VELİ SARITOPRAK: Dr. Üstün Ezer’i nasıl tanıtırsınız?
ÜSTÜN EZER: Üstün Ezer yüreği insan ve çocuk sevgisiyle dopdolu idealist bir doktordur. Neredeyse özel yaşamı dahil tüm vakitlerini lösemili çocukların tedavileri, sosyal ihtiyaçları, ailelerinin rehabilitasyonlarına harcamaktadır. Bugüne kadar binlerce çocuk hastayı ve binlerce lösemili çocuğu iyileştirmenin mutluluğunu yaşamaktadır. Ne kadar zor ve stresli bir işle uğraşsa da, ne kadar uykusuz kalsa da, ne kadar yorulsa da, iyileşen bir çocuğun sımsıcak gülümsemesi, sımsıkı sarılması, duygu yüklü bir teşekkür mektubu yazması her şeyi unutturmakta tüm sıkıntıları bir anda silip atmaktadır.
Öte yandan yüreği ve beyni ile Türkiye sevdalısı olan Üstün Ezer bu ülkenin her karış toprağına, tüm insanlarına ve cumhuriyetine sahip çıkmaktadır. Dünyanın en güzel doğasının, ikliminin, en zengin kaynaklarının, en çalışkan ve zeki insanlarının Türkiye’de olduğunun bilinci ile bu ülkeyi sevmektedir.
Lösemi hastalığı hakkında bilgi verir misiniz?- Lösemi bir kan hastalığıdır. Kan hücrelerinin esas yapım yeri olan kemik iliğinin kötü hücreler tarafından istila edilmesidir. Aslında toplumda bilinenin aksine bugünkü modern tedavi yöntemleriyle yüzde 90’lara varan oranda tamamen iyileşme sağlanmaktadır. Ancak tedavi süreci üç yıldır ve 150 bin YTL’yi geçmektedir.
Vakfımızın yaptığı araştırmalarda lösemili ailelerin yüzde 87’si yoksul ailelerdir. En zengin bütçeleri bir sarsan bu hastalık ne yazık ki yoksul aileleri ezip geçmektedir.
Çocuklarda bir milyonda 50 kişide görülmektedir. Her yıl 1200-1500 yeni yavrumuz bu canavarın pençesine yakalanmaktadırlar. Dünyada da her yıl bir milyon kadar çocuk lösemi hastası olmaktadır. Üzücü ve ürkütücü bir durum da; her geçen gün lösemi ve kanser hastalarının sayısının artmasıdır. Bu seneki sloganımız; (Kanser önlenebilen bir hastalıktır) Bu amaç doğrultusunda çalışmalarımızı hızlandıracağız.
Lösev’in kuruluş öyküsü nasıl? Lösev Ankara’da neler yaptı? Neler yapmayı planlıyor?- Lösev, 1998 yılında Ankara’da doğmuştur. O dönemlere özgü sıkıntıları, problemleri çözmek amacıyla üç doktor, iki tane de lösemili çocuğumuzun babası tarafından kurulmuştur. Daha 1 yaşında iken kocaman bir hastane yapmak için gözümüzü karartarak yola çıkmamız, aslında bugün geldiği ve yarınlarda geleceği büyüklüklerin en güzel işareti olmuştur.
Kuruluşumuzda resmi açılışımızı yapan ve her zaman desteklerini gördüğümüz 9. Cumhurbaşkanımız Süleyman Demirel’e de saygı ve şükranlarımızı sunuyoruz.
Bugün Ankara, İstanbul ve Diyarbakır’da açtığı ofislerle Türkiye’nin dört bir köşesindeki binlerce lösemili yavruya yaşam köprüsü olan LÖSEV kalıcı projeleriyle de hızla bir dünya markası olma yolundadır. 64 ülkede 100’e yakın kanser ve lösemi kuruluşu ile hastaneleri tarafından tanınan LÖSEV hem Ankara’nın hem de Türkiye’nin gururudur.
Sağlık Bakanı siz olsaydınız hangi icraatları yapardınız?- Öncelikle bu ülkenin geleceği olan çocukların sağlığı için her türlü yatırımı yapar ve hiçbir fedakarlıktan kaçınmazdım. Ülkenin dört bir köşesine çok modern, sadece çocuklara hizmet eden çocuk hastaneleri ve zeka atölyeleri açardım.
Ülkemiz koşullarını en iyi kucaklayan neredeyse köylere kadar yaygınlaşmış olan sağlık ocağı sistemine sahip çıkardım, hatta onların gelişmesi için modernleştirirdim. Bu sayede koruyucu hekimliğe önem verir, hastalıklar ortaya çıkmadan önleyici tedbirleri alırdım.
Ülkemde 60 yaşını geçmiş, emekli olmuş, tüm ’gençlere’ sahip çıkardım, değer verirdim. Sadece belli yaşın üzerine hizmet eden, onları kuyruklarda bekletmeyen, değer veren düzenlemelere sahip ihtiyar delikanlı ve kızlar için ’Sağlıklı ve uzun yaşam hastaneleri ve uğraş merkezleri’ açardım.
Yine tıp fakültelerinin kaliteli ve iyi eğitim vermelerinden başlar tüm doktorlara, sağlık personeline sahip çıkardım. Onların bu yüce mesleklerine saygı duyar, onlarla yakınlaşarak, güven duyarak sorunlarını çözümlerdim. Tüm sağlık personelini 657 sayılı devlet memurları kapsamından çıkararak özel bir statüde çalışma ve maaş alma sistemine sokardım.
Çünkü sağlıkta insana, çalışana yatırım yaparsanız çok kısa sürede; ilaç tahlil-hastane giderlerinin yarı yarıya azaldığını görürsünüz. İnanmayan siyasilerle de bunu tartışmaya hazırım.
DÖRT YILDIR
SÖZ TUTULMUYORLösev’in bir hastane kurma projesi var. Hükümetten sadece arsa istemişsiniz arsa talebinize cevap verdiler mi?- LÖSEV, dünya çapında eşsiz bir projeyi hayata geçirmek istiyor: Lösemili Çocuklar Kenti. Burada çok modern bir hastanenin yanı sıra böyle bir hastanın iyileşebilmesi için gerekli olan otel, spor salonları, yüzme havuzu, apart evler, okul, kütüphane,
sinema, tiyatro gibi ek tesisler yer alacaktır. Ama en önemlisi de üç yıldır burada tedavi olacak olan lösemili ve kanserli çocuklar ile aileleri için uğraş atölyeleri ve organik tarım arazileri, evcil hayvan bahçeleri kurulacaktır.
Biz dört senedir bu kenti açmak için bir savaş veriyoruz. Devletten tek kuruş para istemiyoruz. Hatta yaratacağımız katma değer ve istihdamla devlete her ay yüzlerce milyar lira para vereceğiz.
Sadece uygun bir arsa talebimiz var. Arsamız verilir verilmez inşaat başlayacak ve 18 ayda bitecek.
Dört yıldır bu arsa, söz verilmesine karşın bir türlü bize tahsis edilmiyor. Ama ne yazık ki lösemili çocuklar uygun verici bulunmasına karşın yatak yokluğundan ölüyorlar. Gelişmiş ülkelerde bir çocuk bile bu sebeple ölse yer yerinden oynarken, Türkiye’de hem siyasilerin hem de basının sessiz kalmasına aklım yetmiyor. Halbuki arsamız 150 yataklı, lösemi ve kanser hastanesi, 50 yataklı kemik iliği nakil merkezi açılmış olsaydı hiç birisi ölmeyebilirdi.
Sokaklarda imza, internette tık kampanyası başlattık. Kısa sürede iki milyona yakın kişi destek verdi. Sayının beş milyona ulaşması hedeflendi.
Umuyoruz bürokrat ve siyasilerden oluşan yüce devletimiz bu işi bir an önce çözümler.
Halk bizi sahipleniyorKamuoyunun çalışmalarınıza ilgisi nasıl? Destek görüyor musunuz?- LÖSEV kamuoyu tarafından çok iyi tanınmış ve kucaklanmıştır. Yakın zamanda bir çocuk fuarında yaklaşık 10 bin anne arasında yapılan ankette LÖSEV en güvenilir ve en çok tanınan sivil toplum kuruluşu olarak tespit edilmiştir.
İnsanlar Lösev’in çalışmalarını yakından izliyorlar. Ne kadar dürüst, samimi ve çıkarsız çalıştığını görüyorlar. Vakfımıza gönüllü üye olarak lösemili yavrularımıza destek oluyorlar ve Lösev’e sahip çıkıyorlar. Bu anlamda LÖSEV arkasında bir holding, bir banka, tarikat ya da devlet kuruluşu olmayan neredeyse tek büyük Sivil Toplum Kuruluşudur ve gerçek halk tarafından sahiplenilmektedir.
Sivil kuruluşlar ülkeye yön verir
Ankara’daki sivil toplum kuruluşlarının çalışmalarını yeterli buluyor musunuz? Sivil toplum kuruluşlarına neler öneriyorsunuz?- Ankara’daki sivil toplum kuruluşlarının çalışmaları son zamanlarda büyük hız kazanmıştır. Zaten modern ve çağdaş toplumlarda halkın katılımıyla oluşan sivil kuruluşlar o ülkeye yön vermektedir. Ülkemizde de siyasilerle, bürokratlarla, askerlere el ele veren ve halk yararına doğru çalışmalar yapan sivil toplum kuruluşları bu ülkeyi
Atatürk’ün işaret ettiği çağdaş medeniyetler seviyesinin üzerine çıkaracaktır. Atatürk de, ilk aklına gelen kuruluş olan ’Yardım Sevenler Derneğini’ kurarak bu alanda öngörüsünü göstermiş ve fakir fukaraya sahip çıkmıştır. Sivil toplum kuruluşlarına nacizane önerilerim; bir an önce kurumsal yapılara kavuşmalarıdır. Aynı konularda ve alanlarda çalışan sivil toplum kuruluşlarının ’Ben’ benciliğini ve ’Tabela derneği veya vakfı’ kimliğini bırakarak bir an önce etkinleşmeleri gerekir.
İnsan kaynaklarını ve eksik teknik donanımlarını tamamlayarak günümüze ve geleceğe ait projeler oluşturan sivil toplum kuruluşlarının hızla büyüyeceğine ve ülke yönetiminde söz sahibi olacağına inanıyorum. Bir diğer mesajım da bu ülkede bu ülkenin insanlarıyla büyük paralar kazanan kişi ve kuruluşların yine "Hep bana hep ban" felsefelerini bırakarak, sosyal sorumluluklarını yerine getirmelerini rica ediyorum. Bakın o zaman çok daha huzurlu uyuyacaklardır.
Lösemili bir çocuğun ilacını alan bir patron veya kanserli çocuklar için yardım yapan bir kuruluş çok daha mutlu olacaktır. Ülkemizin en büyük sorunu ne yazık ki paylaşmamaktan kaynaklanan sosyal dengesizliktir. Çünkü iddia ediyoruz ki; ’Mutluluk paylaştıkça artacaktır.’