Güncelleme Tarihi:
Katıldığı uluslararası yarışmalarda 10 yılda 160’ın üzerinde ödül alan Gürsu’nun son geliştirdiği acil durum çadırı da yakın zamanda AB’nin en önemli ve kapsamlı tasarım yarışmaları arasında yer alan “A’ Design Award”da ödül aldı ama, henüz bu projeyle de Türkiye’de ilgilenen çıkmamış. Buna karşın Alaska Hükümeti’nin projeyi duyarak kendisinden istediğini belirten Gürsu, “Bu ülkenin çok ihtiyacı var buna, bunun için yaptım geçen sene. Ödül aldı, dünyada tanınıyor ama Türkiye’de ilgilenen yok. Biz toplum olarak, yeni şeylere karşıyız. İcat çıkaranı sevmiyoruz. İş çıkardın deniyor, hani var ya icat çıkmış oluyor” diyor.
Bu kadar ödül ne anlama geliyor. Dünyada tasarım alanında sizin kadar ödül alan başka bi topluluk var mı?
Bunların hepsi sürdürülebilirlik ve istikrar göstergesi. Batı dünyasının en önem verdiği şey, sürdürülebilirlik ve istikrar. Bir kere kazanmak değil, sürekli olarak belli bir çizginin üstünde kalite sergilemek anlamına geliyor. Dünyada da bu kalitede hizmet üreten ve başarı çizgisini yakalayan dört, beş şirket var.
Ödüllere layık görülen tasarımlarınız hayatımıza dokunacak mı? Bunlar üretime dönüşüyor mu?
Sanayinin bizden talep ettiği hizmetler üretildiği için bunlar hayatımıza dokunuyor. Bu sene en yakın örnek, German Design Award’da üç ödül aldık. Bunlardan bir tanesi “winner” dediğimiz ödülü aldı. Bilimsel ve teknik bir ölçüm cihazı, bir Ankara firması için yapıldı. Bir hastane yatağı ödül aldı. Bir de Sasa için yaptık, bu pet şişelerde sıkıntı var biliyorsunuz, onların yerine camla plastiğin arasında bir malzeme var. Onun ambalaj kullanımına yönelik bir tasarım yapmıştık, o da ödül adı.
KEŞFEDİLMEYİ BEKLİYORUZ
Orman yangınlarının toprakla söndürülmesine yönelik bir projeniz vardı, ‘Fire Knight’ (Ateş Şövalyesi) adında. Dönemin Cumhurbaşkanı Abdullah Gül bu projeyle ilgilenmişti. Onun dışında bu ürettiğiniz tasarımlarla ilgili, özellikle çevreye yönelik olanlara ilişkin, herhangi bir yetkili, mesela Çevre Bakanlığı’ndan yetkililer, gelip de “Siz burada ne yapıyorsunuz, gelin birlikte çalışalım” dedi mi?
Keşke, hâlâ bekliyoruz.
Çevre Bakanlığı’na ne kadar uzaklıktasınız?
Ölçmedim ama sanıyorum 3-4 kilometre. Biz ama hâlâ keşfedilmeyi bekliyoruz.
Tasarım hayatımızın her alanında. Şehirler de aslında uzun vadede iyi ya da kötü birer tasarım ürünü. Hep denir ya, “Da Vinci mezarından kalksa Floransa’daki evini zorlanmadan bulur” diye, bizde durum biraz daha farklı, biz şehirlerimizi her gün yeniden mi tasarlıyoruz, yoksa kentlerde işin tasarım kısmını atlıyor muyuz?
Ürünler kültür yarattığı gibi, kültür de ürünlereşek katma değere dönüşebilir. Türkiye’nin farklı coğrafi bölgelerinde farklı mimari yapılar vardır. Karadeniz evi, Urfa evine benzemez. Bunlara sahip çıkmıyoruz, hemen böyle bir yüksek yapı. Halbuki siz deprem kuşağındasınız, artı enerji ithal, çimento ithal, demir ithal, yüksek yapı yapmaya çalışıyorsunuz. Bu paraları alt yapıya harcayıp daha sağlıklı, daha bize yönelik yaşam tarzını sürdürebiliriz.
TEK BAŞINA ESTETİK DURABİLİR AMA...
Bir tasarımcı olarak kent mobilyalarını nasıl görüyorsunuz?
Ürün tek başına çok estetik olabilir, çok da değerli olabilir. Çok ödüllü, ünlü bir tasarımcının bir ürününü getirir bir yere koyarsınız, berbat olur. O imgenin, geri planda kurduğu bir ilişki var. Şunu sorabilirsiniz, “Hocanın da anlamadığı birşey yok”. Ben kent mobilyası üzerine doktora yaptım. Bu yüzden rahat konuşabiliyorum. Daha katılımlı olmamız lazım, hepimiz bu kentte yaşıyoruz. Kent mobilyalarının veya kentlerin alanlarının nasıl değerlendirileceği belediye başkanlarının keyfine bırakılmamalı. Çok zevkli de olabilir, çok zevksiz de olabilir. Ama siz oy verirken, adamın zevkine oy vermiyorsunuz. Bakıyorsunuz Avrupa’nın veya dünyanın pek çok kentinden panoramik görüntüler var. Para harcanmış, yapılmış, kent kimliğiyle hiçbir alakası yok. Bugün Londra’da bir çöp tenekesini bile kafanıza göre koyamazsınız. Estetik kurul vardır, farklı kesimlerden. Bir ürünün sonsuz zeminde gördüğü esintiyle, o dokunun içindeki esintisi çok farklı olabilir.
GERİ DÖNÜŞÜMDE EĞİTİM ŞART
Gelişmiş toplumlar, geri dönüşümün farkına çoktan vardı ve şehirlerde ayrıştırmaya daha evdeki çöpten başlayan ve düzgün işleyen bir sistem var. Ancak, bizde henüz sokak ve caddelerimizde dahi yeterli sayıda geri dönüşüm kutusu yok. Bunu niye yapamıyoruz?
Koyduramazsınız çünkü, cadde sokakta yer yok. Onu ortaya koyuyorlar. Zaten konduğu yer itibariyle halkla barışmıyor. Bunun çok daha iyi planlanması lazım. Düşünsenize, Ankara’nın saygın bir semtinde oturuyorsunuz, karşıdan karşıya geçme probleminiz var, yaşlısınız. Camını, geri dönüşüm kutusuna atacak adamı bile, bunu atamayacak hale getiriyor sistem. Çöpünüzü kaynağında ayrıştırmak en mantıklısı. Bu konuda almamız gereken epey mesafe var. Eğitim olarak hayatımıza girmeli. Artık bu jenerasyonu dönüştüremezsiniz. Ama, bir sonraki jenerasyonu şu anda belli aşamalarda eğiterek dönüştürebilirsiniz. Adam, eğitimle dönüştürmeye alışacak. Yoksa siz 40 yaşındaki adama, ancak “senin çöpüne para veriyorum” derseniz, o zaman herkes birbirinin çöpünü çalmaya başlar.
ESKİ KÖYE YENİ ADET GETİRME!
Aile büyükleriniz, küçükken size de “İcat çıkarma” der miydi?
Derdi, bizde hatta şöyleydi. Babaannemin lafı vardı, “Akşam akşam icat çıkarma diye”... Aile, topluca oturur yemek yer. Ben sofrada, “şunu şöyle yapsak, bunu böyle yapsak” dediğimde, fırça yerdim, “Akşam akşam icat çıkarma” diye... Ben şöyle düşünürdüm. İcat güneş batmadan yapılır, akşam çıkarsa kızıyorlar diye... Biz aslında toplumsal olarak yeni şeylere karşıyızdır. “Eski köye yeni adet getirmek”, “Elin adamı yapmış sen ondan daha mı iyi biliyorsun” şeklinde. Bizde kadercilik var.
HİÇ BİR BAŞARI CEZASIZ KALMAZ
Endüstriyel tasarımcılar ikiye bölünmüş durumda. Sizi eleştirenler de var, yere göğe sığdıramayanlar da. Sosyal medyada yapılan eleştirilerden birinde, “Ellisinden sonra Star Wars seyredip oradaki aletlerin aynısını tasarladım diye ortaya çıkar” ifadesi var. Star Wars’u seyrettiniz mi?
Bizim Volitan’ı Starwars’daki X-ship dedikleri birşey var ona benzetiyorlar.
Şöyle söyleyeyim, siz değer yaratıyorsunuz, adam yaratamıyor. Değer yaratabilmek için de değer yaratana saldırıyor. Bizde hep şu alışkanlık var, birşeyi birşeye benzetmek zorundayızdır. Mesela, pet şişelerle, atıklarla yaptığım ürünlere, ‘üç beş plastik atığın orasına burasına delik açıp, abuk sabuk şeyler yapıyor’ diye yazanlar da var. Ben dünyada üç tane farklı çaydanlık tasarımıyla ödül alan tek insanım. Adam, ‘Bir tane düzgün çaydanlığı bile yok’ diyor. O yıl, Amerika’da sen enerji koruma ödülü almışsın, Avrupa’da ödül almışsın başka bir çaydanlıkla, adam ‘bir tane düzgün çaydanlık yapsın da göreyim’ diyor. Bu okulun en üst düzey yöneticilerinden yüzüme söylendi, “Hiç bir başarı cezasız kalmaz” diye... Siz sürekli birşeyler yaptığınızda, birilerinin birşeyler yapmadığını da göstermiş oluyorsunuz. Sadece bu bile rahatsız ediyor insanları. Hepimiz 2. küme takımı olsak, ama aranızdan biri bu Celtic’i önümüzdeki sene de Borissia Dortmund’u yenerse ötekiler, siz neden yenemiyorsunuz, bak bu yeniyor dendiği anda siz o adama gıcık oluyorsunuz. Biz toplum olarak, yeni şeylere karşıyız. İcat çıkaranı sevmiyoruz. İş çıkardın deniyor, hani var ya icat çıkmış oluyor.”
İSPARK, BİZİ ABD'DEN DUYMUŞ
Elektrikli araçların şarj edilmesi için bir sistem yarattık. Bir sürü de ödül aldı. Yine de ilgilenilmedi. Neden sonra İSPARK bizi aradı, bunu ABD’de görmüşler çok beğenmişler, sonra bir bakmışlar Türk yapımı. Sonra temas kuruldu. Siz bu ülkede bu hizmeti üretiyorsunuz, haber değeriniz yok. ABD’de bu yayınlanıyor, bir anda ilgi görüyorsunuz. Trajikomik de demek istemiyorum ama, herhalde bizim ülkemizin gündemi çok yoğun sıra buralara gelmiyor.
TÜRKİYE'DEKİ MÜLTECİLER İÇİN YAPTIM ALASKA İSTEDİ
Sanayinin talebi dışında, müşterisi olmayan, benim dünyada ihtiyaç olarak gördüğüm, ‘insanlığın buna ihtiyacı var’ dediğim, günümüzün önemli sorunlarına değinen birtakım çözümlerimiz var. Bunlarla da ödül alıyoruz. Mesela, göçmen sorunlarına yönelik hızlı barınmayla ilgili bir çözüm ürettik.
“Tentative” adını verdiğimiz ürün, afet sonrası alanlarda ve mülteci kamplarında kullanılmak üzere, bir acil durum çadırı olarak tasarlandı. Bir konteyner üzerinde, tek seferde 24 adet taşınabilen portatif çadır, dört kişilik ailenin bir arada kalabileceği temel eşyaları içinde barındırıyor. Isı kaybını önlemek amacıyla yerden yükseltilen çadır, kullanılan malzemeler sayesinde artırılmış yalıtım da sağlıyor. “Parabosol” su arıtma sistemi ise kirli suyu arıtarak içme suyuna dönüştürmek amacıyla tasarlandı. Bu ülkenin çok ihtiyacı var buna, bunun için yaptım geçen sene. Ödül aldı, dünyada tanınıyor ama Türkiye’de ilgilenen yok. Alaska hükümeti duymuş, bizden istedi, gelin burada üretin diye. Türkiye ilgilenmiyor.