Restoran Dedektifi
Oluşturulma Tarihi: Haziran 17, 2010 21:17
ÖZLER Döner’i, dönerinin lezzetiyle ne zamandır duyarım da, yolum düşmemişti hiç.
Antares Alışveriş Merkezi’nde dolaşırken, midemiz zilini çalınca uğradık hemen.Et dönerin her bir çeşidi var:Dürümü, ekmek arası, “pilav üstü”sü, pidelisi...Ben tabelada resimlenen “soslu döner”i tercih ettim, arkadaşım da pideli döner istedi.“Pide kalmadı” yanıtını alınca, “dürüm”e çevirdi siparişini...
Soslu döner mi iskender mi...Ben “Bir de soslu döner” deyince, siparişten sorumlu hanımkız “İskender istiyorsunuz, yani...” dedi, mutsuz mutsuz...“Yoo, sizin tabelanızda iskender değil, ‘soslu döner’ yazıyor” diyecektim ama hazmettim. Yemeğe hiçbir zaman stres karıştırmam, yoksa tadı kaçar, hazmı zorlaştırır, şişkinlik filan yapar.Neyse siparişi verip, kasaya yöneldik.Kasadaki beyefendide de binbir surat... Ama binbir suratın içinde, ilaç için bir tane gülümseyen yüz, tebessüm filan yok...Aslında “tebessüm”e değil, “döner”e geldik de... Yine de tebessüm, ilgi, sanki hizmetin kıymetli bir parçası gibi gelir bana.“Bizi sevmediler galiba” dedi, arkadaşım.Hemen terapiyi yetişirdim:“Olur mu hiç, bak sırada onlarca insan var, kimseye tebessüm yok. Bence bu müessesenin tercihi...”Acaba bize mi öyle denk geldi, diye düşünüp, googleladım meseleyi... Antares’teki şube için bir yoruma rastladım anında:“Döneri çok lezzetli. Ancak personel çok ilgisiz...” Neyse gelelim dönerin lezzetine... Ki tadı, 43 yıllık deneyimden geliyor.Sade döner gerçekten lezzetli...Benim yediğim soslu döner ise sıradan. Kırçiçeği Restoran’ın marka iskenderler ile yarışan “soslu döner”i gibi değil mesela.Fiyatlara gelince, dürüm döner 9.5, pilavüstü döner 11, soslu döner ise 12 lira.NOT: Yazımdaki “tebessüm” eksikliğini gidermek babından, Başbakan tayyip erdoğan’ın gülümseyen fotoğrafını koyduk sayfaya. Özler Döner’in Kızılay şubesinde
yemek yerken çekilen fotoğrafını... Yani, “tam yerine rast geldi, manzara koyduk” misali.
Sadece tarihiyle değil yemekleriyle de “eser”Ferzane ZENANİYİ yemek yapan yerleri bulmak isterseniz, coğrafi konumuza göre ya kamyon şoförlerini ya da siyasetçileri takip edin. Tuhaf gelmesin size bu tespitim. İnanın bu konuda her iki meslek gurubu da hiç yanıltmadı ve hayal kırıklığına uğratmadı beni.ankara’nın içinde kamyoncuları takip etmek zor olduğu için siyasetçilerin sıkça uğradığı bir mekanı tercih ettim bu hafta.Yemeklerin seçme klasik Türk yemekleri olmasından mı, tarihi geçmişi olan ender yerlerden biri olmasından mı bilmem, ankara Merkez Lokantası’nın adı ankara’nın en klasik mekanlarından biri olarak geçer.Beklenmedik bir yağmurla biraz serinleyen gri ankara öğlesinde, yanımda her daim iştahsız, kilo takıntısı olan bir arkadaşımla Merkez Lokantası’ndan içeri giriyoruz.Garsonun “Hanımefendi bahçeye geçin dilerseniz, ağaçların altında yersiniz yemeğinizi...” önerisine uyarak, yönlendirildiğimiz küçük kapıdan kocaman bir bahçeye çıkıyoruz.
Kalabalıkta bile servis çok hızlıBulabildiğimiz tek masaya oturuyoruz ve kalabalığa rağmen siparişler çok hızlı alınıyor.Porselen tencerede servis edilmek üzere masaya gelen yayla çorbası nefis görünüyor dumanı tüterken. Ama tuhaftır benim kasemdeki çorba soğuk, arkadaşımın ki sıcak. İçimin soğukluğu mu bu yansıyan, yoksa... Tamam, psikanalize girmeyelim yeri değil. Maalesef çorbadan zevk almıyorum ve aynı çorbayı bayılarak içen iştahsız arkadaşıma sinir oluyorum.
Enginar ve börek yemek değil eserMasaya gelen peynirli su böreği merkez lokantasının en iddialı eserlerinden diyebilirim. Evet bu böreğe olsa olsa eser denir. Börek kelimesi pek yetersiz kaldı kanımca...Çorba ve su böreğinin ardından masaya zeytinyağlı enginar ve imambayıldı geliyor. Enginara bu kadar iyi muamele ettikleri ve ortaya kolay kolay bulamayacak bir lezzet çıkardıkları için kendilerini tebrik ediyorum. Yapımı pek kolay olmayan bu yemeği olur da önünüze koyan olursa, ömür boyu sırtınızda taşıyın o meleği kalbinizi ve ciğerlerinizi temizlediği için. Gelelim imambayıldıya... Servisten önce imambayıldının üzerine bir tatlı kaşığı zeytinyağı gezdirilse ve biraz ılık olsa daha da güzel olurmuş sanki. Ana yemek olarak hünkar beğendi alıyoruz. Bu yemeği sevmemek mümkün mü? Ya usulünce pişirilip ağızda dağılan et ya tereyağında sütle terbiye edilen patlıcan ya da her ikisi birden mutlaka size hitap eder. Boşuna beğenmemiş hünkar.Afiyetle bitiriyoruz tabaktakileri.Bu arada gerçekten de ankara’nın bütün bürokratları, siyasetçileri sırayla mekanı dolduruyor. Siyasetin getirdiği stres belki de böyle bir mekanda daha kolay atılıyordur. Olabilir mi ?
AOÇ dondurmalı kazandibiYüksek ağaçların dalları altında, yapraklar hışırdarken yemek yemek huzur veriyor insana. Çok uzak ama sanki tanıdık bir zamana gitmiş gibi kopuyorsunuz dış dünyadan. Huzur, iyi bir yemeğin hazzı ve çocukluk, mutluluğumuz tatlı... Tüm tatlılar...Bu kadar yemekten sonra kendime verdiğim sözü maalesef tutamıyorum. Ve finali tatlıyla yapıyorum. Arkadaşım yemeyecek, kilosunu koruduğu için madalya takacak ya birileri.Kaymaklı ekmek kadayıfı ve kazandibinden birini seçmeliymişim. Neden ikisinden biri? İkisini de istiyorum gözleri şaşkınlıktan büyüyen arkadaşıma inat.Unutmayın, yerken mutlu olduğunuz hiçbir şey size zarar veremez. Yeter ki telafi edin daha sonra.Kazandibiyle başlıyorum. Daha yoğun şeker içeren kadayıfla başlamak kazandibinin tadını almamı zorlaştırır. Oldum olası sevdiğim kazandibi, bu yanık tat, son derece başarılı, yanında dondurma var,
Atatürk Orman Çiftliği’nin kendi üretimi mis gibi süt kokan dondurma.
Mutluluk-zarar tesbiti...“Ucundan tadayım biraz” diyen arkadaşıma bir lokma bile vermiyorum.Kaymaklı ekmek kadayıfı hafif olmayan bir tatlı sizi kandıracak değilim ama bu tat başka türlü de yakalanmaz ki. Yoğun şekerli şerbeti, kaymakla dengeliyor damağınız. Ama her gün yemeye kalkmayın “Mutlu ediyor, zarar vermez” diye. Abartmayın, suiistimal etmeyin mutluluk-zarar tesbitimi...Bu güzel yemek karşılığında ödediğimiz bedel, iki kişi için 65 milyon. AOÇ’nin içinde, açılışını Atatürk’ün yaptığı bu mekanın en güzel yanı belki de ağaçların altında yemek yemenin nasıl bir duygu olduğunu unutanlara bunu hatırlatmak.Buraya uğrarsanız, sonradan yemediğime hayıflandığım o meşhur kuru fasulyeyi de benim için tadın. Ben mi? Bir sonra ki sefere...
Fige’de caz akşamlarıABDULLAH Cevdet Sokak’taki Fige Restaurant-Bar’da bu akşam vokalde Öznur Asal, neyde Bilgin Canaz, kontrbasda Burak Karaağaç ve gitarda Ceyhun Güneş ile “Ses ve Nefes Quartet” var.Fige 23 Haziran Çarşamba akşamı ise konuklarını Melis Sökmen konseri ile karşılayacak.
Caz-Vokal atölyesiErtesi gün, perşembe saat 15.00-19.00 arasında ise Fige’de “Sibel Köse Caz Vokal Atölyesi” var. Atölye çalışması Hacettepe Üniversitesi’nde yeni açılacak Caz bölümüne girecek öğrenciler ile birlikte yapılacak.Aynı akşam saat 21.00-24.00 arasında ise vokalde Sibel Köse, pianoda Kürşad Deniz, basta Volkan Topakoğlu, davulda Emre Kartari ile “Sibel Köse Quartet” konser verecek.