Ramazanda pide almaya çocuğunuzu gönderin

Güncelleme Tarihi:

Oluşturulma Tarihi: Ağustos 12, 2010 00:00

Sıvı kaybı ve kan şekeri düşmesinin oruç tutan kişiyi olumsuz etkilediğini, bunun da öfke kontrolünü zorlaştıracağını belirten Psikiyatrist Yrd. Doç. Dr. Alev Kılıçoğlu, “Toleransınızın düşük olduğunu düşünüyorsanız ekmek ya da pide almaya çocuğunuzu gönderebilirsiniz” dedi.

RAMAZANIN hava sıcaklıklarının yüksek olduğu döneme rastlaması nedeniyle, sıvı kaybı ve kan şekeri düşmesinin oruç tutan kişiyi olumsuz etkileyeceği, bunun da öfke kontrolünü zorlaştıracağı bildirildi.
Psikiyatrist Yrd. Doç. Dr. Alev Kılıçoğlu, sıcak havanın günlük yaşamda hemen hemen herkesi olumsuz etkilediğini söyledi.
Sıcak havada su kaybının çok fazla olduğunu, vücuttaki sıvı kaybından dolayı kişilerin metabolizmasında değişiklikler yaşandığı için beyin ve diğer organların doğrudan olumsuz etkilenebileceğini ifade eden Kılıçoğlu, yaz döneminde rahatsızlığı artabilecek bazı hastalık gruplarındaki kişilerde bu etkilerin fazlaca görülebileceğini söyledi.
Bu yıl Ramazan ayının havanın sıcak olması nedeniyle sıkıntılı geçeceğinin altını çizen Alev Kılıçoğlu şöyle devam etti:
“Sıcak havada sıvı kaybının ve kan şekerinin düşmesi oruç tutanlarda öfke kontrolünü zorlaştırabilir. Özellikle yaşlılar, kalp ve tansiyon hastalığı olanlar ile ilaç kullanması gerekenler bu konuda çok dikkatli olmalı. Hem sıvı kaybı hem kan şekerinin düşmesi, şeker hastaları ve ileri yaştaki kişiler için ciddi sorunlara, hatta ölümlere yol açabilir.
Beynimiz tamamen glikozla çalışıyor. Şeker azaldığı için özellikle iftara doğru kişinin toleransı iyice azalır. Kan şekerinin düşmesiyle kişiler daha fazla öfkelenir. Ramazan aylarında akşam üstü herkes işinden çıkıp evine giderken araçlarda kornaların çok daha fazla basıldığını, insanların birbirlerine karşı daha hoşgörüsüz olduğunu gözlemliyoruz.”

Sıvı alımına dikkat

Kılıçoğlu, Ramazan ayında sıcak havayla birlikte oluşacak olumsuzlukların hem metabolik hem psikolojik anlamda etkilerinin en aza indirilebilmesi için sahur ve iftarda mutlaka bol sıvı alınmasını önerdi.
Kişi oruçluyken fazlaca efor sarfediyorsa kan şekerinin daha fazla düşeceğini ve daha fazla sıvı kaybedeceğini anımsatan Kılıçoğlu, “Oruç tutanların zamanını fazla efor harcamadan geçirmelerini öneriyorum. Bazı iş gruplarında bunu yapmak mümkün değil. Ancak mümkün olduğunca rölantiye almak, güneşe çıkmamak ve serin yerde vakit geçirmek gerekir” dedi.
Ramazanda özellikle akşama doğru öfke kontrolü için yapılması gerekenlere ilişkin bilgi veren Kılıçoğlu, “Toleransınızın düşük olduğunu düşünüyorsanız ekmek ya da pide almaya çocuğunuzu gönderebilirsiniz. Bu tür durumlarda sakinliği sağlamanın yollarından biri de o anki düşünceleri değiştirmeye çalışmaktır. Pide kuyruğunda bekliyorsanız kuyruktaki diğer kişilerin de oruçlu olduğunu ve sizin gibi onların da beklediğinin farkına varmalısınız. Herkesin iftara yetişmeye çalıştığının ve sizin diğerlerinden farkınız ya da önceliğinizin olmadığını farkına varmaya çalışmak, biraz olsun sıkıntıyı azaltabilir” diye konuştu.

Toplu taşıma araçlarını tercih edin

ÖZELLİKLE büyük şehirlerde trafikte araç kullanan sürücülerin ramazan ayında toleransının iyice düşebildiğini belirten Alev Kılıçoğlu, “Kan şekeri ve toleransın düşmesiyle sıvı kaybı odaklanmamızı, daha uygun davranışlarda bulunmamızı engelleyebilir. Tabi bu da dikkat eksikliğine yol açıp yaralanmalı ve ölümlü kazalara sebebiyet verebilir. Bu aşamada mümkün olduğunca toplu taşıma araçlarını kullanmak yararlı olabilir” diye konuştu.

Kızılay yardımları sürdürecek

TÜRK Kızılayı, Ramazan ayı süresince kurban eti konservesi, sıcak yemek dağıtımı, Ramazan paketi kampanyası ve iftar çadırları ile sosyal yardımlarını sürdürecek.
Türk Kızılayından yapılan yazılı açıklamaya göre, kuruma vekalet yoluyla verilen kurbanların kesimleri, dini vecibelere uygun ortamlarda sağlıklı ve hijyenik şartlarda yapılıyor. Et Balık Kurumu tesislerinde üretilen et konserveleri yıl boyunca özellikle de Ramazan ayında ihtiyaç sahiplerine ulaştırılıyor.
Bu yıl Ramazan ayında 73 bin 44 adedi kuşbaşı, 73 bin 44’ü kıyma konservesi olmak üzere 146 bin 88 adet et konservesi Türk Kızılayı şubeleri aracılığıyla ihtiyaç sahibi ailelerin adreslerine götürülecek.

Ramazanda diş sağlığına dikkat

GÜNLÜK beslenme alışkanlıklarında önemli değişiklikler yaşanan ramazan, ağız ve diş sağlığı üzerinde önemli etkiler yaratıyor. Oruç tutanların ağız ve diş sağlıklarına özen göstermeleri gerektiğini belirten Diş Hekimi Murat Tokgöz, ağız ve diş sağlığının korunmasına dikkat çekti.
Doktorunuzla görüşün
Ramazan ayını ağız-diş sağlığı açısından zararsız bir şekilde geçirebilmek için öncelikle kişilerin doktorlarıyla görüşüp oruç tutmalarının tıbbi açıdan uygun olup olmadığını sormaları gerektiğini belirten Tokgöz, ilaç kullananların doktorlarının ilaç saatlerini iftar ve sahura göre ayarlamaları gerektiğini vurguladı.
Bunun dışında ramazan boyunca işlenmiş gıdalardan, şekerli ve yağlı, aşırı baharatlı yiyeceklerden kaçınılması gerektiğini söyleyen Tokgöz, bu gıdaların terleme ve nefes yoluyla dışarı atıldığını, terin ve nefesin kötü kokmasına neden olduğunu belirtti.
“Çay, kahve, kola gibi çok fazla kafein içeren içecekler az tüketilmelidir. Bu içecekler diüretik özellikleri nedeniyle idrar yoluyla vücuttan su kaybını arttırır ve ağızda kuruluk yapar” diyen Tokgöz, alınabilecek önlemleri şöyle sıraladı:
“Oruç mide asit seviyelerini arttırarak midede yanma, ağırlık hissi ve ağızda kötü ekşi tad ve kokuya yol açabilir. Bunu önlemek için sahurda liften zengin sebze, meyve, fasulye, nohut gibi yiyecekler tüketilebilir.

Düzenli fırçalama kokuyu önler

Oruç tutanlarda ağız kuruluğu, ağızda kötü tat ve nefesin kötü kokması gibi sorunların görülme olasılığı fazladır. Sebebi ağız kuruluğu, iyi temizlenmeyen diş yüzeyi ve aralarında biriken bakteriler ile mide ve boğazdan gelen bakterilerdir. Sahur ve iftar sonrası titizlikle yapılan diş fırçalama ve diş ipi kullanımı hem diş çürükleri ve dişeti iltihaplarını hem de ağız kokusunu önleyecektir.
Normal tükürük salgısının içeriğindeki maddeler sayesinde dişleri ve ağız dokularını koruyucu etkisi vardır. Tükürük salgısı azaldığı veya tamamen kaybolduğunda diş çürüğü, ağız enfeksiyonları ve ağız kokusu görülme riski artar. Dolayısıyla iftar ve sahurda bol miktarda su içilmesi ve kafeinli içeceklerden kaçınılması faydalıdır.

En eski cami Sultan Alaeddin

ANKARA’nın ilk camisi olma özelliğini taşıyan Sultan Alaeddin Camisi, 1178 yılında Selçuklu Sultanı Alaeddin Keykubat tarafından yaptırıldı. 1361’de Osmanlı hükümdarı Orhan Gazi ve 1433’te de Şerife Sünbül Hatun tarafından iki defa büyük onarım gördü.
Yapıldığı tarihten bu yana gördüğü iyileştirme çalışmaları nedeniyle orijinal yapısını tamamen kaybeden 676 kişi kapasiteli camide bir imam ve bir de müezzin görev alıyor. Mahalle halkının fakir olması sebebiyle derneği olmayan caminin mülkiyeti ise Vakıflar Genel Müdürlüğü’ne ait.
Caminin avlusuna girdiğinizde bahçede bir mihrap göze çarpıyor. Bu mihrap caminin ilk mihrabı. İlk mihrabın dışarıda kalma sebebi ise ilk yapıldığında kale duvarına yakın olan camide, rutubet olduğu için daha sonraki yıllarda cami yana kaydırıldı. Bu sebeple mihrap taşınmamış yerine yenisi yapılınca ilk mihrap da dışarıda kaldı.
Kapı girişinin üstünde Arapça iki kitabe var. Sol taraftaki kitabe Sultan Orhan devrine ait Miladi 1361 tarihli. Kitabede, “Büyük Efendimiz Ulu Sultan (Tanrı mülkünü ebedi kılsın) cemaatinden Lulu Paşa 763 senesinde bu mübarek camiyi tamir etti” yazıyor.
Miladi 1433 tarihli sağ taraftaki kitabede ise, “Tanrının mağfiretini dilemek için bu kutlu mescidi Mehmet Han oğlu Murat Han saltanatı günlerinde Şerife Sünbül Hatun 837 yılında tamir ettirdi” yazısı bulunuyor.
Cami, geçirdiği tamiratlarla orijinalliğini kısmen kaybederken, orijinal kalan tek kısmı cevizden yapılan mimberi. Caminin en güzel kısımlarından sayılan ahşap mimber, geometrik geçmeler halinde yapıldı. Mimberin yan tarafında bulunan küçük bir kitabede “Ameli İbrahim Bin Ebubekir Rumi el Neccari” yazıyor, bu ismin mimberi yapan sanatkara ait olduğu düşünülüyor. Kitabesinde Miladi 1178 tarihinde yapıldığı anlaşılan mimberin caminin yapılış tarihi olan Miladi 1211-1236 tarihinden önce olması ise dikkat çekiyor. Mimberin 15. asırda yapılan ikinci tamirinden kalan pencere kanadı ise Ankara Etnografya müzesinde sergileniyor.
Beyaz yumuşak taştan yapılan minare olumsuz hava şartlarında eriyor. Tamir gördüğü için ilk yapısını kaybeden minare, silindirik tuğla gövde üzerine yumuşak beyaz taşla yapıldı. Minare tek şerefeli ve 30 metre yüksekliğinde.

Haberle ilgili daha fazlası:

BAKMADAN GEÇME!