Kılıçdaroğlu: Suudi Konsolos kimden izin alıp gitti, hangi gerekçeyle gitti?

Güncelleme Tarihi:

Oluşturulma Tarihi: Ekim 23, 2018 16:12

Kılıçdaroğlu: Suudi Konsolos kimden izin alıp gitti, hangi gerekçeyle gitti?

Haberin Devamı

Kaan ULU/ANKARA, (DHA)- CUMHURİYET Halk Partisi (CHP) Genel Başkanı Kemal Kılıçdaroğlu, ''Ayın 16'sında Konsolos elini kolunu sallayarak uçağa binip Suudi Arabistan'a gidiyor. Konsolos Suudi Arabistan'a giderken niçin müdahale edilmedi? Hunharca işlenmiş bir cinayetin ya faili ya da tanığı neden serbest bırakıldı? 'Dokunulmazlığı var' diyorlar. Dokunulmazlığı yok. 1963 tarihli Konsolosluk İlişkileri Hakkında Viyana Sözleşmesi'nde açık ve net 41'inci maddede hüküm var, 'Konsolosluk memurlarının tutuklanmaları veya gözaltına alınmaları ancak ağır bir suç halinde veya yetkili adli makamın kararıyla olur' diye. Bir cinayet işlenmiş. Bundan daha ağır bir suç olur mu? Niye serbest bırakıyorsun? Kimden izin alıp gitti, hangi gerekçeyle gitti? Bu soruların cevabını biz bekliyoruz"' dedi.
CHP Lideri Kemal Kılıçdaroğlu, TBMM'de partisinin grup toplantısında konuştu. Gazeteci Cemal Kaşıkçı'nın Suudi Arabistan'ın İstanbul Başkonsolosluğu'nda öldürülmesiyle ilgili konuşan Kılıçdaroğlu, şunları söyledi:
"Cemal Kaşıkçı 2 Ekim Salı günü saat 13.14'te Suudi Arabistan'ın Başkonsolosluğu'na gidiyor ama gitmeden önce nişanlısına diyor ki, 'Eğer ben çıkmazsam sen Türk-Arap Medya Derneği'ne haber vereceksin. Sonra da AK Parti'nin Genel Başkan Yardımcısı Yasin Aktay'a da bilgi vereceksin' diyor. Aynı gün saat 16.40'ta yani 3,5 saat geçtikten sonra Kaşıkçı çıkmayınca nişanlısı iki yeri de arıyor, Levent Polis Karakolu da dahil olmak üzere ve 2 Ekim Salı günü normal olarak Cumhuriyet Başsavcılığı soruşturmayı başlatmış oluyor. Peki Yasin Aktay ne yapıyor? Yasin Aktay'ın sözleriyle aynen okuyorum: 'Kaşıkçı'nın nişanlısı Hatice Cengiz'in aramasından sonra, bizim İstihbaratı da, Emniyet güçlerimizi de, Sayın Cumhurbaşkanının ofisini de hemen hızlı bir şekilde bilgilendirdim. Yani Kaşıkçı'nın Başkonsolosluktan çıkmadığını hem İstihbarata hem Emniyete hem de Cumhurbaşkanlığına bildirdim' diyor. Ve kısa bir süre içerisinde bütün makamlar, olaydan haberdar oldular ve hemen gereken tedbirler alındı. Havaalanında kuş uçsa artık tespit edilecek bir noktaya, en azından kontrol edilecek bir noktaya kontrol sistemleri hemen sokulmuş oldu. Yani Kaşıkçı 16.40'ta çıkmadı. Nişanlısı telefon etti. Yasin Aktay herkese haber verdi. Öyle bir noktaya gelindi ki havaalanından kuş uçsa herkesin haberi olacak. 5 Ekim. Yine Kaşıkçı'dan bir haber yok. Ama dünya medyası yazıyor 'İçeride öldürüldü' diye. 5 Ekim. Prens Veliaht Selman Bloomberg'e açıklama yapıyor. Diyor ki; 'Türkiye'nin İstanbul'da Suudi Arabistan Başkonsolosluğu'nda arama yapmasına izin verilebilir.' Yani diyor ki 'Ey Türkiye'deki iktidar sahipleri, eğer siz bizim Konsolosluğumuzu aramak istiyorsunuz buyrun gelin, arayın.' Bunu 5 Ekim'de diyor. Peki arama ne zaman oluyor? 5 gün sonra, yani 10 Ekim'de."
'SEN İKTİDAR MAKAMINDASIN, ÜLKEYİ YÖNETİYORSUN'
Konuşmasına, Cemal Kaşıkçı cinayetiyle ilgili sorular sorarak devam eden ve "Birinci sorum Erdoğan'a" diyen CHP Lideri, şunları kaydetti:
''Neden 5 gün beklediniz? Kim size talimat verdi 5 gün bekleyin diye? Veliaht Prens diyor ki '5 Ekim'de arama yapılabilir' ama siz aramayı 10 gün sonra yapıyorsunuz. Yani 15 Ekim'de yapıyorsunuz. Neden ve hangi sebeple 10 gün beklendi? Milletimin vicdanına da soruyorum. Bunun cevabını bekliyoruz. İkinci sorum: Konsolosluğun konutunda da arama yapılacak. Ne zaman? 16 Ekim'de. 15 Ekim'de Konsoloslukta, 16 Ekim'de Konsolosun evinde. Şu garip işe bakın. Ayın 16'sında Konsolos elini kolunu sallayarak uçağa binip Suudi Arabistan'a gidiyor. Konsolos Suudi Arabistan'a giderken niçin müdahale edilmedi? Hunharca işlenmiş bir cinayetin ya faaili ya da tanığı. Neden serbest bırakıldı? Dokunulmazlığı var diyorlar. Dokunulmazlığı yok. Niye dokunulmazlığı yok? 1963 tarihli Konsolosluk İlişkileri Hakkında Viyana Sözleşmesi'nde açık ve net, 41'inci maddede hüküm var: 'Konsolosluk memurlarının tutuklanmaları veya gözaltına alınmaları ancak ağır bir suç halinde veya yetkili adli makamın kararıyla olur' diye. Bir cinayet işlenmiş. Bundan daha ağır bir suç olur mu? Niye serbest bırakıyorsun? Kimden izin alıp gitti, hangi gerekçeyle gitti? Bu soruların cevabını biz bekliyoruz. Sen iktidar makamındasın, ülkeyi yönetiyorsun. Ülkeyi haysiyet içerisinde yöneteceksin. Türkiye'nin itibarını ve onurunu koruyarak yöneteceksin.17 Ekim'de onların Başdanışmanı açıklama yapıyor. Diyor ki; 'Erdoğan Kraliyet Ailesi'ne dostluğunu gösterip, olayı fazla deşelemeden aksine iyi niyetli adımlar atarak Kral Selman'a yardımcı oluyor.' Ortada cinayet işlenmiş. Masum bir insan öldürülmüş. Nasıl oluyor da siz olayı deşelemeden bir şeyler yapmaya çalışıyorsunuz? Suçluluklarını açık bir şekilde ifade ediyorlar. "
'TÜRKİYE CUMHURİYETİ BU KONUMA SOKULAMAZ'
Cemal Kaşıkçı'yı öldürenlerin ellerini kollarını sallayarak Türkiye'den gittiğini belirten Kılıçdaroğlu şöyle devam etti:
''Cemal Kaşıkçı'yı öldürmek amacıyla Suudi Arabistan'dan ekip geliyor. Konsolosluğa yerleşiyor. Cemal Kaşıkçı Konsolosluğa geldiği zaman öldürülüyor. Dünya medyasına yansıyor. Herkes öldürüldüğü konusunda artık görüş birliği içinde. Peki ne oluyor arkadan? Öldürenlerin tamamı elini kolunu sallayarak Türkiye'den ayrılıyor. Diyor ki 'Cinayeti işledikleri düşünülen 15 kişilik timden 13 kişi 18.30 ve 22.45 saatlerinde kalkan özel jetlerle, 2 kişi ise gece yarısından sonra kalkan tarifeli uçakla Suudi Arabistan'a gitti' diyor. Katiller herkesin gözünün önünde, iktidar sahiplerinin gözünün önünde Türkiye'den özel uçaklarla ve normal uçaklara binerek ayrılıyorlar. Ne diyordu Yasin Aktay BBC'ye yaptığı açıklamada; 'Kısa bir süre içerisinde bütün makamlar olaydan haberdar oldular ve hemen gereken tedbirler alındı. Havaalanında kuş uçsa artık tespit edilecek bir noktaya gelindi.' Kuş değil katiller uçtu. Bu şu anlama geliyor; Onurlu, haysiyetli Türkiye Cumhuriyeti Devleti bir çadır devleti durumuna dönmüş durumda. 'Gidin' diyorlar 'Türkiye'de cinayet işleyebilirsiniz, insan öldürebilirsiniz, kimse size dokunmaz.' Bugün diyor ki Beyefendi 'Cinayet Türkiye'de işlendi, İstanbul'da işlendi, failler Türkiye'de yargılansın.' Beyefendi onlar senin gözünün önünde ve senin himayende yurt dışına çıktılar. Elini kolunu sallayarak gidiyorlarsa, herkesin bildiği bir odayı görüp, kendilerine sunulan özel bilgileri de bilip gönderiyorlarsa, cinayetin tanığı ve ortağıdırlar. Türkiye Cumhuriyeti bu konuma sokulamaz. Sorduğum sorulara cevap istiyorum 81 milyonun vicdanı adına. İşin ucunda para olunca mı bütün bunlar oluyor acaba? Memleketi ne hale getirdiler, para yüzünden katilleri serbest bıraktılar. Para gelirse biz idare edeceğiz diye. Bu Türkiye Cumhuriyet Devleti'nin onuruyla, haysiyetiyle ve şerefiyle oynamaktır. Bunların hiçbirisinin yatacak yerleri yoktur."
'ÜNİVERSİTELER BİLGİ ÜRETEMEZ HALE GELDİLER'
Kılıçdaroğlu, konuşmasını gündemdeki diğer konularla ilgili değerlendirmeler yaparak sürdürdü. Türk üniversitelerinden ilk 500 arasına giren okul bulunmadığını hatırlatan Kılıçdaroğlu, şunları söyledi:
''Üniversiteler bizim göz bebeğimiz. Dünyanın bütün ülkelerinde üniversiteler o ülkenin onuru ve gururudur. Üniversiteler bilgi üretir ve üniversitelerde her türlü düşünce özgürce dile getirilir. 2'nci Dünya Harbi'nden sonra Almanya yerle bir edilmiştir. Amerikalı general döner ve Alman generale şunu söyler: 'Almanya'da taş taş üstünde kalmadı. Siz artık belinizi doğrultamazsınız. Alman general Amerikalı generale tarihi bir cevap verir: 'Almanya'da taş taş üstünde kalmadı. Milyonlarca insan öldü. Ama bir şeyi sakın unutmayın. Almanya'nın üniversiteleri ayakta. Ve Almanya bugün dünyanın sayılı ülkelerinden birisi haline geldi. Çünkü üniversiteleri bilgi ürettiği için. Tek adam rejiminde üniversiteler bilgi üretemez hale geldiler. Devleti yönetenlerin yalan söylemeye hakkı yoktur. Devleti yönetenler namuslarıyla, iffetleriyle milletin karşısına çıkmalılar. 13 Ekim'de 'Türk üniversitelerinin tarihlerinin en özgür, en bağımsız, en güçlü dönemlerini yaşadıklarını gayet iyi biliyoruz' diyor. Tam mizah konusu. Zaytung haberi değil bu. Bu Erdoğan'ın söylediği söz. Ama 19 Ekim'de bu kez başka bir şey söylüyor, 'Nasıl oluyor da dünyanın en büyük 500 üniversitesi arasında bir tek Türk üniversitesi yer almaz?' diyor. Beyefendi siz hâlâ kandırılıyorsunuz farkında mısınız? FETÖ kandırdı, PKK kandırdı, herkes kandırdı. Keşke bir şeyi yanlış yapsan. Yaptığın her şey yanlıştı zaten.''
'ÜNİVERSİTELERİ NE HALE GETİRDİĞİNİ BİLİYOR MU?'
Cumhurbaşkanı Erdoğan'a Türk üniversitelerinin konum ve sorunlarıyla ilgili 13 sayfalık bir rapor tavsiye eden Kılıçdaroğlu, şöyle dedi:
''Bu raporu Bilim Akademisi düzenliyor. 2017/2018 Akademik Özgürlükler Raporu, 13 sayfa. Alsın bu raporu okusun. Bu raporu düzenleyenlerin hiçbirisi herhangi bir partinin adamı değil. Bütün hayatlarını bilime adamış insanlar. Üniversitelerin içinde bulunduğu tabloyu en net şekilde ortaya koyan raporlardan birisidir bu. Hiçbir siyasal yönü olmadığı için gerçek durumu Erdoğan öğrenmek istiyorsa üniversiteleri hangi hale getirdiğine baksın. Üniversitelerin mali, bilimsel ve kurumsal olarak özerk olmaları gerekir. Öyle olması lazım. Yasası böyle. Bu konuda Avrupa Üniversiteler Birliği 2010 yılından beri ölçümler yapmakta ve raporlar yayınlamaktadır. Türkiye maalesef bunların sonuncusu olarak 2017 yılında bu değerlendirmelerin dışında tutulmuştur. Erdoğan daha yeni fark ediyor. Çünkü bilim nedir, üniversite nedir, onları bilmiyor. Yine bu raporda çok açık bir şekilde şu söyleniyor: 'OHAL mağduru akademisyenler var. Görevlerine son vermişler. OHAL Komisyonu'na bu akademisyen başvuruyor.OHAL Komisyonu karar alıyor ve 'Hiçbir suçu yoktur' diyor, 'görevine iade edilsin' diyor. Ama ne yapıyorlar? Görevine iade etmiyorlar. Ankara, İstanbul, İzmir dışındaki bir üniversiteye gönderiyorlar. Ve bu raporda diyor ki 'Bizim Ceza Kanunu'ndaki sürgün cezası, 1965 yılında kaldırıldı. Ama bugün hiçbir günahı olmayan ve OHAL Komisyonu tarafından tescil edilen akademisyen sürgüne tabi tutuluyor. Bunu acaba Erdoğan biliyor mu? Üniversiteleri ne hale getirdiğini biliyor mu? Onun özlediği üniversiteler ve göreve getirdiği hocalardan birisi, Rektör Yardımcısı şöyle diyor, 'Ben daha çok cahil ve okumamış tahsilsiz kesimin ferasetine güveniyorum bu ülkede' diyor. Yani, 'Ülkeyi ayakta tutacak olanlar okumamış hatta ilkokul bile okumamış, cahil halktır. Okuma oranı arttıkça Türkiye'de olayları tahlil kabiliyeti azalıyor. Okuma oranı arttıkça beni afakanlar basıyor. Ben her zaman cahil halkın ferasetine güveniyorum.' Erdoğan'ın üniversitesinin Rektör Yardımcısı bunu söylüyor. Bu üniversite dünyada saygınlığı olan bir üniversite olabilir mi? Bu cahil adam, okumuş ama cahil. Miyonlarca kişinin çocuğu okula gidiyor bir şeyler öğrenmek için. 'Okula göndermeyin' diyor. Sen niye gittin? Şu kafaya bakın. Ve bu kafa üniversitelerin yönetimine getiriliyor. Sonra bu kafa YÖK Denetleme Kurulu üyeliğine getiriliyor. Bugün cezaevlerinde akademisyenler varsa, pasaportuna el konulan akademisyenler varsa sen dünyanın hangi ülkesinde 'Benim ülkemde üniversiteler özerktir?' diyeceksin.''
'TÜRKİYE YÖNETİLMİYOR, SAVRULUYOR'
Partisinin eski milletvekili ve gazeteci Eren Erdem'in neden hapiste olduğunu da soran CHP Lideri Kemal Kılıçdaroğlu, ''Hem gazeteci hem eski milletvekili. Aynı davada 12 kişi yargılanıyor. Ama tutuklu olan sadece Eren Erdem. Osman Kavala neden hapiste? İddianamesi yok. Neden hapiste, kimse bilmiyor. Trump'ın mı telefon etmesi lazım. Avukatlar hapiste. 3'üncü havalimanında hak arayan işçiler hapiste. Yeni havaalanının CEO'su işçilerden özür diliyor, 'Onlar haklıdır' diyor. Ama işçiler hapiste. Çünkü hak aradıkları için. Hak arayan insanların hapiste olduğu bir ülkede demokrasi var diyebilir misiniz? Avukatlar, gazeteciler, barış akademisyenleri hapiste. Ve biz üniversitelerde özgürlükten söz edeceğiz ve millette bize inanacak. Türkiye yönetilmiyor. Türkiye savruluyor. Ben bütün arkadaşlarımın nereye giderlerse şu sözleri tekrar etmelerini istiyorum: 'AK Parti iktidarı yoksulluk demektir. AK Parti iktidarı pahalılık demektir. AK Parti iktidarı işsizlik, israf demektir. Tefeciye hizmet etmek demektir.' Bunu her yerde anlatacaksınız. Bu bizim temel görevimizidir" sözleriyle konuşmasını tamamladı.

Haberle ilgili daha fazlası:

BAKMADAN GEÇME!