Yalçın GÖKÇEBAĞ
Oluşturulma Tarihi: Ocak 26, 2012 00:00
ARALIK ayının son haftasında Ankara’daki Armoni Sanat Galerisi’nde bir resim sergisinin açılışı olmuştu.
Galerinin zarif sahibeleri Aynur ve Zerrin Hanımlar her zamanki gibi hiçbir fedakarlıktan kaçınmadan çok görkemli bir açılış yaptılar. Sanatsever Ankara’lı dostlar havanın soğuk olmasına rağmen, hemen hemen hepsi geldi. Geç saatlere kadar sanat üzerine sohbetler yapıldı. Ankara’nın tanınmış simaları, başta Sevgili Müjde Ar, Hürriyet Ankara temsilcimiz Metehan Demir ve köşe yazarı Şükrü Küçükşahin, değerli ressam ve Devlet Opera ve Balesi Baş Direktörü Savaş Camgöz ile sevgili hocaların hocası Turan Erol. Ressam ve heykeltıraş dostlarım sağ olsunlar bu güzel açılışta beni yalnız bırakmadılar. (Az kalsın unutuyordum. Sevgili koleksiyonerimiz Erhan Peker dostum ) Her birine ayrı ayrı teşekkür ederim.
Yüzlerce ziyaretçi
Sergi açılışının birkaç gün sonrasında Sayın Metehan Demir sergiyi daha iyi gezip görmek için (çünkü açılış kokteylinde kalabalıktan tabloları görmek pek mümkün olmuyor ) Armoni’ye tekrar geldi. Bu arada bizim sanat sohbetlerimiz çok güzel olur. Birçok iş adamı, politikacı, yazar dostlarımız gelip uzun uzun sohbet ederiz.
Neyse, açılışlardan, kokteyllerden laf açılınca hafızam beni eski günlerdeki açılışlara doğru hızla götürmeye başladı ve 1975’e gelip durdu. O zamanlar TRT’ye kameraman olarak girmiştim. Elbette resim yapmayı bırakmamıştım. 20-25 resmim birikmişti. Devlet Resim ve Heykel sergilerine katılıyordum ama hiç kişisel sergi açmamıştım. Sergi mekanı olarak yalnız Kızılay’daki Devlet Güzel Sanatlar galerisi vardı. Küçüklü büyüklü bütün sergiler burada açılırdı. Belki abartıyor diyeceksiniz ama günde yüzlerce kişi burayı ziyaret ederdi, çok gezilirdi.
Bende ilk kişisel sergimi bu mekanda oluşturmak istedim. Ancak burada sergi açmak kolay değildi. Önce bir jüri vardı ki, burayı aşmak için bir sürü aşamadan geçmek gerekiyordu. Diyelim ki jüriden geçtim, devlet sana yalnız sergi salonunu veriyordu o kadar. Diğer bütün işler sergi açana aitti. Davetiye bastırmak, dağıtmak, kokteyl içkilerini alarak onları gelen konuklara servis etmek, hepsi sergi açanın görevleri arasında idi. Hadi bunları yaptın, sergiyi açtın, resimlerin satışı diye bir şey yoktu. Hele bizler gibi yeni, ismi olmayan ressamların hiç şansı düşünülemezdi.
1975 yılında Devlet Güzel Sanatlar Galerisi’nde sergi açmak için ilk başvurumu yaptığımda birinci ve en önemli etabı geçmiştim. Diğer işler biraz teşrifatla ilgiliydi. Bana en zoru davetiye bastırmak ve onları dağıtmak olmuştu. Çünkü PTT’ye verdiğin zarflardan daha çoğunu bizzat kendin dağıtıyordun. Davetiye basımı bana pahalıya gelmişti. En iyisi kendim yaparım deyip, A4 kağıt boyunun dik yarısı kadar bir karton üzerine bir akrabama çizdirdiğim bir deseni serigraf olarak siyah-beyaz bastırdım. Onu üçe katlayıp ( zarf giderinden kurtulmuştum ) üzerine adresleri yazdıktan sonra da dağıtmaya başlamıştım.
Açılışa sadece birkaç kişi gelmişti. Kalabalık 10-15 kişiye ulaşınca kokteyl dağıtımı başladı ancak yeterli ölçüde kokteyl malzemesi alamadığım için hemen tüketilmişti. O zaman galerinin her şeyine bakan unutulmaz ikili Raşit ve Turgut bize yan taraftaki kokteylden takviyede bulunmuştu.
Açılışları galeriden
Resimlerim hocalarım tarafından beğenilmişse de biraz karışık bulunmuştu. Yani şimdiki Yalçın Gökçebağ üslubunun oluşmaya başladığı ilk günler olduğundan üslup bütünlüğü yoktu. Bu sergim tam hatırlamıyorum ama galiba 41. sergim. Nerede o eski günler diyemeyeceğim. Artık bütün sergi açılışlarını galeriler düzenliyor. Sanatçı ne davetiye ne kokteyl hiçbir şeye karışmıyor. Açtığım sergilere yüzlerce kişi geliyor, geziyor. 22 yıldır birlikte çalıştığımız Armoni Sanat Galerisi’nin yöneticisi Aynur ve Zerrin Hanımlar benim sergilerimin her şeyini yapıp, izleyicilere sunuyorlar.
Ben bu günleri gören bir ressam olarak, ilgilerini çoğaltarak artıran değerli sanatseverlere, sergi gezen, destekleyen dostlara, daha doğrusu herkese şükranlarımı sunmayı bir borç bilirim?