Oluşturulma Tarihi: Şubat 16, 2008 00:00
Geçtiğimiz haftalarda Ankara Hürriyet, çok önemli bir ’kent sorunu’nu sayfalarına taşıdı, tartışmaya açtı.
Türkiye’de bazı büyükşehir belediyeleri, kentlilere toplu ulaşım hizmetini 24 saat kesintisiz vermeyi ’görev’ kabul ederken, Ankara Büyükşehir Belediyesi ’Zarar ederim’ bahanesi ile bu uygulamadan kaçınıyordu. Üstelik AKP’li bakanlar bile "Bu hizmet verilmeli" derken..
Gece 23:00’ten sonra ulaşım açısından insanların ’kendi kaderine terk edildiği Başkent’ Ankara’da, önceki gün Sevgililer Günü’nü hep birlikte kutladık. Kimimiz bir çiçekle, kimimiz bir hediye ile.. Bazılarımız da benim gibi eşini dışarıda bir akşam yemeğine götürmeyi tercih etti..
Sevgililer Günü’nü, birbirinden güzel restoran ve işletmeleri ile sadece Çayyolu’nun değil, son dönemde bütün Ankara’nın akın ettiği Park Caddesi’nde, Lagos Restoran’da kutladık. Otomobilimiz olmasaydı, asla gidemeyeceğimiz ve gitsek bile evimize güven içinde dönemeyeceğimiz Lagos’ta..
’Geceleri yaşanamayan Başkent’i düşünürken, gözlerimiz tıklım tıklım olan salonda masalara takıldı. Konukların büyük bölümü sigara içiyordu, ancak restoranın havalandırma sisteminden olsa gerek, içeride yoğun bir duman ya da koku göremedik. Saatler boyu oturulan, eğlenilen, içki içilen, sosyalleşilen restoranın, sigara yasağı uygulamaya konulduktan sonra nasıl bir mekan olacağı geldi aklımıza ister istemez..
Artık içkili restoranlara gitmek, sadece sigara kullanmayan kişilerin ’hakkı’ olacak gibi.. Keşke imkan olsa da, bu tür mekanlara giden insanların yüzde kaçının sigara kullandığını bilebilseydik.
Sigara içmenin savunulacak bir tarafı elbette olamaz. Keşke, hiç icat edilmemiş olsaydı.
Ancak, tıpkı Ankara’nın ’zarar ederim’ bahanesi ile geceleri toplu ulaşımdan mahrum bırakılması gibi, içkili mekanların alacağı bir darbenin bahanesi ’sigara sağlığa zararlı’ olacaksa, biraz durup düşünmek gerekiyor sanki..
Çünkü hala geceleri toplu ulaşım hizmeti verilmemesinin gerçek nedeninin ’zarar etme’ mi, yoksa ’ben alkollü adam taşımam’ zihniyeti mi olduğu konusunda şüphelerimiz var.
Sosyalleşmenin her geçen gün daha da ’zora sokulduğu’ Ankara’da, herkesin Sevgililer Günü bir kez daha kutlu olsun..
Tuvalet adabı nerede başlar
GÖNÜLLÜ kent muhabirlerinden MS Hüseyin Atılkan, ’Bu kadar da olmaz’ başlığı vererek gönderdiği haberinde, büyük bir benzin istasyonu zincirinde tuvaletlere asılan ’kılavuz tablolara’ tepki gösteriyor.
Tablolar, tuvalette hijyenin sağlanması için nasıl hareket edilmesi gerektiğini anlatıyor. Bir başka deyişle, tuvaleti ’doğru’ kullanmayı öğretiyor.
MS Hüseyin Atılkan, tuvalet konusunda verilmek istenen bu ’mini eğitim’i, insanlarla alay etmek olarak algılamış ve "Biz bu kadar görgüsüz müyüz?" sorusunu yöneltmiş. Atılkan’ın haberine yorum yazan MS sabırküpü, MS Soner İnce ve MS pusu ise, Türkiye’de azımsamayacak sayıda bir kitlenin tuvalet adabı konusunda eksikliği olduğunu savunmuşlar.
Belki bu konuda Nasrettin Hoca gibi her iki görüşün sahiplerine ayrı ayrı, ’Sen de haklısın’ demek gerekiyor.
Ama gerçek o ki, özellikle ilköğretim okullarının önemli bir bölümünde öğrencilerin kullandıkları tuvaletlerin hali içler acısı..
Acaba ilköğretim okullarında çocuklarımıza tuvalet adabını ’ağaç yaşken’ yeterince verebilirsek, benzinlik tuvaletlerinde kocaman insanlara bunu resimlerle anlatmaya gerek kalır mıydı?
YORUMSUZ
SEVGİLİ MS Soner İnce’nin, ’Sevgiler Saygılar’ temennisi ile biten yorum-haberlerinin yanı sıra, zaman zaman başlık koymak dışında hiçbir not düşmediği, yani ’yorum yapmadığı’ paylaşımları da olur. İnce’nin bu hafta ankara.sendeyolla.com’a ’70 yıl önceki Türkiye ve Atam’ başlığını vererek gönderdiği fotoğrafı, biz de yorum yapmadan köşemize taşımak istedik.
Sevgiler, saygılar..