İstanbul’a Son Tren’i Tayca’ya çevirdi

Güncelleme Tarihi:

İstanbul’a Son Tren’i Tayca’ya çevirdi
Oluşturulma Tarihi: Mart 27, 2021 01:03

Ünlü yazar Ayşe Kulin’in ‘İstanbul’a Son Tren’ adlı kitabının Tayca çevirisini yapan Tayland’ın Ankara Büyükelçiliği Misyon Şefi(DCM) Charkrienorrathip Sevikul, hem yazarlık ve çeviri serüvenini hem de çocukluğunun geçtiği Ankara’yı anlattı. İşte 5 soruda Charkrienorrathip Sevikul ile sohbetimiz.

Haberin Devamı

1)Sizin iyi bir okur ve aynı zamanda da yazar olduğunuz biliniyor. Bu özellikleriniz aileden mi geliyor?

Rahmetli babam hem diplomat hem de aynı zamanda yazardı. Annem de kurgu dışı yazılar yazardı. Bu yüzden kitaplar hayatımda her zaman çok önemli bir yere sahiptir. Ben de yazar olmaya daha doğrusu yazılar yazmaya heves eden biri olarak büyüdüm.

İstanbul’a Son Tren’i Tayca’ya çevirdi


2)Peki ya çeviri...

Kurgu olmayan bir dizi kitabı zaten çeviriyordum ve bunlardan en önemlisi de Prof. Dr. Norman Stone’un ‘Türkiye: Kısa bir hikaye’ adlı kitabını Tayca’dan İngilizce’ye çevirmiş olmamdır. Bunun dışında babamın kitaplarını ve diğer bazı hikâyeleri de yine Tayca’dan İngilizce’ye çevirdim, fakat yabancı romanlar arasında Tayca’ya çevirdiğim ilk romanın Ayşe Kulin’in ‘İstanbul’a Son Tren(Nefes Nefese)’ adlı kitabı olduğunu söyleyebilirim.

İstanbul’a Son Tren’i Tayca’ya çevirdi


3)Çevirisini yaptığınız bu kitabı veya Ayşe Kulin’in başka bir kitabını daha önce okudunuz mu?

Türkiye’de bulunduğum süre boyunca Ayşe Kulin’i kesinlikle duydum, ancak bu çalışmadan önce kitaplarını okuma şansım olmadığını itiraf etmeliyim. ‘İstanbul’a Son Tren’, Ayşe Kulin’in okuduğum ilk kitabı olabilir, fakat kesinlikle son olmayacak. Şu anda kendisinin İngilizce’ye çevrilen tüm kitaplarına sahip olduğumu gururla söyleyebilirim ve hepsini de en kısa zamanda okumaya can atıyorum. Ayrıca Sabahattin Ali, Yaşar Kemal, Elif Şafak, Ahmet Ümit, İskender Pala gibi diğer Türk yazarların eserlerini de aldım. Dolayısıyla kitaplığımda kendi çapımda bir Türkçe köşesi kuruyorum.

Haberin Devamı

4)Kitabı en ince ayrıntısına kadar okudunuz. Sizi en çok etkileyen detaylar nelerdi?

Beni en çok etkileyen şey, Ayşe Kulin’in, Yahudi halkının II. Dünya Savaşı sırasında yaşadığı ıstıraplı dönemler kadar ağır, üzücü ve yürek burkan bir konu etrafında yine son derece ustaca bir şekilde, tatlı bir aşk hikâyesini örmesi ve onu geliştirmesiydi. Hikâye çok güzel yazılmış ve tüm karakterler dikkat çekici ve akılda kalıcı şekilde işlenmiş. Görünüşe bakılırsa, Müslüman bir kızla Yahudi bir oğlan arasında geçen nefis bir aşk hikâyesi var ama gerçekte bundan çok daha derin bir konu yatıyor. Kitap bir aileyi birbirine bağlayan karmaşık bağlardan, eski neslin muhafazakârlığı ile genç nesillerin liberalizmi arasındaki farklı görüşlerin neden olduğu, toplumda gerginlik yaratan değişiklikleri anlatırken aynı zamanda Türkiye’deki güç sahibi kesimin ülkenin bütünlüğünü ve Türk halkının güvenliğini korumak için ellerinden geleni yapmalarını çok güzel bir şekilde anlatıyor.

İstanbul’a Son Tren’i Tayca’ya çevirdi


5)Yaklaşık son dört yıldır Ankara’da çalışıyorsunuz, ama çocukluğunuzun bir dönemini de yine Ankara’da geçirdiniz. Geçmişten bugüne Ankara’da neler değişmiş, bu kent sizin için ne anlam ifade ediyor?

Evet, babam 1986-1990 yılları arasında Ankara’daki Tayland Kraliyet Büyükelçiliği’nde görevliydi ve ben de bu nedenle 10-14 yaşlarım arasında burada yaşadım. 31 yıl sonra(2017’de) Ankara’ya döndüğümde ise Ankara’nın çok değiştiğini gördüm. Daha modern binalar inşa edilmiş ve şehir çok daha hareketli hale gelmiş. Ben gençken, Atakule daha ilk defa açılmıştı ve şehrin tek en yüksek binası oydu. Cinnah Caddesi ise iki yönlü bir caddeydi. 30 yıl öncesinden hâlâ iletişim halinde olduğum Türk arkadaşlarım var. Sokaklarda birlikte futbol oynardık, meybuz yemek gibi o günün basit zevklerini beraber yaşardık. Ancak tüm değişikliklere rağmen Ankara’nın özellikle Tunalı, Kızılay ve Ulus bölgeleri olmak üzere eski günlerinin cazibesini hâlâ koruduğunu düşünüyorum. Hâlâ tüm bu yerlerin yanı sıra çeşitli parklara dair güzel anılarım var. Türk halkı ise hâlâ her zamanki gibi nazik ve arkadaş canlısı. Ankara benim için her zaman kalbimde kesinlikle çok önemli ve özel bir yere sahip olacak. Diplomatlar, çalıştıkları bir ülkenin ikinci evleri gibi hissettirdiğini söylediklerinde, ben bunun özellikle Ankara ve Türkiye için geçerli olduğunu düşünüyorum. Hayatımın toplam sekiz yılını burada geçirdim ve Ankara’da çalışma ve ülkelerimiz arasındaki ilişkileri geliştirmeye çalışma şansına sahip olduğum için kendimi çok ayrıcalıklı hissediyorum. Görevim bitip, buradan ayrıldığımda dahi Türkiye her zaman benim bir parçam olarak kalacak.

Haberle ilgili daha fazlası:

BAKMADAN GEÇME!