Sinemanın çeyrek asırlık patronu

Güncelleme Tarihi:

Sinemanın çeyrek asırlık patronu
Oluşturulma Tarihi: Haziran 18, 2007 00:00

Patron Patrona bu hafta sinemaların efendisi, BÜYÜLÜ FENER sinemalarının sahibi İrfan Demirkol’u ağırladı. İrfan Demirkol 1983 yılından beri sinema işletmeciliği yapıyor. Ankara’nın en eski sinema işletmecilerinden birisi.

VELİ SARITOPRAK: Ankara’daki sinema seyircisi diğer illerden farklı mı?

İRFAN DEMİRKOL:
Sinemada üç farklı seyirci tipi var; Birincisi, sinemaya adeta tapan, hiçbir festival filmini kaçırmayan, yönetmeni ve akımları takip eden, jeneriği sonuna kadar izleyen seyirci. İkincisi, sinemayı sosyal bir etkinlik olarak gören, aile ya da arkadaş grubuyla giden, duygusal/romantik komedilerden, düzeyli macera filmlerinden hoşlanan, jeneriği yarıya kadar izleyen seyirci. Üçüncü seyirci tipi ise, sinemaya sırf eğlenmek için giden, korku, gerilim, aksiyon filmlerini, bol popcorn ve gazlı içecekler tüketerek izleyen, jenerikle beraber yerinden fırlayan seyirci. Bu seyirci tiplemesi her ilin, eğitim ve sosyal durumu ile ekonomisine göre farklılıklar gösterebiliyor. Ankara’ya bakarsak, kentimizde sinemayı sosyal etkinlik olarak görenler daha çok. Eğlenenler ikinci. Tapanlar ne yazık ki üçüncü sırada. Ankaralı sinemaseverler arasında öğrencilerin de ayrı bir yeri olduğunu söylememiz gerekiyor.

Büyük bölümünü üniversitelilerin oluşturduğu öğrenci sinemaseverler, gerçekten hem sayılarıyla hem nitelikleriyle, hem de tercih ettikleri filmlerle sinema adına, hatta Türk sineması adına geleceğe daha çok güvenle bakabilmemizi sağlıyorlar.

Sinema seyircileri ile ilgili düzenli araştırmalar yaptırıyorsunuz. Yeni bir araştırmanız var mı?


Araştırmalarımızı güncelleyerek çağımızı yakalamaya çalışıyoruz. Elimizde hep yeni veriler oluyor. Film/salon tercihleri, eğitim/ iş durumları, oturduğu/çalıştığı semt, salondan beklentiler gibi klasik soruların yanına güncel sorularda koyup; dergi, radyo, internet, GSM, e-mail gibi iletişim araçları ile seyircinin nabzını tutmaya çalışıyoruz. İzin verirseniz, bu nabız sonuçlarının bizde kalmasını arzuluyoruz. Ancak şunu söyleyebiliriz; Ankaralı sinemaseverler hep daha iyiyi, daha güzeli, daha nitelikliyi istiyorlar.. Yalnız filmlerin kalitesi anlamında değil, sinema salonlarının kalitesi, sinema işletmeciliği gibi konularda da Ankaralı hep daha iyiyi istiyor.. İzin verirseniz bu noktada biraz övünmek isterim, Ankaralı sinemaseverler Büyülü Fener sinemalarının kendilerine, çağdaş Ankara’ya yakıştığını düşünüyorlar.

ANKARALI ’AĞIR FİLM’SEVER

Ankaralı sinema seyircileri ne tür filmlerden hoşlanıyor?

Yaptığımız anketler ve box office sonuçlarına göre Ankara sinema seyircisi son iki yıldır nitelikli Türk filmlerine gidiyor. Dondurmam Gaymak, Beynelmilel, Takva, Mavi Gözlü Dev, Mutluluk gibi sosyal konulara değinen filmler, İstanbul’a oranla daha çok ilgi gördü. Buna karşın, ticari eski Yeşilçam filmlerini anımsatan, Dünyayı Kurtaran Adamın Oğlu, Emret Komutanım, Amerikalılar Karadeniz’de, Çılgın Dershane gibi filmler beklenen ilgiyi görmedi. Yani Ankara ile İstanbul arasındaki şu tartışılmaktan hep keyif alınan "farklılıklar" ayniyle sinema seyircisine de yansıyor. Ankaralılar tırnak içinde söylüyorum "daha ciddi, daha tutarlı, daha sorumluluk sahibi" insanlar olarak "daha ağır" filmleri tercih ediyorlar. Ancak İstanbullular çok sevinmesin Ankaralı hayatın daha renkli, daha farklı yönleriyle ilgili filmlerden de keyif almayı biliyor. Ankaralı sinema seyircisi, Oscar ödülü almış filmlere her zaman ilgi göstermiştir. Bol starlı filmlere, roman uyarlamalarına, romantik komedilere arkadaş grubu ile gidilirken, çocuk filmlerine de ailecek akın edilir.

KORSAN ANKARA’YA YARADI


Ankara’da korsan CD’lerin durumu ne? Sinemalara etkisi nasıl?

Bilgisayar yazılımı,sinema ve müzik sektörlerinin uzun uğraşları sonucu, önceki yıl korsanla mücadele için etkili yasalar çıkarıldı. Başlangıçta iyi de mücadele verildi. Yerli yapımcılar, özellikle Beşiktaş Kültür Merkezi sinema salonlarına güvenlikçiler koyup filmlerinin gizlice kamera ile çekilmesini önlediler. Yabancı filmler çoğunlukla AMPEC tarafından korundu. Yalnız bu yıl çalışmalar biraz gevşedi. Benim sinemada gelecek program olarak fragmanını gösterdiğim film, sokakta korsan olarak satılmakta. Hiç bir izleyiciyi suçlamak istemiyorum ama bu işi yapanlar satanlar kadar, alıcısının da sorumluluğunu göz ardı etmemeliyiz. İş biraz da kalitesiz ses ve görüntüyle hırsızlık ürünü seyredenlerin vicdanlarına kalıyor gibi. Yalnız korsan filmlerin Ankaralılara bir faydası dokunduğunu da söyleyebilirim. Şöyle ki; geçmiş yıllarda Amerika’da yaz aylarında vizyona giren büyük bütçeli filmler, Ankara’da ancak kışın seyirciyle buluşurdu. Şimdi ise korsanı çıkmasın diye, Amerika ve Avrupa’da ne zaman vizyona giriyorsa filmler Türkiye’de Ankara’da da aynı anda seyirciyle buluşuyor. Yazın bile yepyeni filmler vizyona giriyor ve sinema salonları doluyor. Sağ olasın korsancılar demek geliyor içimden!

Büyülü Fener Festivallerde özellikle Avrupa filmlerinin Türkiye’ye getirmede etkili oluyor. Bu konuda yeni projeleriniz var mı?

Ankara’daki film festivallerini hep destekledik. Yıllardır, yaptığımız haftalar ve film programlarımızla, 365 gün, yüzlerce Avrupa filmi gösterimleriyle, yepyeni izleyici kitlesi oluşturmaya çalışıyoruz. Ara verdiğimiz film ithalatına, Berlin ve Cannes Film Festivallerinden aldığımız üç filmle tekrar başlıyoruz. İlk filmimiz: Irina Palm. Berlin’de eleştirmenlerden yıldızlar, seyircilerden ödüller alan, Fransa’da yaşayan Alman yönetmen Sam Garbarski’nin İngiltere’de çektiği bir film. İkinci filmimiz, bu yıl İtalya’da seyirci rekoru kıran, 1970’lerin politik çalkantılarını bir delikanlının gözünden anlatan, hem güldüren hem ağlatan öyküsüyle My brother is an only child/Abim evin tek çocuğu. Son filmimiz War/Dance, Savaş/Dans adında bir belgesel. Dünya çapında pek çok ödüller alan film, Afrika’da savaş bölgelerinde yaşayan, aileleri öldürülmüş, kendileri zorla asker yapılmış çocukların tekrar yaşama tutunma çabalarını, müzik ve dans yarışmasına katılmalarının öyküsünü anlatıyor. Gittiğimiz festivallerde araştırdığımız bir konu da ortak yapımlar. Ciddi büyük bir Avrupa yapımında Türkiye ortak yapımcısı olmak istiyoruz. İtalyan ve Fransız ortak yapımlarına daha sıcak bakıyoruz.

Yeni salon yerine nitelikli salon

Bu tezinizi açar mısınız, alış veriş merkezlerindeki sinemalara karşı mısınız?

Elbette hayır, herkes istediği yerde sinema açabilir... Ancak kaygımız çok fazla salon açılmasıyla herkesin sıkıntıya düşmesi.. Video mağazalarını unuttunuz mu? Bir dönem her sokakta bir tane videocu vardı. Sonu ne oldu, hüsran.. Bugün artık alış veriş merkezi yapanlar da yakınmaya başladı. Yan yana yapılan dev merkezler birbirini olumsuz etkilemeye başladı. Her yeni yapılan bir öncekinin işini bozuyor. Her alış veriş merkezine mutlaka sinema salonu yapılıyor. O çevrede sinema salonuna ihtiyaç var mı, seyirci buraya gelir mi, bunun pek araştırıldığını sanmıyorum.. Sinemalar "çarşıya müşteri çekmek için" kullanılan araca dönüşmüş durumda. "Efendim çarşımızda otopark da var, çocuklarınızı bırakacağınız oyun alanları da var, çok güzel hamburgerciler var, ha tabii bir de çok salonlu kocaman sinemamız var. Buyurun çarşımıza gelin!" Sinema seyircisi böyle artmaz... Kimseyi kandırmayalım... Yeni seyirciler istiyorsak yeni salonlar yerine, nitelikli/ büyük bütçeli yerli yapımlara ağırlık ve verilmesi gerektiğini düşünüyorum.

Son 3 yılda 21 salon kapandı

Ankara’da sinema sektörünün genel durumu. Varsa sıkıntılarınız.

Ankara’da 2000 yılında 10 merkezde 50 sinema salonu varken, bugün 20 merkezde 110 sinema salonu var. Önümüzdeki 1-2 yıl içerisinde ise 30 merkezde 220 sinema salonu olacak. Oransal baktığımızda yüzde yüze yakın artışlar var. Buna artık hiçbir sinemacı sevinemiyor. Sektörde herkes tedirgin. "Ne olacak bu salonların hali" denmeye başlandı. Gerçekçi fizibiliteler yapılmadan, gelişigüzel sinema salonları yapıldı ve yapılmaya da devam ediliyor. Maalesef, salon sayılarının artışı oranında seyirci artışı gerçekleşmiyor. Son 7 sezona baktığımızda Türkiye’de yıllık kesilen bilet sayısı 22 milyon ile 30 milyon arası değişme göstermiş. Düzenli bir artış yerine Eşkiya, Vizontele, Gora gibi filmler vizyona girdiğinde grafik yükselmiş, bu tür filmler olmadığında düşmüş.

Bunun en belirgin örneğini geçen sezon yaşadık. Babam ve Oğlum, Organize İşler, Kurtlar Vadisi aynı sezonda çıkınca, 35 milyon biletle Türkiye rekoru kırıldı. İlk 10 filmin 7 tanesi yerli yapımdı. Seyirci başka bir rekora imza atarak, Amerikan filmlerinden daha fazla yerli filme (yüzde 51.2) ilgi gösterdi. Bu sezon ise kitlesel yerli yapım çıkmadığı için % 15 düşüşle 30 milyonlara geriledik. Üstelik onlarca yeni sinema salonu açılmasına karşın.

HESABINIZI ÇOK İYİ YAPIN

Bu rakamlara göre Ankara’da yılda ortalama 3.5 - 4.5 milyon sinema bileti kesilmektedir .

Pastanın çapı yeterli biçimde büyümemektedir. Yeni salonlar açıldıkça, kapanan salon sayısı da artacağa benziyor. Son 2-3 yılda Ankara’da 8 merkezde 21 sinema salonu kapandı. Başta Akün olmak üzere Derya, Konak, Menekşe, Sine Ankara, Cinepol, Koru. Ve pek çok sinema salonu kapanma sırasını bekliyor. Kimseye "sinema, sinema salonu açmayın!" denemez tabii. Ancak herkese hesabınızı iyi yapın demek gerekiyor. Örneğin her alış veriş merkezine bir sinema şart mıdır, tartışmak gerekiyor.
Haberle ilgili daha fazlası:

BAKMADAN GEÇME!