Ümit KOZAN/DHA
Oluşturulma Tarihi: Aralık 02, 2008 00:00
ORSİAD Başkanı Özcan Ülgener, yaşanan kriz her ne kadar ’küresel finansal mali kriz’ olarak tanımlansa da bu krizden en çok etkilenecek kesimin yine ’reel’ sektör olacağını söyledi. Krizin ilacının iyi yönetim olduğunun altını çizdi.
OSTİM Organize Sanayi Bölgesi Sanayici İşadamı ve Yöneticileri Derneği Başkanı (ORSİAD) Özcan Ülgener, yaşanan kriz her ne kadar ’küresel finansal mali kriz’ olarak tanımlansa da bu krizden en çok etkilenecek kesimin yine ’reel’ sektör olacağını söyledi. Ülgener, krizin ilacının iyi yönetim olduğunun altını çizdi.
OSTİM’in 5 bin işyeri ve 50 bini aşkın çalışanıyla Türkiye’nin yakından tanıdığı bir sanayi bölgesi olduğunu hatırlatan Ülgener, kriz söyleminin yeni olmasına karşın altı ay öncesinden ekonomik göstergelere göre kriz ikazlarının alındığını söyledi. Adı finansal kriz olmasına karşın bu krizden en çok etkilenecek olan kesimin yine reel sektör olduğunu vurgulayan Ülgener, "Finans sektörü her kriz döneminde olduğu gibi bir yerden yelkenlerini şişirir, verdiği kredileri geri çağırır. Daha kötüsü ağır koşullarda kredi verir. Tüm bu uygulamalar sonuçta en çok reel sektörün canını yakıyor. Bankacılık sektörünün bu dönemde sorumlu davranmasını biz de istiyoruz" diye konuştu.
Kriz OSTİM’i de salladı
OSTİM’de ki üretimde hissedilir derecede bir düşüş yaşandığını belirten Ülgener, meslek örgütleri ve dernek olarak sanayici ve işadamlarının krizden en az nasıl etkilenebileceği noktasında çalışmalara başladıklarını bildirdi. Özcan Ülgener, ORSİAD olarak OSTİM’de yaşanan krizi ve alınabilecek tedbir önerilerini şöyle açıkladı:
"Gelişmeleri net rakamlarla ortaya koymak şimdilik mümkün değil. Ancak bölgemiz üretimde çok yoğun olarak elektrik enerjisi kullanır. 2007 yılına göre enerji kullanımının 2008 yılbaşından bu yana düşme eğiliminde olduğunu biliyoruz. Tabi bunda yüksek oranda yapılan zamların da etkisi vardır. Bu arada istihdama katılanların sayısı artmadığı gibi, birçok iş yerinde işten çıkarmalar var. Bu durum taleplerin daralmasına bağlanıyor. İşçi çıkarma oranları yüzde 10 civarında. Ayrıca bölgedeki istihdam ofisine iş talebi ile başvuranlar çığ gibi arttı. Yaşananları tam olarak krize bağlamak ne kadar doğru olur? Belki böyle bir küresel kriz dalgası olmasa idi, kendi yapısal sorunlarımız yüzünden durgunluk yine yaşanacaktı. Tüm bunları önümüzdeki süreçte göreceğiz; çünkü süreç devam ediyor. Yani kriz varsa bunun etkisi 2009 yılının ilk 6 ayında daha iyi görülecektir.
İşçi çıkarmalar konusunda da farklı önlemler alınabilir. Kriz bahanesi ile işçi kıyımı yapılması birçok insanı mağdur edebilir. Devletin bu konuda denetim yapması gerekebilir.
Kamu’da israf önlenmeli
Öte yandan, gerek kurumlarda gerekse devlette israf önlenmeli. Kamuda daha çok tasarruf önlemi alınmalı. Kira artışları sınırlanmalı. Devlet gerektiğinde piyasaya müdahale etmeli. Esnaf toplumun geçim sıkıntısı çektiği bu dönemde daha düşük kárla satışa razı olmalı. Bankalar, finans sektörü kredileri geri çağırmamalı, kredi kaynaklarını üreten kesime makul faizlerle kullandırmalı. Kamu bankaları öncülüğünde borç erteleme ya da faiz indirimleri düşünülmeli. Tabi meslek odaları ile kamu kuruluşları KOBİ ve esnafa yönelik sürekli bilgilendirme yapmalılar. Sivil toplum örgütleri toplumu paniğe sürükleyecek söylemlerden kaçınmalı. Gerek iktidar partisi, gerekse muhalefet partileri siyasi menfaatleri ve kısır çekişmeleri bir kenara bırakıp, topluma ortak güven vermeli, moral aşılamalı. Firmalar yönetim zafiyeti göstermemeli. Daha rekabetçi olmak için eğitim ve danışmanlık hizmetlerini almaya devam etmeli.
Krizin ilacı iyi yönetimdir. İyi yönetim kavramı devlet kurumlarından, meslek örgütlerinden, sivil toplum kuruluşlarından, şirket yöneticisi ile aile bireylerine kadar uzuyor. Kriz yönetimine birlikte katılırsak en az zararla atlatırız, Türkiye’nin bu zor dönemleri atlatacak güçte olduğunu biliyoruz. İyi yönetim, biraz dikkat ve sabır küresel krizi fırsata dönüştürebilir."
Cankuyu kredisi artmalı
En başta ekonomi dünyasında da önerildiği gibi IMF kaynakları reel sektöre aktarılmalı. Piyasaya para enjekte edilmeli. Sanayicilere yönelik yeni teşvik sistemi tatmin edici olmalı. KOBİ kredileri aksatılmadan, yeni kaynaklarla desteklenerek sürmeli. Bu arada Sanayi ve Ticaret Bakanı Zafer Çağlayan’ın KOBİ’lere yönelik destekler konusundaki çabalarını takdir ediyoruz. Gerek KOSGEB aracılığı ile dağıtılacak olan ’cansuyu’ kredisi, gerekse TOBB girişimi ile verilecek krediler üreticilere nefes aldıracaktır. Ancak KOBİ sayısını ve ihtiyaçları dikkate alındığında bu kredilerin yeterli olmadığı görülüyor. Koşullar ağırlaştıkça daha güçlü desteklere ihtiyaç duyulacaktır.
Devlet mali sicil affı çıkarabilir. Sigorta primleri düşürülebilir. Yeni bir ’Anadolu yaklaşımı’ ile finansman sıkıntısı çeken borçlu KOBİ’lerin borçları yapılandırılabilir.