Ressam Gözüyle “Modern Dans”

Güncelleme Tarihi:

Oluşturulma Tarihi: Şubat 01, 2012 00:00

“MODERN” kelimesinin sözlük anlamı; asri, yeni, çağdaş demek olup, günümüzde sosyal yaşamımızı etkileyen, yön veren bir anlayış biçimidir.
Hani Temel’e sormuşlar;
-Elektrik nedir? O da düşünmüş düşünmüş.
-Ne idiğü belirsiz, ettiğinden bellidir.
Bilindiği gibi bizde modernizm atılımları Büyük Önderimiz Mustafa Kemal Atatürk tarafından başlamış ve günümüze kadar gelmiştir, devam edecektir.
Bütün insanlık modernleşme düşüncesinin içeriğinde bulunan çağdaşlaşma (çağı yakalama) yenileşme hareketlerini yakalamak için var güçleriyle çalışmaktadır. Dünya devletleri bu inanılmaz modernleşme hareketlerinin cazibesindeki, rekabet ortamında yarışındayken herkes bir öndekinin omzundan geri çekip onun önüne geçmeye çalışmaktadır. Neyse laf başka yerlere doğru çekiştirmeye başladı, sadede gelelim.
Bizde modern anlayış, endüstriyel ürün anlamında yani makine, uçak, araba, fabrika, tekstil, sanayi, moda gibi yaşamımızı direkt etkileyen anlayış kabul görürken, bizi dolaylı olarak etkileyen modern sanat anlayışı aynı düzeyde kabul görmemektedir. Bununda ayrıca birçok toplumsal nedenleri var ama bunlara değinmeyeceğim.
Ancak Modernizmin insan yaşamı için çok önemli bir etken olduğunu düşünmemiz gerekir. Modern Sanat, eskiden olduğu gibi nesnelerin görünen yüzünü değil, görünmeyen yüzünü anlatmaya çalışır ki bu da bana Yunus Emre’nin;
“ Bir ben vardır bende,
Benden İçeri”
dizelerini hatırlatır. Sanatsal Modernizm’in felsefesinde soyut kavramı yatar. Peki soyut nedir?
Soyut: Varlığı duyularla algılanamayandır.
Öyleyse, eğer biz gece uyurken gördüğümüz rüyanın resmini yapacak olursak bu Modern Sanat’ın içeriğinde bulunan Soyut Sanat olur.
Yukarıdaki Modern girizgahını niye yazmak istedim çünkü 16.01.2012’de Ankara Devlet Opera ve Balesi Modern Dans Topluluğu’nun gösterisine gittim. Beni bu topluluğun Kondüvit’i Sayın Feryal Parıldak davet etti. Feryal bizim Gazi Resim Bölümü’nden mezun, çok çalışkan bir dostumuzdur. İyi ki de davet etmiş

Gençliğin yansımaları

Oyun önce Chopin’in müziği eşliğinde hanım dansçılar, kadın olmanın getirdiği davranış hallerini, sıkıntılarını, sevinçlerini ve ufakta olsa içsel takıntı ve takışmaları ve gittikçe artan bir tempo ile hızlanan sertleşen hareketlerle, delilik hallerine kadar verir ve adeta bir volkan patlaması gibi “Son”a ulaşır ve birinci sahne biter.
Oyunu seyrederken kendimi bir rüya aleminin içinde buldum. Dansçıların ikinci oyunu Semah idi. Semahı anlatmama gerek yok sanırım. Ben TRT’de kameraman olarak çalışırken, yurdumuzun muhtelif yerlerinde semah çekimleri yapmıştım. Aman bu oyunu görünce semahın bu kadar anlamlı, uçucu ve ulvi olduğunu gördüm. Dansçıların hepsi bana rüyada uçuşan beyaz tülleri hatırlattılar. Sanki hepsinin ayakları yerden kesilmiş, havada kelebekler gibi uçuşuyorlar izlenimini bıraktılar. Oyun bittiğinde 10 dakika ara ışıkları yanınca kendime geldim.
İkinci sahne ise tam bir modern gençliğin davranışlarının zamanımızdaki yansımalarıydı. Hepsi siyah giyinip yüzlerini boyamışlar, karşı çıkan, sorgulayan, tavır koyabilen bir gençlik profilini, dansları soyutlayarak, gençlik sorunlarını ortaya koymuşlar ki, gerçekten hepsi çok başarılıydılar.
Klasik baleden oldukça farklı bir konsepti olan modern dansı görmeyenlere hararetle tavsiye ediyorum. Muhakkak gidilmesi, görülmesi gereken, insanı farklı yerlere götürüp, hayatın sıradanlığında değişik bir köşe yaratan oyunlar.
Ben önce bu oyunlarda, başarılı oyunlarıyla bizleri ihya eden dansçılara, koreograflar A.Lopez Ochoa ve Binnaz Dorkip ve tekrar kondüvit Feryal Parıldak’a teşekkür ediyorum.

Sanatçılık budur

Hazır modern, soyut kavramsal gibi sanatsal faaliyetlerden söz açılmışken, Armoni Sanat Galerisi’nde açılan bir heykel sergisinden söz etmemek olmaz. Heykeltıraş Malik Bulut.
Hani bizde derler ya, mermeri konuşturmuş, Malik de ülkemizde mermeri konuşturan heykeltıraşlarımızın önde gelenlerinden. Zaten kendisi de şöyle diyor; “Biçim alabilen şeyler, sert olan şeylerden daha üstündür.”
Hepimiz sokaklarda dolaşırken bazen ayağımız taşa takılır. Ya düşeriz ya da sendeleriz. Taşa kızgınlıkla bakar ve kendi kendimize söyleniriz. Hatta bu olay çocukken olduysa annemiz ya da babamız taşa kızıp söylenir, bizi de rahatlatır, sonra yolumuza devam ederiz. Oysa Malik için ayağa takılan taş çok anlamlı bir sanat eserine dönüşebilecek nitelikte olan maddedir. İşte sanatçılık bence budur. Bizim hiç dikkat etmediğimiz, aldırmadığımız, üstüne basıp geçtiğimiz nesnelerden ortaya sanat eserleri çıkarmak. İşte farklı olmak budur.

Dokunmak serbest

Malik’in heykelleri ile seyredenler arasında daima sıcak bir ilinti olduğundan, mermerler sevimli bir yavruya dönüşüp kendilerini sevdirmeye çalışmaktadırlar. Hatta Malik bir sergisinde “Heykellerime dokunmak serbesttir” diye bir tabela koymuş. Gerçekten heykellerin üstleri o kadar düzgün ve pürüzsüz ki, insan muhakkak dokunmak istiyor. Hem de hani biz de her yerde yasaklar vardır. “Girmek yasaktır”, “Çıkmak yasaktır”, “Geçmek yasaktır”, “Dokunmak yasaktır” diye işte bunlara karşı tepkisini koymuş oluyor.
Bilindiği gibi bizde sanat çok geç kaldı. Resmimize bakıyorum da, başlaması evvelsi gün gibi hele heykel sanatının başlaması ise iyice yakın sanki dün gibi. Bütün bunlara rağmen Malik, heykelin, taşın yumuşaklığını insanlara hissettirmiş çok değerli bir heykeltıraşımız.
Bence Armoni Sanat Galerisi’ndeki heykel sergisine gidin, görün, onlara dokunun. Merak etmeyin,
“Dokunmak serbest”
Haberle ilgili daha fazlası:

BAKMADAN GEÇME!