Girmek tehlikeli ve yasaktır

Güncelleme Tarihi:

Girmek tehlikeli ve yasaktır
Oluşturulma Tarihi: Kasım 12, 2007 00:00

GENÇLİK Parkı’nın durumuyla ilgili Ankara Hürriyet’te bir çok haber okudunuz.

Cumhuriyet projesinin önemli ayaklarından olarak çağdaş bir kent kurgusunun merkezine yerleştirilmiş bu parkın nasıl virane haline geldiğini yazdık defalarca.

Kentin göbeğinde "bir suç karargahı" oluştuğunu dile getirdik.

Bir zamanlar kayıkların süzüldüğü devasa havuz alanında şimdi ATV diye adlandırılan dört tekerlekli motosikletlerin kiralandığını okudunuz Ankara Hürriyet’te. Parkta, terk edilmiş, çürümeye bırakılmış kayıkları ve deniz bisikletlerinin çaresiz bekçisi Hasan Muratsız, Ankara Hürriyet’in bir haberinde, "Maalesef burada asayiş yok. Güvenlikler pek bir şeye karışmazlar. Güpegündüz adam vurulur, adam soyulur kimse kimseyi umursamaz" diyordu.

Gerçekten de Ankara’nın en önemli caddesi olan Atatürk Bulvarı’nın hemen dibinde, sınırlarının içine girdiğinizde, terk edilmiş ve tekinsiz bir bölgeye adım attığınız hissini tüm damarlarınızda hissediyorsunuz.

Parkın akıbeti halen süren davayla belirlenecek. Ankara Büyükşehir Belediye Başkanı Melih Gökçek’in "tadilat" için
/images/100/0x0/55eb5524f018fbb8f8ba7c0a
kapattığı park görenin içini acıtıyor.

Ancak trajikomik bir gerçek de gözden kaçmamalı.

Atatürk Bulvarı tarafından geldiğinizde, Solmaz Kılıçtepe Polis Karakolu’nun yanındaki ana girişteki büyük "Gençlik Parkı" tabelasının yanında küçük bir levha dikkat çekiyor:

"İnşaat sahasına girmek tehlikeli ve yasaktır."

Belediye "farklı nedenlerle olsa da" parka girmenin tehlikeli olduğunu kabul ediyor.

Ne hazin ki, bu "tehlikeli inşaat alanında" çocuklara motosikletler kiralanıyor, işportacılar yüzük, çakmak satıyor. Havuzun yanındaki "kestane satıcısı" geçecek müşteriyi bekliyor. Büyükşehir Belediyesi ise "inşaat alanı" ve "tehlikeli" ilan ettiği bu bölgenin çevresini çevirmeyi bile akıl edemiyor.

Şunu yazmak yanlış olmaz herhalde:

"Aman Gençlik Parkı’ndan geçmeyin. Çünkü oraya girmek tehlikeli ve yasak."

Tarihi binaya saygı duymak

CUMHURİYET tarihinin en önemli binalarından birisi.

Kurtuluş Savaşı’nın hemen ardından 1924 yılında açılmıştı.

1960’a kadar, Türk siyasi tarihindeki her ismin adımını attığı bir mekan.

Atatürk’ten İsmet İnönü’ye, Bayar’dan Menderes’e, Fevzi Çakmak’tan Kazım Özalp’e kadar bir çok ismin havasını soluduğu tarihi odalar.

Ankara Hürriyet’te "Biz utandık ya siz" başlığıyla manşetten okuduğunuz haber işte bu 2.Meclis binasıyla ilgiliydi. 2001’den bu yana tadilat çalışmalarının sürdüğü müzeyle ilgili şunlar anlatılıyordu:

"Tarihi binada, ziyarete açık Genel Kurul Salonu’nda, aralarında Atatürk’ün de bulunduğu balmumu heykellere giydirilen kıyafetlerin toz içinde olduğu, bazı heykellerin kaidelerinden ayrıldığı, bazılarının da eğilerek birbirlerine yaslandığı görüldü."

ANKA Haber Ajansı’nın imzasını taşıyan bu haberi gazete sayfalarına koymadan önce muhabir arkadaşımız Oğuz Demir’i Ankara Hürriyet adına müzeyi görüntülemesi için görevlendirdik.

Oğuz Demir, fotoğraf makinası ile müzeye alınmadı. Müzedeki durumla ilgili fotoğraf bu nedenle gazeteye konulamadı.

TİTİZLİKLE SÜRÜYOR

Haberin gazetede yayınlanmasının ardından Kültür ve Turizm Bakanlığı, "Heykellerin ve müzenin bakımının titizlikle yürütüldüğünü" açıkladı. Gerçekten de öyle bir titizlikti ki bu, altı yıldır tamamlanamamıştı.

Daha önce defalarca ziyaret etme imkanı bulmuş biri olarak dün sözü edilen 2.Meclis Binası’na gittim.

Müzeye girdiğiniz zaman sadece tam karşınızdaki Genel Kurul salonunu gezebiliyorsunuz. Gezebiliyorsunuz derken, sadece kürsü ile milletvekili sıralarının arasındaki yaklaşık 4-5 metrelik bir yolu yürüyor, tekrar kendinizi dışarıda buluyorsunuz.

Zaten aydınlatma olarak başkanlık kürsüsünün her iki yanındaki balkonlara yerleştirilmiş iki tane soluk florasanın kullanıldığı salonda ne balmumu heykellerinin detaylarını görebilmek mümkün, ne de dönemin atmosferini solumak. Duvarlardaki elektrik kabloları dışarıda, kürsünün arkasındaki duvarlar çatlamış, karanlık bir salon.

İNGİLİZCE BROŞÜR

İnsanlar neden müzeye giderler?

Bir dönemde çok önemli kararların alındığı, hepimizin bugün varoluşumuzu sağlayan isimlerin izlerini taşıyan bu müzeye neden gitmek isteriz?

Çağdaş müzecilik anlayışıyla, bir rehber eşliğinde belki uygun biçimde açılacak bir koridorla salonun tümünü gezmek mümkün değil mi? Cumhurbaşkanlığı locasını sadece aşağıdan, göz ucuyla görmek yeterli mi? İzleyici locasına neden çıkamıyoruz? Salonun en arkasının depo niyetine kullanıldığı bölümdeki eşyaları kaldırmak çok mu zor?

Müzeyi gezen bir kadının broşür isteğine görevlilerin, "Elimizde Türkçesi kalmadı, İngilizcesi var" yanıtını vermesi aslında başka söze gerek bırakmıyor.

Müzede cep telefonuyla konuşmak yasak. İçinde bulunulan mekanın saygınlığıyla ilgili bir uygulama bu.

Keşke, aynı saygıyı müzenin içler acısı halini gidermek için de gösterseler.

Orhan Veli nerden yürürdü?

ULUS’taki tarihi Ziraat Bankası binasının yanından merdivenler iniyor.

Basamaklarla indiğiniz bu kısa sokak şimdi Küçük Tiyatro ve Oda Tiyatrosu’nun bulunduğu Evkaf Apartmanı’na çıkıyor. Çapa Sokak’la birleşiyor.

Bir zamanlar genç Başkent’in en görkemli yapılarından biri olan Evkaf Apartmanı, Orhan Veli’nin, Ahmet Hamdi Tanpınar’ın yaşadığı bir yapı.

Tabelasında "Çirmen Sokak" yazıyor.

Çirmen Sokak, Orhan Veli’nin bir dönem çalıştığı PTT’den Evkaf Apartmanı’na gitmek için kullanılan bir patika.

Belki de Orhan Veli’nin "Beni bu güzel havalar mahvetti" dizelerinin söylenmiş olabileceği yer. Kimbilir, Orhan Veli’nin her akşam ve sabah arşınladığı bir yol.

O kadar göz önünde, bir o kadar da gizli bir bahçe gibi.

Ankara’nın kıyısında kalmış bir sokak.
Haberle ilgili daha fazlası:

BAKMADAN GEÇME!