Güncelleme Tarihi:
Başkent Ankara’da yaşayan Aykut İnciler (63) ‘pulmoner hipertansiyon’ rahatsızlığı sebebiyle hayatını oksijen konsantratörü ile sürdürüyor. Rahatsızlığından ötürü kendi kendine yeteri kadar oksijen alamadığını söyleyen İnciler, “Tam dört yıldır bu cihazlarla yaşıyorum, ömür boyu da kullanmak durumundayım. Bu cihazlar, akciğerimin yeteri kadar gerçekleştiremediği fonksiyonları gerçekleştiriyor” diyor. Pulmoner Hipertansiyon’un nadir görülen bir hastalık olduğunu dile getiren İnciler, özellikle organ bağışının önemine dikkat çekerek “Organ bağışı bir değil birden fazla hayatı kurtarır. Bir insan organlarıyla ortalama 11 insanı kurtarabiliyor. Bu anlamda ülkemizde bulunan organ nakil merkezlerinin de sayısı artırılmalı” diyor. İnciler, hem hastalığını hem de aldığı tek bir nefesin önemini Hürriyet Ankara’ya şöyle anlatıyor:
NEFES ALMAYA PARA ÖDÜYORUM
“Hastalığımın gözle görülür bir şekilde ilk belirtileri pandemi dönemi öncesinde başladı. Önce akciğer ameliyatı oldum. Birden bire akciğerim su toplayama başladı. İlk önce anlam veremediler. Hiçbir antibiyotik fayda etmedi. Acil ameliyata almışlar ve akciğerimin bir kısmı alınmış. Aslında ilk belirtilerini daha önceden yaşamaya başlamıştım. En basiti kumandayı alırken ya da ayakkabımı bağlarken bile nefes nefese kalıyordum. Daha sonra tekrar Ufuk Üniversitesi’nde gerçekleştirilen tetkik ve tahlillerden sonra ‘pulmoner hipertansiyon’ tanısı aldım. Bu hastalık dünyada nadir olarak görülüyor. Hastalığın seyrini ilaçlarla yavaşlatmaya çalışıyorlar. Kesin tedavisi ise organ nakli ama nakil, her hasta için uygun olmayabiliyor. Örneğin bana kalp hastalığımdan ötürü nakil gerçekleştirilmesi uygun görülmedi. Hayatta kalabilmek için almam gereken oksijeni evde bulunan beş tane büyük solunum cihazları sayesinde alıyorum. Oksijen ihtiyacımı dışarıda ise yanımda gezdirdiğim ve pille çalışan bir cihaz ile karşılıyorum. Adı oksijen konsantratörü. Tam dört yıldır bu cihazlarla yaşıyorum, ömür boyu da kullanmak durumundayım. Bu cihazlar, akciğerimin yeteri kadar gerçekleştiremediği fonksiyonları gerçekleştiriyor. Cihaz kullanamadığım kısa anlarda, oksijen seviyem hemen düşüyor ve morarmaya başlıyorum. Nefes alıyoruz ama farkında değiliz. Otonom sinir sistemimiz bunu kendiliğinden yapıyor. Diğer insanların rahatça aldığı, kıymetini bilmediği o nefese ben para ödüyorum. Pozitif düşünün, havayı içinize çekin. Ara ara kendinizle akciğerlerinizle, tüm organlarınızla konuşun, sevin onları. Her zaman her durum için şükretmeyi unutmayın.
ORGAN NAKİL MERKEZLERİNİN SAYISI ARTIRILSIN
Diğer insanların kolaylıkla farkında bile olmadan aldığı nefesin, oksijenin her saniyesi bizler için hayati bir önem taşıyor. Örneğin, oksijen almak için taşıdığımız bu cihazlar elektriğe bağlanıyor, elektrik kesilince elektrik şirketlerini aradığımız zaman bize diyorlar ki ‘Lütfen en yakın sağlık kuruluşuna başvurun.’ Ankara, elektrik dağıtım şirketi tarafından makina ve raporu verdiğiniz de enerji, güç kaynağı veriyor. Bunun diğer illerde de yaygınlaşması gerek. Güç kaynağı bağlandığında yaşanan kesintiden etkilenmiyoruz . Ben resmi olarak yüzde 92 engelliyim şu an. Evdeki büyük aletlerimiz de çok yakıyor watı yüksek. Öte yandan, ülkemizde ne yazık ki organ bağışı istenilen düzeyde değil. Bu anlamda bilinci biraz daha artırmak gerekli. İnsanlar, başına herhangi bir hastalık ya da kayıp gelmeden organ naklinin önemini anlayamıyor. İsviçre’de doğan her birey, birer organ bağışçısı oluyor. Daha sonra 18 yaşına geldiğinde bu kararı yeniden gözden geçirebiliyor ve istemezse organlarını bağışlamayabiliyor. Organ bağışı bir değil birden fazla hayatı kurtarır. Bir insan organlarıyla ortalama 11 insanı kurtarabiliyor. Bu anlamda ülkemizde bulunan organ nakil merkezlerinin de sayısı da artırılmalı”