Güncelleme Tarihi:
Nursima ÖZONUR/ANKARA, (DHA) - MECLİS İnsan Haklarını İnceleme Komisyonu Başkanı Hakan Çavuşoğlu, Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi'nin (AİHM) bazı kararlarıyla ilgili, "Bazı kararların çifte standart taşıdığını ifade etmek lazım. Türkiye, AİHM ya da Avrupa Konseyi değerleri bakımından değil, sadece kendisinin insan hakları konusundaki görünümünü ve notunu yükseltmek için üzerine düşen ne varsa yapmaya devam edecek" dedi.
TBMM İnsan Haklarını İnceleme Komisyonu Başkanı Çavuşoğlu, DHA muhabirine yaptığı açıklamada insan haklarının; renk, dil, din, mezhep ve sosyal statüden bağımsız olarak bütün insanlığa tanınan haklar olduğunu belirterek, bunun her insanın haklar bakımından eşit doğduğu anlamına geldiğini söyledi. İnsan Hakları Evrensel Beyannamesi'nin 10 Aralık 1948'de Birleşmiş Milletler'de (BM) kabul edildiğini hatırlatan Çavuşoğlu, "2. Dünya Savaşı'nda özellikle Nazi yönetiminin uygulamalarıyla ortaya çıkan ağır insan hakları ihlallerinin gelecekte yaşanmaması için neredeyse bütün uluslararası toplumların üzerinde ortaklaşa durduğu bir beyanname hazırlandı ve 10 Aralık tarihinde bu beyanname onaylanmak suretiyle yürürlüğe girmiş oldu. Her yıl 10 Aralık günü İnsan Hakları Haftası olarak kutlanıyor" diye konuştu.
'TÜRKİYE'NİN İNSAN HAKLARINDAKİ GÖRÜNÜMÜ POZİTİF YÖNDE DEĞİŞTİ'
Dünyanın insan hakları anlamında iç açıcı durumda olmadığını kaydeden Çavuşoğlu, şunları söyledi:
"Türkiye'nin özellikle insan hakları bağlamında 2002 yılından beri yapmış olduğu yasal değişiklikler, anayasal değişiklikler, Avrupa Konseyi'nin değerlerini referans alarak yapmış olduğu uygulamalar Türkiye'nin insan haklarındaki görünümünü pozitif yönde değiştirmiştir. Özellikle 2004 yılındaki Anayasa değişikliği esnasında 90'ıncı maddede bir değişiklik yapıldı. Buna göre, mahkemeler ilgili konularda insan haklarına ilişkin uluslararası anlaşmaları esas almaya başladı. O tarihten itibaren yine uyum yasaları çerçevesinde Avrupa Konseyi değerleri referans alınmak suretiyle hem demokratikleşme hem temel hak ve hürriyetler anlamında önemli aşamalar kaydedildi. Ama 2010 yılına geldiğinde insan hak ve hürriyetlerinin standartları, gelişim ve güçlenmesi bakımından dönüm noktası kabul edebileceğimiz bir düzenleme geldi. Bir referandum yapıldı. Anayasa Mahkemesi'ne bireysel başvuru hakkı tanındı. Bireyler insan hakkının ihlal edildiğine ilişkin diğer olağan kanun yollarını tükettikten sonra Anayasa Mahkemesi'ne müracaatları sağlandı. Anayasa Mahkemesi, AİHM'den önce başvurulması gereken etkili bir iç hukuk yolu olduğuna ilişkin mahkemenin kararları var."
'TÜRKİYE İNSAN HAKLARI KONUSUNDA GÜÇLÜ DURUMDA'
Son 16 yılda yapılan düzenlemeler ve uygulamalar ile Türkiye'nin insan hakları konusundaki yerini yükselttiğini kaydeden Çavuşoğlu, "Özel mahkemeler kaldırılmış, gözaltı verilmesi için somut delil kriteri getirilmiştir. İşkenceye karşı suçlarda zaman aşımı kaldırıldı. Komisyonumuz 1990 yılında kurulmuştur. Hükümlü ve tutuklulara ilişkin bir alt komisyonumuz var. Göç ve uyum alt komisyonumuz var. Türkiye geldiğimiz noktada insan hakları konusunda mevzuat altyapısı akımından önemli bir mesafe kat etmiş ve güçlü durumdadır, 2002 yılından bu yana. 2010 yılındaki referandum bu noktada önemli bir adım. Özel yetkili mahkemeler, devlet güvenlik mahkemeleri kaldırıldı. İşkenceye sıfır tolerans ilkesi prensibince yapılması gereken yapılıyor. Kolluk memurlarının insan haklarına ilişkin ihlal iddiaları ve uygulamalarıyla ilgili hem disiplin işlemleri hem de suçlarla ilgili işlemlerini şeffaf şekilde olmasına ilişkin merkezi kayıt sistemi, Kolluk Denetim Komisyonu'yla yapılıyor" dedi.
'BAZI KARARLARININ YANLI OLDUĞUNU DÜŞÜNÜYORUZ'
Hakan Çavuşoğlu, AİHM ve Adalet Bakanlığı'nın birlikte gerçekleştirdiği çalışma projesi kapsamında yargı mensuplarının AİHM'e giderek, bu konudaki standartları yerinde gördüklerini kaydetti. Çavuşoğlu, AİHM'in bazı kararlarını hatırlatarak, "AİHM'in bazı kararlarının çifte standart taşıdığını ifade etmek lazım. Tartışılabilir kararları. Geçmişte Leyla Şahin kararını varlığını biliyoruz. Özellikle terör suçları bağlamında mevcut durumu şartları nazara almaksızın verilen kararların yanlı olduğuna ilişkin kamuoyunda da bir eleştiri konusu oluyor. Biz de yanlı olduğunu düşünüyoruz. Ama Türkiye AİHM ya da Avrupa Konseyi değerleri bakımından değil sadece kendisinin insan hakları konusundaki görünümünü ve notunu yükseltmek için üzerine düşen ne varsa şimdiye kadar yaptı ve yapmaya devam edecek" diye konuştu.
'İNSAN HAKLARININ KORUNMASI VE GÜÇLENDİRİLMESİ DIŞ POLİTİKADA ÖNEMLİ'
Hakan Çavuşoğlu, insan hakları ihlallerinin ürkütücü boyutlara ulaştığını vurgulayarak, şöyle devam etti:
"Savaşlar, din, renk ve cinsiyet temelli ayrımcılık özellikle tüm dünyada İslam karşıtlığının gündelik hayatı Müslüman yoksunlar için giderek zorlaştırması, işkence ve kötü muamele, 100 milyonunu çocukların oluşturduğu 1 milyar civarındaki engellinin varlığı, kadınlara yönelik şiddetin hem günlük hayatta yaygınlaşması hem de savaşlarda yıldırıcı bir silah olarak kullanılması, özellikle son yıllarda Avrupa’da kimi ülkelerin Suriyeli mültecilere karşı tutumları, bazı Avrupa ülkelerinin sığınma taleplerini haklı bir gerekçe olmaksızın reddi ve zorla iadeler, Müslüman ve mülteci karşıtı gösterilerin yıldan yıla artıyor oluşu, ırkçı ve yabancı düşmanı saldırılara karşı etkin çözüm yolları aranmaması insan hakları ihlallerini, insani ve medeni bir yaşama ahlakı ve hukuku açısından kabul edilemez boyutlara taşımış bulunuyor.
Arakan’da 700 bin civarında Rohingyalı Müslümanın sırf dinlerinden dolayı etnik temizliğe maruz kalmaları, Suriye'deki iç savaş yüzünden nüfusun neredeyse yarısının mülteci haline gelmesi, kitlesel insan hakları ihlallerinin en önemlileri olarak öne çıkmaktadır. İnsan haklarının korunması ve güçlendirilmesi dış politika ve uluslararası bağlamda çok önemli bir rol oynuyor. Zira sistematik insan hakkı ihlalleri sıklıkla çatışma ve krizlerin ilk adımını oluşturuyor."
'EVRENSEL BEYANNAMENİN IŞIĞINI CANLI TUTMAK TÜM DEVLETLERİN ANA GÖREVİ'
TBMM İnsan Haklarını İnceleme Komisyonu Başkanı Çavuşoğlu, 'Dünya İnsan Hakları Günü'ne yönelik şu mesajı verdi:
"Temel siyasi ve sosyal haklar, insanlığın gelişiminde bir dönüm noktası temsil ediyor. Kültürel çerçevelerden bağımsız olarak insanın insan olarak sahip olduğu hakların tüm siyasi sistemler tarafından benimsenmesi ve hayata geçirilmesi, özellikle insanların yaşama hakkı ile her türlü ayrımcılıktan korunduğu, kadınların, çocukların ve engellilerin eşit bireyler olarak yaşayabildiği bir dünyaya çok ihtiyacımız var. Bu bakımdan 70 yıl önce, Nazi tecrübesinin tekrarlanmaması gereği üzerinden bir araya gelen BM ülke temsilcilerinin hazırladığı İnsan Hakları Evrensel Beyannamesi’nin tüm dünyada ahlaki ve hukuki bir referans çerçevesi haline gelmiş olması mutluluk verici bir gelişmedir. Aşırı sağcı, içe kapanmacı, İslam karşıtı ve yabancı düşmanı siyasi akımların ana akım haline gelmeye yüz tuttuğu günümüz dünya siyasi tablosunda Evrensel Beyanname'nin ışığını canlı tutmak, tüm dünya devletlerinin, uluslararası kuruluşların ve insan hakları kurumlarının ana görevidir."
FOTOĞRAFLI