Gönlümdeki taht hep Ankara’nın

Güncelleme Tarihi:

Gönlümdeki taht hep Ankara’nın
Oluşturulma Tarihi: Nisan 23, 2010 00:00

Geçen yılın ilk haftasından bu yana yaklaşık 250 kez izleyenlerle buluşan “Altı Haftada Altı Dans Dersi” isimli tiyatro oyunu, kapalı gişe oynamaya devam ediyor. Eşcinsel bir dans öğretmenini oynayan Cihan Ünal “Ben yaşamımın yarsından fazlasını, dahası gençlik yıllarımı Ankara’da geçirdim. Ankara huzurlu ve benim gönlüme taht kuran bir şehir” dedi.

Yaklaşık iki yıldır kapalı gişe oynayan ‘Altı Haftada Altı Dans Dersi’ oyununun yönetmeni ve başrol oyuncusu Cihan Ünal seyirci açısından gerçek bir doygunluğa ulaştığının altını çizerek, “45 yıldır benim için en büyük gıda seyircimin alkışları oldu” dedi.

ABD’li yazar Richard Alfieri’nin yazdığı oyunu, İngiltere’de izleyen Ünal, ilk etapta başrolde kendisini düşünmediğini, oyuncu bulamadıkları için kendisinin oynadığını belirtti. Eşcinsel bir dans öğretmenini canlandırmak konusunda tereddüt yaşamadığını söyleyen Ünal, Ankara Hürriyet’in sorularını yanıtladı.

Erkek oyuncu bulamadık

Oyunu sahnelemeye ne zaman karar verdiniz?
- Oyunumuz ikinci yılını tamamlamak üzere. Bu oyunu, ilk defa Londra’da izlemiştim. Başrollerini Billy Zane ile Claire Bloom oynuyordu. Oyunun Türkiye’de de büyük ses getireceğini düşündüm. Kadın oyuncu olarak Nevra Serezli geldi aklıma. Nevra bu rol için biçilmiş kaftandı. Altı yıldır sahnelerden uzak olmasına rağmen, oyunun metnini beğendi ve teklifimizi kabul etti. Ama erkek oyuncu bulmakta zorluk yaşadık.
/images/100/0x0/55eb4c96f018fbb8f8b84757

Başrol için kendinizi düşünmediniz yani...
-Hayır. Çünkü hem oyunu sahneye koymak, hem de oynamak zor olacaktı. Teklif ettiğimiz oyuncuların bazıları, dizileri ve sinema filmlerinden dolayı kabul edemedi. Bir gün ne yapacağız diye düşünürken, Nevra başrolde benim oynayabileceğimi söyledi. Başka çare olmayınca ben de oynadım.

Ön yargılar çok fazla

Eşcinsel bir dans öğretmenini canlandırıyorsunuz. Role hazırlanırken tereddütleriniz oldu mu?

- Türkiye’de eşcinsellik abartılı bir şekilde anlatılıyor. Ölçüyü hep kaçırıyorlar. Benim tereddütlerim, acabalarım hiç olmadı ama oyunu izledikten sonra yadırgayanlar oldu. Çünkü ülkemizde ön yargılar çok fazla. Kabul ediyorum biraz bıçak sırtı bir rol. Abartılı oynamak istemedim. Hem eşcinsel, hem erkeksi tavırları olan birini canlandırmak istedim. Hem belli etmemeye çalışan hem de açık açık söyleyebilen kişiler var. Oyunculuk böyle bir durum işte. Oyuncu olarak, sana verilecek ‘kişiliği giyip’ sahne üzerinde selamını vermek korkulacak birşey değil.

Biraz da oyunun konusundan bahsedelim.
- Dans öğretmeni ve yaşamındaki boşluğu ‘Dans’la doldurmak isteyen öğrencisinin yaptıkları dansa göre altı tabloya ayrılan ve her bölümde karakterler hakkında yeni şeyler öğrendiğimiz bir oyun aslında. Nasıl her dansın ayrı bir öyküsü varsa, kadınla adamın buluştukları her dans dersinde birbirlerine anlatacakları ayrı hikayeleri, kişiliklerini ele veren ayrı özellikleri, ayrı yalanları, ayrı itirafları, ayrı acıları var. İnsan ilişkilerine ve sevgiye dayanan bir oyun. Yalnızlığın insanda yarattığı acıları ve hayal kırıklarını anlatmaya çalıştık.

Dünya çapında oyuncular var

Türkiye’deki oyunculuk sektörünü bir eğitmen olarak nasıl değerlendiriyorsunuz?

- Türkiye’de çok iyi oyuncular var. Ama televizyon furyası olduğu için, onları sahnelerde göremiyoruz. Ülkemizde oyuncular dil eğitimine malesef gereken önemi göstermiyor. Ana dilleri gibi Fransızca ve İngilizce bilseler, yurt dışında tozu dumana katarlar.

Tiyatronun yeteri kadar ilgi gördüğüne inanıyor musunuz?
- Atatürk’ün ölümünden sonra, devletin sanata, kültüre, eğitime karşı ilgisi her geçen gün azaldı. Hiçbir bakanı, milletvekilini bir tiyatro oyununda göremiyoruz. Sanat yetişmiş toplumun işidir. Tiyatroya bilinçli insanın gelmesi gerekli. İlkokul eğitimi almış insanlara bu oyunu sunamayız. Bir sanat eserini anlatılması gerektiği gibi anlatamazsınız. Eğitim seviyesi düştükçe, sanatı da onların anlayacağı oranda geriletmek gerekiyor. Halbu ki sanat, toplumları ileriye taşıyan doyurucu bir etkinliktir.

40 yıldır tiyatro dersi veriyorum

Akademisyenliğinizi de devam ettiriyorsunuz...
- 40 yıldır hocalık yapıyorum. ‘Ankara Devlet Konservatuvarı’nda başladım. Sonra Mimar Sinan Üniversitesi’nde devam ettim. Sonra Ankara’ya geri döndüm. Ankara’da Hacettepe Üniversitesi’nde Konservatuvar Bölüm Başkanlığı yaptım. 2006’dan bu yana da Yakın Doğu Üniversitesi’nde ve Kadir Has Üniversitesi’nde ders veriyorum.

45 yıldır sahnelerdesiniz. Oyunculuğunuz, seyirciyle ilişkiniz ve kariyeriniz için ne düşünüyorsunuz?
- 45 yıldır alkışlarla besleniyorum. Seyirci açısından gerçek bir doygunluğa ulaştım. Gereken saygıyı, sevgiyi gördüm. Benim için en büyük gıda seyircimin alkışları. Ben bir işle meşgulken başka şeylerle uğraşamıyorum, o işe veriyorum kendimi. Yoğun konsantrasyon yaşıyorum. Çok detaycıyım, seçiciyim. Yaşamımın da kaliteli olmasını istiyorum, yaptığım işin de. Biraz mükemmelletçiyim galiba. Hatta sağlığımı etkileyecek kadar. Bu, insanı biraz zor kılıyor.

Arada Hamlet ile Ankara’ya kaçarım

Ankara seyircisini ve Ankara’yı değerlendirecek olursanız, neler söyleyebilirsiniz?

- Ben yaşamımın yarsından fazlasını, dahası gençlik yıllarımı Ankara’da geçirdim. Ankara huzurlu ve benim gönlüme taht kuran bir şehir. Yahya Kemal’in aksine, İstanbul’un en güzel tarafı Ankara’ya dönüşüdür. İstanbul’da yaşamak tam anlamıyla bir karmaşaya dönüştü. Burada bir evim var. Fırsat buldukça köpeğim Hamlet’i de alarak, bir günlüğüne bile olsa Ankara’ya gelirim.
Ankara seyircisi tabiri caizse pişmiş bir hedef kitledir. Ne istediğini bilir ve seçici davranır. Ana seyirci dediğimiz kesim aydın, entellektüel ve kalitelidir. Ben ilk oyunlarımı Ankara’da sergiledim. Bu nedenle Ankara kalbimde farklı bir yere sahip.
Haberle ilgili daha fazlası:

BAKMADAN GEÇME!