Güncelleme Tarihi:
YILBAŞI gecesi bir kahvehanede “Çingeneye çay yok” denmesiyle başlayan kavga, Romanlar’a yönelik linç girişimini tetikledi. Yaklaşık bin kişi Romanların evlerini, çadırlarını ve araçlarını tahrip edip “Selendi’de Roman istemiyoruz” sloganları attı.
Saldırıya uğrayan 76 Roman şimdi Salihli’ye yerleşti ama olayın yankıları sürüyor. Roman Gençlik Derneği Başkanı Selçuk Karadeniz’in yanı sıra dernek üyesi aynı zamanda satranç öğretmeni Yücel Tutal ve diğer dernek üyeleri sorularımızı yanıtladı.
YÜZLERDEKİ DEHŞET
? Manisa Selendi’deki olayları duyunca neler hissettiniz?
? Selendi olayları hepimizi çok üzdü. Selendi’den gelen Romanlar’ı dinledik. Üzerinden günler geçmesine rağmen olayı anlatırken yüzlerinde yaşadıkları dehşeti görebiliyorsunuz. Bazıları konuşamadı, anlatırken dili tutuldu. Hiç kimse o 76 kişinin yerinde olmak istemez.
Türkiye’deki herkes Selendi olayına tepkili zaten. Orada organize bir şekilde gerçekleştirilmiş saldırı. Çünkü bize gelen bilgilere göre saat 2’de belediyeden anons yapılıyor, greyderler evlere dalıyor. Evler ateşe veriliyor.
BİZİM DE VATANIMIZ
? Olayların sebebi ne sizce?
? Biz bu olayları Selendi halkının tamamına mal etmek istemiyoruz. Oradaki bütün insanların saldırıyı gerçekleştirenler gibi düşünmüş olabileceğini düşünmüyoruz. Hepimiz aynı toprağı paylaşıyoruz, hepimizin bayrağı aynı. Bu vatan bizim de vatanımız, biz de bu vatan için asker olduk, şehit olduk. Dolayısıyla, bizim insanımızın bu vatan için kanını akıtmış insanlara böyle bir eziyet yapabileceğini düşünmüyorum. Ama birkaç kendini bilmezin kışkırtmasıyla gerçekleştiğini varsayıyoruz. Bundan sonra da insanların biraz daha sevgiyle yaklaşmasını istiyoruz, sadece Romanlar’a değil aslında, bütün insanlara sevgiyle yaklaşılması gerektiğini düşünüyoruz.
KAHVEYE GİREMEDİM
? Ankara’da Selendi’dekine benzer sorunlar yaşıyor musunuz?
? Kale’de çok farklı etnik kökenler yaşıyor, Lazlar, Kürtler, Aleviler. Genellikle gelir seviyesi düşük olan insanlar. Kale mahallesi olarak ele alırsanız, Selendi’deki gibi sıkıntılar yaşamıyoruz. Buradaki insanlarla iç içe geçmiş durumdayız, Kürt’üyle Laz’ıyla da hepsiyle gayet iyi anlaşıyoruz. Aynı kahveye gidiyoruz, beraber oturuyoruz. Düğünlerine gidiyoruz. Birçok ilde böyle değil maalesef, olay çok farklı. Ben Çanakkaleliyim, kendi kasabamda benim kahveye giremediğim oldu.
MÜZİK GENİMİZDE VAR
? Dizilerdeki gibi müzikle mi yatıp kalkıyorsunuz?
? Genelde aileden geliyor müzisyenlik, roman mahallelerinde müzik çok duyduğumuz gördüğümüz bir şey. Kemanın, klarnetin sesini çocuklar doğuştan itibaren çok fazla duyuyor. Bazı çocuklar ailesi uğraşmasa bile, müziğe ilgi duyuyor ister istemez. Genelde babadan oğula geçen bir meslek müzisyenlik, genimizde var. Kulağımız biraz daha yatkın. Mahallede sabah dokuzda müzik sesiyle uyanıyoruz.
Ama Roman halkı demek sadece dans, müzik demek değil. Bazı televizyon dizilerinde bu böyle yansıtılıyor. Bizi tanımayıp bu dizileri izleyenler bize şunu soruyorlar: “Kavga ederken müzik çaldığında kavgayı bırakıp oynuyor musunuz gerçekten?”
Çok arkadaşımız Roman olduğu için evlenemedi, kızın ailesi erkeğin Roman olduğunu öğrenince, sadece bu dizilere dayanarak, “Siz kızlarınızı dansöz gibi oynatıyorsunuz, gece alem yaptırıyorsunuz” diyerek kızlarını vermiyor.
Onunla ilgili derneğimiz hukuki süreç başlatacak, dernek olarak şu günlerde müzikle dansla gündeme gelmeme kararı aldık. Çünkü Roman kültürü sadece dans ve müzikten oluşmuyor.
Karnımızı doyuralım yeter
NERMİN Demir, yaklaşık üç yıl önce eşini kaybetmiş. Sepetçilik yaparak iki çocuğuna bakmaya çalışıyor. Bunun yanı sıra yine eşini kaybeden ve çalışmak zorunda kalan komşusunun çocuklarına da gündüzleri bakıyor. “Sepetçilikten kazandığınız geçiminize yetiyor mu?” sorusuna “Karnımızı doyuralım yeter, çok para istemem, çok para kazanırsam kafeye, pastaneye gideriz sonra, bizi bozar” yanıtını veriyor. Çin mallarının işlerini azalttığından yakınan Demir, “En çok işi yılbaşına doğru yapardık, bu yılbaşı o da olmadı” diyor.
İşsizlik bizim de sorunumuz
Burası Ankara’nın göbeği aslında, Kızılay’a 15 dakika, hemen dibinde bir Koç müzesi var, hemen yanı turistlerin geldiği Ankara kalesi, ama tüm bu saydığım yerlerin dibinde Romanların yaşattırıldığı yere bakın. Bu mudur bu halkın layık olduğu? Bunlara devletin eğilmesini ve yardımcı olmasını istiyoruz.
Helsinki Yurttaşlar Derneği’nin 2007-2009 yılları arasında yaptığı bir saha araştırması vardı. O araştırma sonuçlarında iş konusunda Romanlar’ın yaşadığı zorlukları görebilirsiniz. Mesela bir örnek var, bulaşıkçı aranıyor bir Roman gidip başvuruyor. “Kusura bakmayın aradığımız elemanı bulduk” yanıtı alıyor.
Hemen ardından beyaz tenli bir çocuk iş başvurusu yapıyor ve onu kabul ediyorlar. Bu bir ayrımcılık, gizli ayrımcılık. Bunu kanıtlamak da zor Türkiye’de. Direk suratınıza “Sen çingenesin” diyerek iş vermemezlik yapılmıyor. Başka mazeretler sunuluyor.
AİHM kararı var
İNSAN Hakları Araştırmaları Derneği, Manisa Selendi’de yaşanan olaylardan sonra yayınladığı raporda şu noktalara dikkat çekti:
Yaşadıkları her yerde ayrımcılığa uğrayan Romanların Türkiye’deki sayıları ile ilgili net bilgiler bulunmasa da bazı kaynaklara göre 500 bin, diğer bazı kaynaklara göre de 2-5 milyon arasında değişen bir nüfusa sahip oldukları iddia edilmektedir.
Romanlar çalışma hayatında ön yargılardan kaynaklanan ciddi ayrımcılık nedeniyle iş bulmakta güçlük çekmekte, iş bulabilenler ise sosyal haklardan yoksun ve düşük ücretlerle çalışmaktadır. Türkiye’de Roman kimliği ile bilinen üst düzey kamu görevlisi bulunmamaktadır.
Eğitim hakkından yararlanan Roman çocukların devam ettikleri okullarında öğretmen ve öğrenciler tarafından ön yargılı davranışlarla karşılaştıkları, tecrit ve taciz edildikleri ve ayrımcılığa uğradıkları yaygın bir görüştür. Dolayısıyla bu tutumlar Roman çocukların okuldaki başarı durumunu olumsuz etkilemekte ve dışlanmışlık hissini güçlendirmektedir.
Türkiye’de yaşayan Romanların sağlık hizmetlerinden yararlanmalarında önemli sorunlar mevcuttur. Sosyal güvenlik hizmetine erişimde kullanılan belge eksiklikleri ve önyargılar yüzünden çoğu kez sağlık personeli isteksiz davranmakta ya da baştan savma tutumlar sergilemektedir. Göçebe Romanların “yeşil kart” hakkından yararlanabilmeleri sözkonusu değildir.
AİHM Chapman kararıyla Romanların çoğunluktan farklı bir yaşam biçimine sahip olduğunu ve farklı ihtiyaçları bulunduğunu kabul ederek, devletlerin kentsel planlarında Romanların bu özelliklerinin dikkate alınmasını istemiştir. Dolayısıyla bu kararda mahkeme Romanların yaşam tarzlarına uygun şekilde devletlerin konut, aile ve özel yaşamı koruması amacıyla pozitif yükümlülüklerini yerine getirmelerini vurgulamaktadır.