Oda kapısını hiç kapatmadı öğrencisine arabasını verdi

Güncelleme Tarihi:

Oda kapısını hiç kapatmadı öğrencisine arabasını verdi
Oluşturulma Tarihi: Ağustos 11, 2008 00:00

Türkiye, Prof. Dr. Ural Akbulut’u son dönemde, okulunun arazisini savunan görüntüsüyle bir kez daha tanıdı. Yaşadığı kentin suyuna ilişkin bilimsel açıklamalar yaptı, uyarılarda bulundu.

TÜRKİYE, onu son dönemde, okulunun arazisini, binalarını sonuna kadar savunan görüntüsüyle bir kez daha tanıdı. Yine yaşadığı kentin suyuna, havasına, kent projelerine ilişkin bilimsel açıklamalar yaptı, uyarılarda bulundu.

Başkent’in renkli simalarının başında gelen bilim insanı Ural Akbulut geçen hafta sekiz yıldır sürdürdüğü ODTÜ Rektörlüğü görevini tamamladı, bayrağı Prof. Dr. Ahmet Acar’a devretti.

Arkasında yüzlerce anı, halk için, üniversite için, bilim için, kent için seslendirdiği yüzlerce muhalif çıkışı bırakarak.

Görev süresi boyunca hiç bir gün ’makam adamı’ olmadı. Kendi öğrencilerine, "Beni protesto edebilirsiniz, Rektörlük Binası’na gelip hakaret de edebilirsiniz, yeter ki kimseye ve ODTÜ’ye zarar vermeyin" diyebilecek kadar da "özgürlükçü" bir rektördü Ural Akbulut.

Akademik sınırlardan çıkan, ’aydın halka inmeli’ sözünün canlı örneğini sergiledi rektörlük görevi sırasında. ODTÜ Basın Koordinatörlüğü görevini başarıyla yürüten Serpil Savaş, "Kimseye ’hayır’ demezdi. Kendisine yazılan en ufak yazıyı bile karşılıksız bırakmazdı. İlkokul öğrencilerinin mektuplarına bile mutlaka cevap yazardı. Hatta rektörlüğünün son gününde Elbistan’dan bir mektup gelmişti, onu bile yanıtsız bırakmamıştı" diyerek Ural Hoca’nın özenli, duyarlı ve alçak gönüllü stilini de anlattı.

Öğrenciyi kendi arabasıyla gönderdi

Akbulut çalışma süresi boyunca kapısı açık çalıştı, kendisine ulaşmak isteyenleri hiç geri çevirmedi.
/images/100/0x0/55eb20f9f018fbb8f8ad0836

Değer yargılarının temelini insan oluşturdu Akbulut’un. Üniversite tercih döneminde başarılı öğrencileri kapma yarışının "hırslı yöneticisi" olmadı hiç. Bu özelliğini bir çalışma arkadaşı çarpıcı bir örnekle anlattı:

"Üniversite sınavında başarılı öğrencileri ODTÜ’lü yapmayı isterdi. Ama bunu yaparken her zaman öğrencinin isteğini anlamaya çalıştı. Velisinin, ’Mühendis olsun’ diye getirdiği çok başarılı bir öğrenciyle uzun uzun konuştu. Çocuğun tıp istediğini duydu. Öğrenciyi mühendislik için ikna edebilirdi ama o, öğrenciyi bir Tıp Fakültesi’ne kendi arabasıyla yolladı."

Ural Akbulut ’memleket meseleleri’nin de hep yakın şahidi, aktörü olan bir rektördü. Muhalif tavrı, sözünü esirgememesiyle çoğu zaman dinci gazetelerin ve yandaşlarının tepkisini çekti. Laik Cumhuriyetin varlığına tehdit oluşturacak konularla ilgili fikri sorulduğunda ’acaba tepki çeker miyim’ kaygısına hiç düşmedi. Düşüncelerini hep söyledi.

Ankara’ya ’Rektör olduğum üniversitenin şehri’ gözüyle değil, ’Üniversitemi misafir eden şehir’ gözüyle baktı ve hep sahip çıktı. Rektörlüğünün son dönemini veda gecelerinde, kokteyllerde değil, ODTÜ binaları ve arazisini savunarak geçirdi. Ankara’dan bir Ural Akbulut geçti. Hem Ankara hem Türkiye onu çok sevdi...

ODTÜ’ye haksızlığı asla kabul etmez

Akbulut’un eski Danışmanı Prof. Dr. Okan Tarhan Okan:
1968’de ODTÜ’ye öğretim üyesi, olarak girdiğimde Ural öğrenciydi. Geçen sürede yollarımız çok kesişti. Ben bölüm başkanı oldum, o yardımcım oldu. Sonra Ural’a danışmanlık ve yardımcılık yaptım. Ural’ın bir kırmızı hattı vardır. Taviz vermeyeceği konular vardır. Atatürk ilkeleri, laiklik gibi. Kendisine yönelik her türlü haksızlığa belli noktalarda tahammül eder ama mevzubahis ODTÜ’yse bunu asla kabul etmez. Çok başarılı bir rektörlük dönemi yaşadı. Çok güzel bir ekiple üniversitede devrim diyebileceğimiz yenilikler yaptı.

Eski Ankara Üniversitesi Rektörü Prof. Dr. Nusret Aras:
Sekiz yıl boyunca eş zamanlı rektörlük görevimizi uyumlu bir şekilde sürdürdük. Son derece yakın ve iyiydi ilişkilerimiz. Kendisiyle dostluğumuz yıllar öncesine dayanır. Ankara Üniversitesi’nde dekanlık ve rektör yardımcılığı da yapmıştı. Üniversite ve ülke sorunlarına yaklaşımımız aynı çizgideydi. Onunla eş zamanlı çalışmak keyifliydi. Döneminin sonunda Gökçek’le yaşadığı tartışmada da sonuna kadar haklıydı. Gökçek’in yaptığı açıklamaları yersiz buluyorum. Görevi yıkmak değil yapmak, talihsiz bir tavır diye düşünüyorum.

Prof. Dr. Nafiz Alemdaroğlu: Ural Hoca çok iyi bir insan. Çok yapıcı bir insan ve çok zekidir. Siz cümleyi bitirmeden o ne diyeceğinizi anlar. Üniversitemizin bir omurgası olmuştu. Sekiz senelik rektörlük süreci öncesi de üniversite yönetimindeydi. Taşına toprağına kadar bilirdi. Araştırmalarımız konusunda hep destek oldu. Hem DPT hem TÜBİTAK’tan kaynak sıkıntılarımızı gidermek için hep çalıştı. Üniversiteyi çok sahiplenmişti. Son olaylarda özellikle üniversitenin koruyucusu oldu. Bundan sonraki rektörlerimizde mutlaka koruyucusu olacaktır.

Öğrencilerin isteklerini önemsedi

Akbulut’la
ilgili anısını bir çalışma arkadaşı "Üniversite sınavında başarılı öğrencileri ODTÜ’lü yapmayı isterdi. Ama bunu yaparken her zaman öğrencinin isteğini anlamaya çalıştı. Velisinin, ’Mühendis olsun’ diye getirdiği çok başarılı bir öğrenciyle uzun uzun konuştu. Çocuğun tıp istediğini duydu. Öğrenciyi mühendislik için ikna edebilirdi ama o, öğrenciyi bir Tıp Fakültesi’ne kendi arabasıyla yolladı" cümleleriyle anlattı.

Bilimi yaymayı görev edindi

AKBULUT
tartışmasız Türkiye tarihinin en önemli bilim insanlarından biriydi. Öyle ki Rektörlük görevini devrederken bile, "Kimya Bölümü’ne, laboratuvarıma döneceğim için mutluyum" demeyi ihmal etmedi. Akbulut’un en önemli farkı bilimi halka ulaştırmayı kendine hedef edinmesi. Çeşitli televizyon kanallarındaki bilim programlarına katıldı, bilim yarışmalarına jüri oldu. Halkın anlayacağı dilden konuştu hep.

ODTÜ’nün 50. yılında rektörlük koltuğundaydı. ODTÜ’nün 50. kuruluş yılını Bilim ve Toplum yılı olarak adlandırdı. 50 farklı bilimsel konuda geniş kitlelere hitap edebilen ve kolay anlaşılan Toplum Bilim Kitapları hazırlattı. Ekonomik olarak dar gelirli bölgelere Bilgisayar laboratuvarları kurdu. Bilim Toplum Merkezi kurarak yetişkinlerin de deney yaptığı temel bilim kurallarını eğlenceli deneylerle anlayabildiği halka açık laboratuvarlar kurdu. ODTÜ bilim otobüsü projesini geliştirerek bilimi halka sevdirmeye çalıştı ve rektörlük sonrası çalışmalarının temelinde de bunun olacağını söyledi.

40’ından sonra tenise başladı

TÜM
bu koşturmacanın yanında Ural Hoca sınırlı olsa da kendine de vakit ayırdı. 40 yaşından sonra tenise ve kaymaya başlayan Akbulut mümkün olduğu zamanlar spora devam etti. Karakalem resim yapan heykel çalışmaları olan Akbulut’un ’hiperaktif’ kişiliğini sanatta da gösterdiğini bir arkadaşı şöyle anlatıyor: "Bir gün Kapadokya gezisindeydik. Orada çömlek yapan bir adamın yanına gitti, bir kibrit çöpüyle hamurdan küçük bir büst yapıverdi."

Akbulut’un kendi ağzından dolu dolu geçen sekiz yıl

"HER
şeyden önce ODTÜ’nün çizgisine bağlı, cumhuriyete bağlı, ileriye bakan, yenilikçi bir üniversite olan ODTÜ’nün bu genel görüşünü topluma yansıtabildiğime inanıyorum.

ODTÜ’nün Ortadoğu ülkelerinde bilim yaygınlaştırmak gibi bir misyonu vardır ve adı da oradan gelir zaten. Ortadoğu’daki gençlere modern bir teknik eğitim vermek, onları modern dünyaya adapte etmeyi kendime görev saydım.

Ben şuna inanıyorum. Sadece yabancı öğrenci okutmak başarı değil, o ülkelerin bizimle birlikte kalkınmasını sağlamak önemli. Eğer dünyanın en çok kaynayan bölgesi olan Ortadoğu kalkınırsa bunların yanı başındaki Türkiye de huzurlu bir ülke olur görüşünü hep savunduk. Biz bunu üniversitemizde de vizyon olarak belirledik.

Teknoparkımızı geliştirmeyi ve başka şehirlere, Ortadoğu ülkelerine kurmayı görev saydık. Üniversitemizde her ne kadar istediğimiz seviyede olmasa da yabancı öğrencileri okutmaya çalıştık.

Bürokrasiyi aşamadık

Ancak hep bir yerde tıkandık. Yabancı öğrencilere asistanlık veremedik. Yasal engel olmamasına rağmen sadece bürokratik engeller yüzünden Türkiye’nin büyük menfaatine olacak bu hedefi gerçekleştiremedik. Atatürk yıllar önce Avusturya’dan Almanya’dan yabancı öğretim üyeleri getirdi ve büyük fayda sağladı o insanlar ülkenin gelişimine. Atatürk’ün 1930’larda yaptığı bu atılımı biz 2000’lerde yapamadık. Ürdün’ün, Mısır’ın, Kazakistan’ın en başarılı öğrencisine iş vereceğiz, veremiyoruz. ABD’nin en büyük kazancıdır bu öğrenciler. Belli bir yere kadar getirdik ama bir türlü beceremedik bu yabancı başarılı öğrencileri üniversitede tutmayı.

Ayrıca ODTÜ’ye Harvard, MIT, Oxford gibi okullardan hoca getirme şansımız vardı. Burada yine yasalar müsait, bu adamlara 5 kat fazla maaş verebilirdik ama yine bir takım engeller yüzünden bu değerli bilim insanlarını Ankara’ya getiremedik.

Alışmışım hızlı hareket ediyorum

ODTÜ’de 1990’da Genel Sekreter oldum. İki yıl sonra Rektör Yardımcılığı’na getirildim. Yani 18 yıldır ODTÜ Rektörlüğü’nde görevliyim. Bölüme dönünce öğrenciler sağ olsun bir parti yapmışlar. Hala tam olarak alışamadım rektörlük sonrasına. Sabah kalktığımda aceleyle hazırlanıyorum, halbuki daha rahat davranabilirim ne bir toplantı var ne de başka bir hazırlık. Buna rağmen eski alışkanlıklar yüzünden hızlı yemek yiyiyorum, hızlı hazırlanıyorum. Şimdi bilgisayarımın başına geçtim ve eskiden yapamadığım, ertelediğim işlere vakit ayırıyorum. Geriye bakıp iyi şeyleri bırakmak güzel bir duygu. Bilimi yaygınlaştırma konusunda çalışmalara devam etmek istiyorum. Türkiye’de bilim teknoloji müzeleri açılması ve bilim kitaplarının yaygınlaştırılması konusunda çalışmaları hızlandırmak istiyorum.

Görev kendi gelir

Eğer yeni rektörümüz tecrübelerimden faydalanmak isterse görev sayarım ama ben tercih olarak rektörün işine karışılmaması gerektiğini düşünüyorum. Zaten seçim kavgası yaşanmayan ender üniversitelerden birinin ODTÜ olmasının altında bu yatıyor. Kimse çıkıp da ’Ural Hoca şu adayı destekleyin telkininde bulundu’ diyemez. Onun dışında ileriye dönük bir planım yok. Şunu söyleyeyim ben hiç bir zaman ’Beni şu göreve getirin’ demedim, imada bulunmadım. Ben bazı görevlerin kendiliğinden olması gerektiğini düşünüyorum.

Haberle ilgili daha fazlası:

BAKMADAN GEÇME!