Rüya YELSAL
Oluşturulma Tarihi: Eylül 22, 2009 00:00
Temeli milattan önceye dayanan Hitit Uygarlığı, Türkiye ile İtalya liderliğindeki ‘KaleidoscopEurope’ projesi ile yeniden hayat buluyor. Yaklaşık üç yıllık bir çalışma ile Hitit çalgıları, bin 700 yıl sonra ‘Hattuşa Orkestrası’ ile yeniden sese kavuşacak.
AVRUPA Birliği’nin ‘Kültür Köprüleri’ (Cultural Bridges) programı kapsamındaki ‘KaleidoscopEurope’ projesi ile Avrupa ile Türkiye arasındaki ilişkilerin güçlendirilmesi amaçlanıyor. Bu kapsamda Türkiye’nin yanı sıra İtalya, Portekiz ve Macaristan’da çok sayıda sergi, atölye çalışması ve performans düzenlenecek. Projenin önemli bir parçası olan Hattuşa Orkestrası ise binlerce yıl önce yaşayan köklü bir kültüre ışık tutacak. Hattuşa Orkestrası’nı fikir sahibi Müzikolog Oğuz Elbaş, TOBAV Genel Sekreteri Meltem Keskin, Başkent Üniversitesi Müzik ve Sahne Sanatları Bölümü Öğretim Üyesi Okan Murat Öztürk ve İtalyan Kültür Merkezi Kültür Ataşesi Angela Tangianu ile konuştuk.
Gelişim sürecinden biraz bahseder misiniz?
Oğuz Elbaş: Bu, yaklaşık iki yıllık bir proje. Neler yaşadık, neler.
Angela Tangianu: 2007’de proje çağrısı yapıldığında başvurduk. Projemizde atölye çalışmaları, konser gibi yedi etkinlik var.
Bu proje ile Avrupa Birliği ve Türkiye ne kazandı?
A.T.: İnsanlar beraber çalışmak için ülkelerinden geliyor. Bu kadar farklı ülkeden insan bir arada çalışmak ve ortaya somut bir şeyler koymak durumunda. Otomatik olarak projede bunu yapıyoruz. İkincisi üniversite öğrencilerine adanmış projeler var. Öğrencilere o projeyle ilgili yıl boyuna yayılmış bir çalışma yaptırılıyor. Bu sayede gençlerde bağı kuvvetlendirmek amaçlanıyor. Özetle atölye çalışmasının önemi projelerde devamlılık, farklı ülkelerin bağ kurması ve bu bağın proje sonrasında da devam edebilmesidir.
Kültür Başkenti Anadolu
Neden Hititler?
O.E.: Hititler’i anlayabiliyor ve kavrayabiliyoruz. Nedeni de bize on binlerce yazılı materyal bırakmalarıdır. Biz akademisyenler, dilbilimciler onları çözdük. Yorumlar ve çıkarımlar yaptık. Bir diğer nedeni de, dünyaya müthiş değerli şeyler bırakmışlar. Sanatsal, sosyal yapılanma, hukuki vs. her açıdan. Hala Anadolu’da var olan değerlerden bahsediyoruz. Yalnız Anadolu’da değil, Avrupa’da da var. Yani amacımız Anadolu’nun, böyle bir uygarlığın oluşumunda önemli yerlerden biri olduğunu dünyaya anlatmaktı.
O.M.Ö: Anadolu, en görkemli uygarlıkların hayata geçtiği özel coğrafyalardan biridir. Akdeniz, Avrupa, hatta Uzakdoğu’ya kadar uzanabilecek bir coğrafyada medeniyetlerin yaratıldığı, farklı kültürlerin bir araya geldiği bir alan Anadolu. Bu yüzden Anadolu’yu farklı bir kavrayışla ele alıyoruz. Hattuşa’nın dünya kültürüne mesaj vereceği çok önemli açılımlar var; barış ve kültürel zenginliğe sahip çıkmak gibi. Bunlar bizi farklı bir bilinç noktasına getiriyor. Anadolu’yu ve Avrupa ile binlerce yıllık ilişkisini kavrayabilmenin yolu kaynakları tanımaktan geçiyor.
Projede ağır basan taraf Anadolu mu, Hititler mi?
O.M.Ö: Anadolu’yu temel aldık. Hititler’in simgesel önemi var. Bir başlangıç noktasını ifade ediyor. Anadolu ile Avrupa kültürleri arasındaki bağı, Hititler’in simgesel varlığı üzerinden günümüze taşıyoruz.
A.T.: Hattuşa ‘Müzik nasıl bir yol aldı, nasıl Avrupa’yı dolaştı ve nasıl hala var’ı anlatıyor.
Orkestradan biraz bahsetsek?
O.M.Ö: Proje ile Hitit döneminin çalgıları yeniden yapıldı. Kostümler dahi elimizdeki arkeolojik verilerden yola çıkarak tasarlandı. Müzik ise Avrupa kültürünün geleneksel müziklerini yansıtıyor. Orkestra, 19 kişilik yaylı çalgılar ile toplamda 35 kişiyi buluyor. İzleyici bin 700 sonra yeniden yapılan çalgıları görüp, o sesi ilk defa duyacak. Eser ise şu mantıkla kurgulandı; Hitit dönemi müziğini anlayabileceğimiz sadece görseller var. Bunlardan hareketle yaşayan gelenekle arkeolojik bulgular arasındaki bağları gözden geçirdik. Kompozisyon için de Hititler’in doğup geliştiği Çorum ve çevre kültürlerinin yerel müziklerinden materyal anlamında yararlandık. Makamsal yapılara bağlı kalarak özgün besteler yaptık.
Hitit gelenekleri sahneye yansıyacak yani?
O.E.: Kesinlikle. Örneğin bağlama püskülü 3 bin 700 yıl öncesinden kalma bir gelenek. Anadolu’da da hala var.
O.M.Ö: Gelenek denilen şey statik değil. Gelişiyor ve dönüşüyor. Geleneğin gelişse de, değişse de süreklilik arz eden bir yönü var. Değişim süreçle ilgili ama onun doğal olması süreklilik açısından önemli. Dünyada geçmişle bugün arasındaki bağı kurabilmenin yolları vardır Yaşayan gelenekler bunlardan olabileceği gibi, bir de yazılı belgeler ya da görsellerdir.
A.T.: Bu sadece bir konser değil. İnsanları bilgilendirmek ve eğitmek de amacımız. Çok yönlü bir etkinlik bu.
Bestelenen parçanın sözlerini kim yazdı?
O.E.: Sözleri ben yazdım. 15 yıldır hitit kültürü üzerine araştırma yapıyorum. Ne yapmak istediklerini, ne dediklerini bir biçimde anlatmam lazımdı. O metin, araştırmalar sonucu ortaya çıkan şiirsel bir özet. Günümüze kattıkları sundukları o müthiş değerlerden yola çıkarak, lirik dört bölümlük metin ortaya çıktı.