Ateş YALAZAN
Oluşturulma Tarihi: Kasım 26, 2007 00:00
HÜRRİYET Gazetesi’nin yıllardır "en iyiler" başlığıyla sürdürdüğü bir mini anketi var. Her hafta bir konu seçip, o konudaki en iyi 10’u seçiyor. Bu haftaki konu "En güzel 10 kampus"tü.
Birinci ODTÜ oldu. Onu Boğaziçi ve Anadolu üniversiteleri takip etti. Dördüncü sırada yine bir Ankara üniversitesi var: Bilkent.
Yazıda ODTÜ için "Türkiye’de kampus üniversitesi fikrinin yaratıcısı" deniyor.
ODTÜ kampusünün kurulduğu alan 45 milyon metrekare.
Bilkent Üniversitesi’nin alanı 5 milyon 175 bin metrekare. Bunları yine bir kent kampusu Anadolu Üniversitesi takip ediyor, 866 bin 751 metrekare.
ODTÜ denilince akla 68 kuşağı, Deniz Gezmiş, stadyumdaki "Devrim" yazısı geliyor. Erdal İnönü’nün rektörlüğü sırasında üniversitenin kapısında dikilip polisi ve askeri okula sokmaması da...
ODTÜ’lülük bir yaşam biçimi. ODTÜ’lülerin, protest, muhalif ve sorgulayan bir stili var. Bu stil, bir üniversitenin, bir öğrencinin hayattaki duruşuna ilişkin gelecek vaat eden bir yaşam biçimi.
BİLKENT’TEN CESUR ADIMLAR
Bilkent Üniversitesi 1984 yılında kuruldu. 12 Eylül rejiminin ardından, Türkiye’nin ilk özel üniversitesi. YÖK’ün de fikir babası İhsan Doğramacı’nın imzasını taşıyor.
Bilkent ilk yıllarında, daha çok zengin ailelerin çocuklarını gönderdikleri bir okul kimliğindeydi.
Ancak yıllar içinde, verdiği burslar, bilgi teknolojileri, sanat ve mühendislik başta olmak üzere bir çok alanda attığı cesur adımlar, Bilkent’i ülkenin sayılı üniversiteleri arasına yerleştirdi.
İki farklı kimlik, iki farklı yaklaşım, ortak bilimsel ve sosyal paydada buluşuyor.
ODTÜ stadyumunda hala silinemeyen dev bir "devrim" yazısı bulunuyor. Ama o statta liberal düşüncenin temsilcileri de konserler veriyor.
Türkiye’nin ilk özel üniversitesi Bilkent’te de her görüşte öğrenci, her konuda aktif olabiliyor. Bugün her iki farklı ekolün temsilcisi üniversiteler, kendilerinden yaşça daha büyük bir çok üniversiteyi kampus yapısıyla geride bırakıyor.
ÜNİVERSİTELERİN BAŞKENTİ
Artık Ankara aynı zamanda üniversitelerin de başkenti.
Bu üniversitelerin bazı kesimler istemese de, dinamik, muhafazakarlığı geride bırakan bir dokusu, yapısı var.
Bu yapı, tüm sosyal alanlara değiyor. Öğrenciler biz kabul etsek de etmesek de, bürokrasi kenti olarak anılan Ankara’nın gündemini belirlemede ön sıralara yükseliyor.
Kentteki tüm yapı artık sadece memurlara değil, öğrencilere göre de şekilleniyor. Ve her öğrencinin zihnindeki "güzel kampus" hayali, diğer üniversitelerin de kısa ya da orta vadeli gerçekleri arasına giriyor.
Tüm üniversiteler, en güzel kampus sıralamasını dikkate almalı.
O uzun boylu biz kısa kaldık
BEYAZ Show, Türkiye’de hemen herkesin takip ettiği bir geceyarısı şovu.
Beyaz, geçen haftalarda Türkiye’nin en uzun boylu adamını, Sultan Kösen’i programına konuk etti.
Sultan’ın boyu, 2.45. Ayakkabı numarası 65. 26 yaşında.
Boyuyla orantılı bir sempatikliği, mütevazılığı, büyük bir yüreği var. Mardin’in Derik ilçesine bağlı Alibey Köyü, Dede mezrasından.
Programda anlatıldığına göre, dünyanın en uzun adamından 8 santimetre kısa. Dünyada ikinci sırada geliyor.
Bir konuda dünya ikincisi olduğumuza hemen sevinmememiz gerekiyor.
Sultan bir hormon hastalığına yakalanmış durumda. Boy uzaması durmuyor. Ama çaresiz değil. Bu hastalığın da bir tedavisi var.
KEŞKE BİRİ ARASAYDI
Beyaz’ın, hiç kırmadan, dökmeden, Sultan’ı incitmeden, büyük bir dikkat ve yapıcı bir üslupla götürdüğü programda Sultan’ın özel bir hastanede tedavi edildiği anlatıldı.
Ama Sultan’ın maddi desteğe ihtiyacı vardı ve Beyaz yardım için çağrı yaptı:
"Ekran başında izleyenler ’Ben Sultan’a yardım etmek istiyorum’ derse bizi arayabilir."
Bu çağrının ardından, Sağlık Bakanı Recep Akdağ’ın, onun bir üst düzey bürokratının ya da bir devlet yöneticisinin aramasını bekledim.
Keşke içlerinden birisi arayıp şöyle deseydi:
"Sultan’a yardım edilmesine hiç gerek yok. Çünkü biz anayasamız gereği sosyal bir devletiz. Böyle bir hastalığa yakalanan hiçbir vatandaşımızın yardım aramaya ihtiyacı yoktur. Biz devlet olarak Sultan’ın hem tedavi masrafını, hem de hayat boyu her ihtiyacını karşılamaya memuruz. Bu görevimiz ve bu görevimizi ihmal etmeyeceğiz."
Kimse aramadı.
KALBE HARCIRAH YOK
Ankara Hürriyet’te bugün hemen yanda, kalp nakli yapılan Sinan Uyanık’ın hikayesini okuyacaksınız. Haberin içinde ameliyatı yapan Prof. Dr. Emin Özdoğan, ürperten bir gerçeğe işaret ediyor:
"Sinan’ın sigortası var. Ancak yaklaşık 6 bin YTL’lik özel uçak parasını kendileri karşılamak zorunda kaldılar. Çünkü devlet uçak parasını ödemiyor."
Türkiye’de yılda yaklaşık 28 kalp nakli yapılıyor.
Bu kalp nakillerinin hiçbirinde devlet uçak masrafını karşılamıyor. Sigortalı olsanız da, nakledilecek kalbi, ameliyatı yapacak doktoru bulsanız da yetmiyor. "Kalbin ulaşımı" için gereken 6 bin YTL’yi de bulacaksınız.
Her ulaşıma "harcırah" ödeyen devletin, kalbe harcırahı yok.
TOPLUMSAL DAYANIŞMA
Sinan Uyanık’ın ailesi uçak parasını "bulup buluşturuyor", milyonda bir hastalığa yakalanan Sultan Kösen de televizyon programlarında yardım arıyor.
Vatandaşlar tabi ki yardımda bulunmuşlardır Sultan’a. Bu toplumsal dayanışma açısından önemlidir de.
Ama zaten sosyal devlet dediğimiz organ bu toplumsal dayanışmanın vücut bulduğu en üst nokta değil mi?
Her konuda olduğu gibi sağlık alanında da onlarca, yasa, yönetmelik, tüzük, genelge, tebliğ yayınlanıyor. Biliyor muyuz ki, bunların içinde çok nadir görünen hastalığa yakalanan insanlar için nasıl bir durum öngörülüyor?
Bırakın böyle nadir hastalıkları devlet grip olana bile bakmakla yükümlü değil mi?
Şimdi Sultan, Guiness Rekorlar Kitabı’na girmeye hazırlanıyor. O zaman hep birlikte böbürleneceğiz.
Niye? Dünyanın en uzun ikinci adamı bizden diye...
Türkülerin kulakları çınlasın mı desek, yoksa türküler kulakları mı çınlatsın:
"Sultan uzun boylu, biz kısa kaldık..."