Güncelleme Tarihi:
Bugün Amerika’da 90 milyon yetişkin, yani üretilebilir durumdaki nüfusun neredeyse tamamı haftada en az 3 saatini sivil toplum kuruluşlarında gönüllü çalışmaya ayırıyor. 2010 yılında bu sayının 120 milyona, gönüllü çalışma süresinin de 5 saate çıkacağı öngörülüyor. İnsanları toplumsal çalışmalara teşvik eden duygu ise “katkıda bulunma”, “bağlanma” ve “yararlı olma” ihtiyacı.
Türkiye’de ise toplumsal sorumluluk, yurttaşlık bilinci, sivil toplum gibi kavramlar ne yazık ki bu fotoğrafın hala çok uzağında. Ankara Hürriyet, böyle bir ortamda tüm sivil toplum kuruluşları gibi büyük zorluklar yaşayan Uçan Süpürge Kadın İletişim ve Araştırma Derneği’nin kurucusu Halime Güner ile dertleşti.
? Bilmeyenler için, Uçan Süpürge’nin hikayesini özetleyebilir misiniz?
Yıl 1996. Kadın hareketinden gelen inançlı, ısrarlı bir avuç kadın, Ankara’da bir apartman dairesinde bir kadın örgütünün temelini attılar. Kimi akademisyen kimi bizzat alanlarda faaliyet gösteren aktivist kadınları buluşturan ne ise, kurulan bu yeni örgütü, Uçan Süpürge’yi Türkiye’nin her yerinden kadınlarla buluşturacak olan da oydu: Toplumsal Cinsiyet Eşitliği Mücadelesi. Yani daha eşit, daha adil, daha eşitlikçi bir dünyada yaşama talebi.
Uçan Süpürge aynı yılın Kasım ayında Bestekar Sokağı’ndaki küçücük ofisinde, demokrasinin kadınsız olamayacağına, yaşanan tüm eşitsizliklerin iletişim ve işbirliği olanaklarını geliştirmekle mümkün olacağına inanmış bir kadın örgütü olarak kuruldu. Ve halen Kavaklıdere Büyükelçi Sokağı’ndaki ofisinde çalışmalarını sürdürüyor.
Ankaralı ama 81 ilde var
Uçan Süpürge, Ankaralı bir örgüt ve başka herhangi bir ilde şubesi olmamasına rağmen faaliyetlerini 81 ilde gerçekleştiriyor. Ve adını yalnızca başkentte değil tüm Türkiye’de hatta neredeyse tüm dünyada duyuruyor. Web sitesiyle dünyaya bağlanan, dergisi Uçan Haber’le kadın belleğine katkıda bulunan, Yerel Kadın Muhabirler Ağı ile tüm Türkiye’de kadın gündemini izleyen, Uluslararası Kadın Filmleri Festivali ile kadın konularına sanatın olanaklarıyla dikkat çeken Uçan Süpürge, Ankara’da olmanın avantajlarını da kullanarak milletvekilleri, Kadın Erkek Fırsat Eşitliği Komisyonu başta olmak üzere ilgili meclis komisyonları, büyükelçilikler, Başbakanlık İnsan Hakları Başkanlığı, Sosyal Hizmetler ve Çocuk Esirgeme Kurumu (SHÇEK) gibi resmi kurumlarla ve yerel yönetimlerle de ortak çalışmalar yapıyor.
? Peki bu kadar çok işi, kaç kişi yapıyor? Geliri nasıl sağlıyorsunuz?
Süpürgeli kadınlar, danışmanları ve gönüllüleri olsa da ofislerinde küçük bir ekiple çalışıyor. Bir çok kadın örgütünde olduğu gibi imkanlarımız kısıtlı. Maddi zorluklar çalışmaları her yıl biraz daha zorlaştırıyor. Her ne kadar dünyada sosyal sorumluluk duygusu güçlense de bizde maalesef hala yeterli değil. Özellikle kadın örgütlerine destek sadece uluslararası fonlar ve elçiliklerden gelen kaynaklardan oluşuyor.
? Bir de geçenlerde hırsızlık felaketi yaşadınız.
Evet, geçtiğimiz haftalarda Uçan Süpürge’nin ofisi soyuldu. Hırsız veya hırsızlar bilgisayarların tamamını, video kameraları, ses kayıt cihazları, iki adet fotoğraf makinesini ve daha bir çok ekipmanımızı çaldı. Ertesi gün Hürriyet Ankara’da yayınladığınız haber Uçan Süpürge dostlarını bu üzücü olaydan haberdar etti ama çalınan elektronik eşyalardan o gün bugündür ses yok. Bu olaydan kısa bir süre önce benzer bir olay Semra Özal’ın da başına geldi ama kısa sürede, ‘mutlu son’la sonuçlandı. Bizim de yıllarca çabalayarak biriktirdiğimiz bilgiler ve zorluklarla edindiğimiz elektronik eşyalar, onun mücevherleri kadar değerliydi. Ama Semra Özal mıyız ki giden geri gelsin? Üstelik ofisimizin sigortası da olmadığı için çalınan malzemelerin yerine yenilerini almaktan başka bir yol söz konusu değil. Ancak şu anda bunu yapabilecek maddi gücümüz yok.
Kadın örgütleri hala tek başına
Dünyada sosyal sorumluluk duygusu güçlenirken, hatta sosyal girişimcilik Nobel ile ödüllendirilirken, bizde kadın örgütleri hala tek başına. Uçan Süpürge gibi kadın örgütlerine destek, sadece uluslararası fonlar ve elçiliklerden gelen kaynaklardan oluşuyor.
Uçan Süpürge’ye tek ilgi hırsızlardan geldi
Devletten, özellikle yerel yönetimlerden destek alamadığı için kendi ülkesinde öksüz yaşayan Uçan Süpürge’ye son darbe hırsızlardan geldi. Uçan Süpürge’nin kurucusu Halime Güler derneğin ofisine giren hırsızların bilgisayarların tamamını, video kameralarını, ses kayıt cihazlarını, fotoğraf makinelerini ve tüm ekipmanları çaldığını söyledi.
Bakan Şimşek bilgisayar sözü verdi
HIRSIZLIK olayı aynı gün yaptığınız haber sayesinde duyuldu. 29 Ekim’de Cumhurbaşkanlığının düzenlediği resepsiyonda hem İçişleri Bakanı’na, hem Maliye Bakanı’na hem de Ankara Valisi’ne durumumuzu anlattığımda mutlaka ilgileneceklerini ve yardım edeceklerini söylediler. Hatta Maliye Bakanı Mehmet Şimşek ‘Bir bilgisayarınızı ben alacağım’ dedi. Ama o günden sonra faks çekmemize rağmen geri dönüş olmadı. Web sitemize derneğimize bağış için bir çağrı koyduk. Kısa sürede eski tempomuza kavuşacak kadar toparlanırız, diye umut ediyorum.
Güç var ama kaynak yok
DUYARLI olan kişilerin derneğimizden, etkinliklerden haberleri olmayabilir. Aslında üniversitelerden akademisyenler, genç gönüllülerimiz, danışmanlarımız ve diğer Uçan Süpürge dostları her zaman yanımızda. Ancak, bir sivil toplum kuruluşunun varlığını sürdürebilmesi için maddi olanaklarının da sürdürülebilirliğinin olması lazım. Hayallerimizi hayata geçirecek gücümüz var ama kaynağımız yoksa, üstelik olanı da hırsızlar alıp gidiyorsa, enerjimizi ofisi toparlamaya mı yoksa yeni çalışmaların hazırlıklarını yapmaya mı vereceğiz? Bu nedenle, evet güçlü görünebiliriz, çalışkan olduğumuzu da biliyoruz ama kişi, kurum ve kuruluşların desteklerine ihtiyacımız var. Yurt dışındaki örneklere bakıyoruz, resmi kurumlar veya yerel yönetimler ile sivil toplum örgütleri tam bir dayanışma içinde. Türkiye’de de kadın örgütlerine mekan veren, kiralarını ödeyen, elektrik ve su gibi hizmetleri onlara bedelsiz veren belediyeler tek tük de olsa var. Biz de Ankara’daki yerel yönetimlerden dayanışma bekliyoruz. Türkiye’de sosyal devlet anlayışı olsaydı Uçan Süpürge gibi bir kuruluş için pek çok kaynak seferber edilirdi. Bunu bilmek sizce de üzücü değil mi?