Güncelleme Tarihi:
Son olarak Aşk Tesadüfleri Sever 2 filminde rol aldınız. Filmle ilgili neler hissediyorsunuz, nasıl yorumlar aldınız?
Aşk tesadüfleri Sever 2, benim için çok kıymetli içinde bulunmaktan büyük mutluluk duyduğum bir proje oldu. Bu filmi benim için özel yapan şeylerden biri de hayalimi gerçek kılması. Konservatuvarda öğrenciyken izlemiştim Aşk Tesadüfleri Sever’i. Ömer Faruk Sorak oldum olası işlerini hayranlıkla takip ettiğim bir yönetmendi. Filmden salya sümük çıkarken öyle kalpten istedim ki, bir gün Ömer Faruk Sorak’ın oyuncusu olabilmeyi. Evren bana yıllar sonra cevap verdi ve hayranlıkla izlediğim filmin ikincisinde yer aldım. Hayallerim ete kemiğe büründü.
Size göre nasıl bir film oldu, size neler kazandırdı?
Sevgili Nuran Evren Şit’in senaryosunu yazdığı, Ömer Faruk Sorak ve İpek Sorak’ın yönettiği Aşk Tesadüfleri Sever 2, yaşanmış gerçek bir aşk hikâyesini anlatıyor. İlk filmden bağımsız ve fakat en az ilk film kadar etkileyici, buram buram hasret kokan, burun direği sızlatan tesadüflerle örülü bir aşk hikâyesi. Hem günümüzü hem 70’leri ele alıyor. Ben filmde Senem karakterini canlandırdım. Gerek kamera önünde gerek kamera arkasında işinin ehli insanlarla çalışmak benim için eşsiz bir deneyimdi. Gayet güzel olumlu geri dönüşler aldık izleyicilerden. Kalbe dokunan, nitelikli bir film oldu.
PLANIM TİYATROYA DEVAM ETMEK
Oyunculuk anlamında bundan sonraki hayalleriniz yada planlarınız nelerdir?
Planım tiyatro yapmaya devam etmek. Dönem işlerini çok seviyorum. Olursa dönem filminde yer almayı çok isterim. Her meslektaşım gibi ben de hayranlık duyduğum yönetmenlerle çalışıp, usta oyuncularla karşılıklı oynayabilme şansına nail olmak isterim. Sumru Yavrucuk, Bülent Emin Yarar, Haluk Bilginer bu isimlerden bir kaçı. Bu meslekte hayallerin sonu yok, sürekli gelişiyor ve dönüşüyor.
Salgın sürecini Bodrum’da kampta geçiriyorsunuz. Bu süreç sizi nasıl etkiledi?
Tam olarak olmak istediğim yerdeyim. Bodrum’un Gürece Köyü’nde işletmesini eşimin ve yakın bir arkadaşımızın yaptığı, içinde çadır alanının, karavanların, bungalovların olduğu Volo Kamping adında şirin bir kamp alanımız var. Salgın sürecini şanslı geçirenlerden olduğumu söyleyebilirim. Açık havada tarımla ve hayvanlarımızla uğraşıyoruz. Şanslıyım ki izolasyonuma zeytin ağaçları, limon ağaçları, tavuklar, keçiler, kediler, köpekler, ördekler eşlik ediyor.
KÖY HAYATI YAŞIYORUZ
Günleriniz nasıl geçiyor, vaktinizi nasıl değerlendiriyorsunuz?
İşin güzel tarafı hiçbir yere yetişmeye çalışmıyor insan. Gün içinde acele etmeyi gerektirecek bir durum yok. Her ne yapıyorsan sakin sakin dingince yapıyorsun. Tam bir köy hayatı yaşıyoruz. Güneşin doğuşuyla kalkıyoruz, gün bitene kadar toprakla ve hayvanlarımızla uğraşıyoruz. Arta kalan zamanda kişisel gelişimimi ve oyunculuğumu geliştirebileceğim şeylerle uğraşıyorum. Kitap okuyorum, oyun okuyorum, film izliyorum, spor yapıyorum, sağlıklı besleniyorum. İnsanın toprağa emek verip kendi emeğinin tadına bakması bir başka oluyor. Şehir hayatında mahrum kaldığımız, doğa ile kuramadığımız etkileşimi burada doyasıya yaşıyoruz. Gerçek lezzetini unuttuğumuz, hatta unuttuğumuzun bile farkına varmadığımız bir çok ürünü tohumdan yetiştirerek çocukluğumuzdaki tatlara kavuşuyoruz.
Birçok insan ev yerine sizin gibi karavanda kalmayı tercih ederdi. Kendinizi şanslı hissediyor musunuz?
Kimseyi kızdırmak istemem ama açıkçası şu zor günlerde küçük bir karavanda kalmayı, İstanbul’daki evimde dört duvar arasında kalmaya tercih ederim. Horoz sesiyle, kuşların cıvıltılarıyla, deniz manzarasıyla güne başlamak gibisi yok. Evet bazen evinizdeki konforu arayabiliyorsunuz ama burada hayattan aldığımız tatlar bambaşka. En azından kendi arazimizde özgürce dolaşabiliyoruz. Şükürler olsun ki bu açıdan şanslıyım.
Bu süreç sona erdiğinde ilk olarak ne yapmayı düşünüyorsunuz?
Bu süreç sona erdiğinde yapacağım ilk şey, anneme ve sevdiklerime sımsıkı sarılmak.
DÜNYANIN SADECE BİZ İNSANLARA TAHSİS EDİLMEDİĞİNİ UNUTMAYALIM
Bu süreç hafızanızda nasıl yer edinecek, size ne öğretti?
Bu süreç bütün insanlık için zor bir süreç. Televizyonda ve internette gördüğümüz istatistiklerin her birinin sevenlerinin ve hayallerinin olduğunu, birer insan olduğunu unutmamamız gerekiyor. Aslında binlerce kilometre uzakta farklı kültürlere ve inançlara sahip insanlar olsak da aynı şeylere üzülüp aynı acıları yaşıyoruz. Bu süreçte dokunmanın sarılmanın kıymetini anladım. Aynı zamanda bu süreç bazen çok basit şeylerin dışarıda bir kahve içmenin ya da arkadaşlarla bir araya gelip ağız dolusu gülmenin ne kadar lüks olduğunu hatırlattı. Özgürlüğün değerini hatırlattı. Öte yandan bizim evlerimize kapanıp özgürce hareket edemememiz doğayı özgürleştirdi. Bizler evde durdukça doğa kendine geliyor. Bir çok ülkede hava kirliliği ciddi şekilde azaldı, hava ve kara trafiği olmadığı için. Keza Venedik’te su kanalları temizlendi, kuğular rahatça yüzebiliyor. Doğa ana kendine ait olanı geri alıyor yani. Çıkarmamız gereken ders, dünyanın merkezine dünyayı koymamız gerektiğidir belki de. Bencil olmamayı ve dünyanın sadece biz insanlara tahsis edilmediğini unutmayalım.
Sizce bu günler en verimli şekilde nasıl geçirilir?
Bu süreçte olumlu düşünmeye, psikolojimizi yüksek tutmaya, bardağa dolu tarafından bakmaya çalışalım. Ben öyle yapıyorum. Belki klişe olacak ama bol bol kitap okuyup eksik olduğumuz yönlerimizi geliştirmemiz gerektiğini düşünüyorum. Bu günler elbet geçecek, sağlığımızı düşünüp imkanlarımız dahilinde dengeli beslenip bol bol spor yapmamız gerekiyor.
Önerebileceğiniz dizi, film yada kitap var mı?
Clarissa Pincola Estés’in ‘Kurtlarla Koşan Kadınlar’, Azra Kohen’in ‘Gör Beni’ ve Tolga Gümüşay’ın ‘İstanbul Maviyken’ bu dönemde okuduğum kitaplardan. Dizilerden Kalifat, Afterlife, Freud, Unorthodox ve Hollywood’u tavsiye edebilirim. Irishman, Marriage Story ve Platform önerebileceğim filmlerden bazıları.