Hayatın dedikodusu

Güncelleme Tarihi:

Hayatın dedikodusu
Oluşturulma Tarihi: Ocak 12, 2012 00:00

Türk tiyatrosunun en uzun soluklu oyunlarından Kontrabas, bir müzisyen üzerinden toplumun, bireyin, müziğin ve pek çok şeyin dedikodusunu yapıyor.

Devlet Tiyatroları sanatçısı Olcay Kavuzlu, 19 yıldır Kontrabas isimli oyunla izleyici karşısına çıkıyor. Bu süre içinde oyunun farklı yorumlarla sahneye konduğunu belirten Kavuzlu, insanların, tiyatro izleyicisinin ve kendisinin de değiştiğini söyledi. Kavuzlu, oyunu ve karakteri anlattı.

Orkestranın kıyısındaki enstrüman

“Çarkların ve çemberim içinde olan 35 yaş bunalımı geçiren bir adamın hayat içerisinde var olma sorununu anlatır. Uyum sağlayamayan, nasıl uyum sağlayacağını da bilmeyen birinin hikayesi. Orta yaş bunalımı da var. Hepimizin bu tür sorunları yok mu? Var tabii ki. Yazar bunu çok ilginç yolla anlatmış. Orkestrada olmazsa olmaz enstrüman kontrabasdır. Kahramanımız da bunu abartarak anlatır. ‘Kontrabas, orkestranın olmazsa olmaz enstrümanıdır’ diye anlatıyor. Hepimizin bildiği gibi, kontrabas cüsse olarak ilgi çeker, merakla bakılır ama ne olduğu bilinmez. Soloya uygun değildir. Aslına bakarsanız, dünya çapında deha diyebileceğimiz kontrabas sanatçıları var. Ama kontrabas üzerine yazılmış eserler çok azdır. Yazar, neden kontrabası seçmiş? Orkestrayı yaşam olarak tanımladığımızda onun kıyısındaki bir enstrüman. Çok dikkati çekmeyen bir enstrüman. Yaşamda da çarkların içinde nasıl yaşayacağını bilmeyen bir adamı kontrabasla özdeşleştirmiş.Burada hayatın, politikanın, cinselliğin, hava kirliliğin, aşkın her şeyin dedikodusunu yapan bir oyun kişisi var. Aslında son derece doğru şeyler söylüyor.

İnsanlar değişiyor

Ben bu oyunu oynamaya 19 yıl önce başladım. Yönetmenim Metin Belgin, 20 yıldır oynuyor. Sanırım ben ondan daha fazla temsil yaptım. Bursa’da başladı, Trabzon ve sonra Ankara’da devam etti. 19 yıl içinde üç farklı yorumla sahneye kondu. Son üç yıldır yeni bir yorumla sahneye koyuyoruz. Çünkü, insanlar, tiyatro seyircisi ve bende değişiyorum. 19 yıl önceyi geçin, 7-8 yıl önceki seyirci profili bile farklı. Örneğin şunu çok rahatlıkla söyleyebilirim. Bundan 10 yıl önce oynadığımda şöyle bir replik var: ‘Yoksa siz toplumda nüfusun yüzde 10’unun depresif olduğunu düşünmüyor musunuz’. Bu soruyu sorduğumda seyirci bakardı, yorum yapmazdı. ‘Şaşırıyoruz’ derdi. Şu anda çok bilinçli olarak ‘Evet’ diyoruz.
Bu oyun, konservatuardan mezuniyet parçam. Devlet Tiyatroları’na giriş ve stajımı veriş parçam. Çok genç başladım bu oyuna. Tipik bir orta yaş bunalımı. Bu adam 50 yaşında olamaz, çünkü o zaman hayatın anlamını belli alanlarda çözmüş olabilir. Ben bunu 35 yaşından sonra oynamayı dilemiştim ve yapıyorum. Bu oyunu seviyorum.

Kendimi daha iyi anlatıyorum

1993’ten beri üç versiyonu var. Hepsinden keyif alıyorum. Çerçeve ve arena sahnede oynadık. Sanırım bu son üç yıldır oynadığım yorumu daha çok seviyorum. Seyircinin kafasının daha net olduğunu, interaktif durumun seyirciyi rahatlattığını düşünüyorum. Kendimi daha iyi anlattığımı sanıyorum. Metin çok iyi bir metin. Partnerim de kontrabas. Ben bu süreçte geliştim. Rolün kendi yaşanmışlıklarımızdan dolayı gelişmesi söz konusu. Önceki yıllar bağırdığımda, çığlık attığımda başka bir yerden onu oynardım. Şimdi adamı daha derin hissettiğimi ve algıladığımı düşünüyorum. Oyunda irnteraktif gelişme var. Seyircinin katılımı çok farklı. 19 yıl önce daha avantgarde ve kapalı bir oyundu. O zamanlar iyi akşamlar dedikten sonra selamlamaya dönmüyordu. Günümüz seyircisi sahne sanatlarında daha fazla alkışlanmasına izin verilmezse cezalandırılmış hissediyor. Aslında bu sanatçının duymak istediği bir şey. Ama diğer taraftan biraz da seçici olması gerekiyor. Beğenilerin basitleşmesi ucuzlaşmaması gerekir.
Haberle ilgili daha fazlası:

BAKMADAN GEÇME!