New York’ta bir ressam

Güncelleme Tarihi:

New York’ta bir ressam
Oluşturulma Tarihi: Ağustos 07, 2011 00:00

İnsanlığın yazıyı icat etmesinden bu yana nice eski kültürlerin gelip geçtiğini hepimiz biliyoruz.

Kurdukları şehirlerden bazıları sanat ve kültür merkezleri olarak tanımlanmış ve dünyamızı etkilemişlerdir.
21.yüzyılın yani günümüzün sanat ve kültür merkezinin de New York olduğu bir gerçektir.
Gökçen Gökçebağ’ın mezuniyet törenleri için Mayıs 2011’de gittiğim bu şehrin, güncel sanat yaşamını incelemek, araştırmak benim için hem görev hem de en çok keyif aldığım bir olaydı.
Önce Central Park’ın kenarında ve 5.Cadde üzerindeki Metropolitan Müzesi’ni gezdim. Bu müzeye üye olduğum için giriş ücretsizdi. Ancak üye olmayanlardan bir dolarla 20 dolar arasında yardım şeklinde ücret alınıyordu. Eğer müzeyi gezmek isterseniz uzun bir izleyici kuyruğunu kat etmeniz gerekiyor.
Ben girişin hemen sağ tarafındaki Mısır sanatını, sol taraftaki klasik heykel sanatını daha önce birkaç kez gördüğüm için oraları es geçip doğru Rönesans ve Rönesans öncesi, klasik, empresyonist eserlerin sergilendiği bölüme gittim. Yine muhteşemdi. Bir ressam olarak, her zaman Dünyanın en ünlü eserlerini incelemek onlardan feyz almak benim için büyük bir zevkti.
HAFİF MEYİLLE GEZİ
İkinci olarak Gökçen’le Rockefeller Center’ın hemen üç sokak üstündeki Modern Sanatlar Müzesi’ne (MO-MA) gittik. Buranın özelliği her yıl ünlü bir sanatçının bütün eserlerini sezon boyunca girişin üstündeki, aşağı yukarı bin metrekare olan sergi salonlarında gösterilmesidir.
Biz gittiğimizde Kelly Ellsworth’un 2 metreye 60 metre, takriben 1.400 civarındaki, karolardan oluşan bir eseri sergileniyordu. Elbette her karenin içi ayrı ayrı resimle doluydu. Geçtiğimiz yılda ise Body Art diye isimlendirebileceğimiz ekolün temsilcisi olan Marina Abromoviç’i izlemiştik.
Üçüncü olarak yine Gökçen’le Madison Avenue’deki özel müze olan Whitney Müzesi’ne gittik. Daha açılalı 6 ay olmuş. İçinde daha çok video art çalışmaları sergileniyordu. Bu dalda ün yapmış Xavier Cha’nın Body drama isimli eseri hakikaten çok etkileyiciydi. Elbette Guggenheim Müzesi’ni ihmal etmedik. Öncellikle Hugo Boss’un sergisi çok ilginçti.
DERS ALINACAK SERGİ
Özel sanat galerilerine gelince. Biliyorsunuz New York’ta dünyaca ünlü sanat galerileri var. Buralarda milyon dolarlık sanat eserleri alınıp satılıyor.
Bizi New York Başkonsolos Yardımcısı İsmet Erikan götürdü. Eşim Fevziye, Gökçen hep birlikteydik. Önce Gagosian Galeriye gittik. 400 metrakare büyüklüğünde bir yer. Pablo Picasso’nun 150 civarında eseri sergileniyordu. Özellikle eşinin desen çalışmaları çok ilginçti. Önce klasik portre yapmış sonra onu bildiğimiz üslubuna dönüştürmüş. Gerçekten ders alınacak bir sergiydi.
Sonra Pace Galeriye gittik. Burada Heykeltıraş John Chamberlain’in çalışmaları vardı. Bilindiği gibi Chamberlain hurdaya çıkan eski arabaların parçalarını birleştirip sonra yanından, yönünden presleyip büyük heykeller yapıyor.
Bu arada ünlü sanatçımız Burhan Doğançay’dan söz etmemek olmaz. Soho’nun tam merkez bulvarı üzerinde yeşil bir apartman içinde yüksek tavanlı geniş bir atölyesi var. Hep birlikte onu ziyaret ettik.
New York’taki sanat yaşamı anlatmakla bitmez. Elimde olmadan, bizi düşünüyorum. Elbette bizim sanat hayatımız çok geçmişe dayanmıyor. Şunun şurasında Osman Hamdi Bey’den bu tarafa 100 yıl geçmiş. Atatürk’ün sanata verdiği önemle çağdaş sanatımıza verilen ivme, bence günümüzde azımsanmayacak bir yere gelmiştir.
Ben umutsuz değilim...
Ancak yeterli mi?
Bence: Hayır...
Haberle ilgili daha fazlası:

BAKMADAN GEÇME!