebilirler. Çünkü artık "Cinema Paradiso" gibi filmleri gösterecek bir Kavaklıdere Sineması yok.
Tunalı’da sinema demekİnternette de sinemanın kapanışıyla ilgili bazı yorumlar yer aldı. Bazı Başkentlilerin "Tunalı’yı Tunalı, Ankara’yı da Ankara yapan" yerlerden biri olarak niteledikleri Kavaklıdere Sineması’nı artık başka şehre taşınmış bir Başkent’li ise şöyle anlatıyordu:
"Ankara’ya gittim geçenlerde, doğup büyüdüğüm şehre. Vakit geçirmem gerekiyordu, sıcaktan bunalmışım. Arkadaşıma ’Daralırsam bir sinemaya giderim burda’ dedim. Tunalı’dayım. Tunalı’da sinema demek, Kavaklıdere demek. Arkadaşım ’Kapandı’ dedi. Şaka mı? Değil. Bir şey daha gitti, eskilerden, tarihten, çocukluktan."
Bazıları da Ankaralıların sinemalarına sahip çıkmaları gerektiğini söylüyor hatta maaşından her ay belli bir bölümünü verebileceğini söylüyordu.