Güncelleme Tarihi:
Numune Hastanesi Özel Servis’te gazileri dinlemeye Levent Karabidek’le devam ediyorum. İnşaat ustası 46 yaşındaki Levent Karabidek’in hikayesi biraz daha farklı. Karabidek, o gece Yozgat’tan çıkıp gelmiş. Aslında Ankara’da yaşıyor, oturuyor ama, o gün Yozgat’a arkadaşlarıyla birlikte gezmeye gitmiş ve sonrasında şunları yaşamış:
“Bir iki gün köyde gezip Ankara’ya gelecektik. Ben de o gün erken yatmıştım, sonra arkadaşlar, 23.30 gibi telefon açtı. Bunun üzerine TRT’de darbe bildirisini izledim, gözlerime inanamadım, şok oldum. Neye uğradığımı şaşırdım. Biraz televizyon izleyip, sonra Cumhurbaşkanı’nın açıklamalarını da duyunca arabama atladım, yaklaşık 3 saatte Ankara’ya geldim. Evime gittim, ilk önce üstümü değiştirdim. Çocuklarım ‘illa biz de gelelim’ dedi.
* Kaç çocuğunuz var?
3 çocuğum var, birisi yatıyordu kaldırmadım. Diğer ikisiyle çıktık. Biri 11, diğeri de 15 yaşında onlar geldi benimle. Cumhurbaşkanlığı Külliyesi’nin oraya geldik, kalabalıktı, uçaklar falan uçuyordu ama daha bombalama yoktu. Bazı arkadaşlar, Genelkurmay’ın önü çok karışık deyince oraya gittik. Çocuklarla dışarı çıktık, baktım durmadan ateş ediyorlar, bir arkadaş da vardı yanımda. ‘Sen çocuklarla burada dur’ dedim.
* Nerede durdular tam olarak?
Meclis’in yola bakan geniş merdivenlerinin önünde nöbetçi kuleleri var, orada polisler vardı onların yanında durdular. Genelkurmay’ın önüne kadar geldim, orada bir rütbeli vardı.
VATAN HAİNİSİN DİYE BAĞIRDIM, VURULDUM
‘Bak hepimiz aynı vatanın evlatlarıyız, niye ateş ediyorsunuz’ dedim. Bağıra bağıra söyledim. Hatta askerlerden bir tanesi gidiyor gibi oldu. Büyük bir ihtimalle albaydı, geri çağırdı askeri, elindeki silahı da aldı. Bana eliyle işaret etti, tehditvari bir şekilde. Ateş etti, üç dört kişi vuruldu gözümün önünde. Her yerden mermi gidiyor. Ondan sonra ‘sen vatan hainisin’ diye bağırdım. ‘Gel gel’ dedi, benim korkacağımı sandı. İleriye doğru yürüyünce ateş etti. Sağ elimde bayrak vardı, mermi sağ kolumu parçalamış. Kolum aşağı düştü, sadece et tutuyor. Bayrak yere düşmüştü, sol elimle aldım. Sonra tekrar ileriye doğru hamle yapmak istedim, ama dengemi kaybettim ayakta zor duruyordum, geri döndüm, o arada yine vurulanlar oldu. Lunapark eğlencesine döndürmüşlerdi sanki, bu kadar vahşilik ben ömrümde görmedim. Bir yandan çocuklarım aklıma geliyor. Sonra yardım için gelenler, beni elleriyle taşıdı. Ambulans geldi aldı. Çocuklarım orada kaldı, sonra ulaşabildim telefonla.
* Bu sırada, Karabidek’e refakat eden kızına dönüyorum ve onun neler yaşadığını soruyorum...
Meclis’in önünde bekleyen polisler, halk kaçabilsin diye karşı ateş açtılar. Çatışma epey bir devam etti. Sonra polisler daha sık ateş etmeye başladılar. Polisler, sürekli halkı kalabalık olarak koşmayın, kalabalığa ateş ediyorlar diye uyardı. En son arkada çalılıklar vardı. Çalılıkların arasından geçmeye çalıştık.
MERMİNİN ÜSTÜNE BAŞKA KİM GİDER
* Baba Karabidek, sözü kesiyor ve ‘Düşünün, 11 yaşında, 15 yaşında çocukların düştüğü hale bakın’ sözleriyle isyan ediyor. Kızı yine devam ediyor...
Zar zor kaçıp, arabanın oraya geçmeye çalıştık, sonra arabaların üstüne ateş etmeye başladılar. Babamı arıyorum sürekli, açmıyor bir türlü. Sonra yanımızda duran babamın arkadaşı ulaştı, telefonun hoparlörde olduğunu bilmediği için, ‘Çocuklara bir şey söyleme ben hastanedeyim’ dedi. Tabii biz o sıra panik yapıp, arabaya koştuk, hastaneye geldik.
* Tekrar, Karabidek’e dönüyorum ve şu anki duygularını soruyorum:
Biz, oraya bunların vatan haini olduklarını bilerek gittik zaten ve elinde hiçbir şey yok, silah yok, taş yok. Çoluğunla çocuğunla gidiyorsun, vurulan insanları görünce dayanamıyorsun, İnsan, ister istemez kendisini ileri atıyor, durduramıyorsun. Desen ki, pişman mısın diye, hiç pişman değilim. Zaten ölmeyi göze almayan insan oraya gider mi? Merminin üstüne başka kim gider?
SİNCAN’DAN TRENLE GELDİK
* Bir başka odada Kadir Tunçel, tedavi görüyor. 48 yaşında Kızılay’da işçi olarak çalışan ve olay günü, oğluyla birlikte yaralanan Tunçel’in, halen duyduğu öfkesi gözlerinden okunuyor ve ses tonuna da yansıyor. Çok fazla konuşmak istemediğini belirten Tunçel, şunları söylüyor:
“Cumhurbaşkanımızın sözüyle biz Sincan’a, Lale Meydanı’na indik. Oradan arkadaşlarımızla beraber, trene bindik. Emniyet’e geldik. Sonra baktık orası kurtarılmış, yolda hiç tanımadığımız bir vatandaşı durdurduk, oradan Kızılay’a geçtik. Meydana geldik. Ezilmiş arabalar vardı, sonra yukarıda yaralılar var dediler, yardıma gitmek istedik. Daha biz Genelkurmay’ın önüne varmadan bizi helikopterle taradılar, üç defa. Oğlum da yaralandı, arkadaşım da yaralandı, ben de yaralandım. Karnımdan, koltuğumun altından, bacağımdan yaralandım. Gırtlağımı da sıyırmış. Vatanımız için oradaydık.”
(Tunçel, ben yeni bir soru soramadan, “Başka da diyeceğim bir şey yok” diyor, daha fazla konuşmak istemediğini belli eden bir tonla. Ben de diğer odada yatan 49 yaşındaki Hüseyin Kesti’nin yana geçiyorum.)
KOMŞUSU ŞEHİT OLDU, O KOLUNU KAYBETTİ
* Genelkurmay’a birlikte gittiği komşusunun şehit olduğunu ifade eden Kesti, olay gününü şöyle anlatıyor:
* Hiç aklınıza gelir miydi bunları yaşayacağınız?
Aklıma gelmezdi, gelmiyordu da fakat bir süre sonra, birtakım insanlar oradan ayrıldı. Bazıları başka yerlere yardım etmek için, bazıları da belki kötü bir şeyler olacağını hissettiği için. Ama genel eğilim, vatan sevgisiyle, buraları darbecilere teslim etmemekten yanaydı. Bu arada bilgi kirliliği vardı. Kimisi telefonla bakarak bilgiler veriyordu. Emniyet’e gidelim diyen vardı, Külliye’ye gidelim diyen vardı. Olayın merkezi bana göre Genelkurmay’dı. Tamamen ağır silahlar kullanıldı. Genelkurmay’ın önündeyken açılan ateş sonucu kolum parçalanmış. Komşum da orada şehit oldu.”
UÇAK SESLERİNİ 30 AĞUSTOS PROVASI SANDIK
* Kesti’nin yanından çıktığımda bir başka odaya giriyorum. Burada da, esnaflık yapan 45 yaşındaki Turgut Uçar yatıyor. Uçak seslerini ilk olarak camide yatsı namazı kılarken duyduğunu belirten Uçar, 30 Ağustos provalarına yorduklarını anlatarak, şöyle devam ediyor:
* Nerede oturuyorsunuz, nereye gitmek için yola çıktınız?
Örnek Mahallesi’nde oturuyorum. Yürüyerek Kızılay’a doğru yola çıktım.
* Kızılay’a kadar yürüdünüz mü?
Evet, Kızılay’a kadar yürüdüm. Yolda kimi insanlar bankamatikler önünde kuyruk olmuş para çekmeye çalışıyordu, kimileri bakkalları marketleri açtırmış, ekmek, makarna, bulgur alıyordu. Opera Meydanı’nı biraz geçtikten sonra ellerimizde bayraklar gidiyoruz vatandaşlarla. Bir zırhlı taşıyıcıyı halk teslim almış, içinde asker var. Ondan sonra polis geldi, içindeki asker teslim oldu. Ben yürüyerek devam ediyorum. Sıhhiye Köprüsü’nün altına geldim. Tanklar arabaları ezmişler, sağda solda her tarafta kan.
* Tek başınızaydınız ama, diğer vatandaşlarla yol boyu hiç konuştunuz mu?
Genelde, ‘bunların biz böyle olduğunu bilmiyorduk, bunlar vatan hainiymiş’ gibi konuşmalar oldu. Ondan sonra, Kızılay’a geldik. Kızılay’da da aynı şekilde manzara. Kızılay’a geldiğimde salalar okunmaya başlandı. Biz inançlı, itikatlı insanlarız. Orada, vatan millet sevgisi daha da bir katlandı. Polis arabasından “Ümmet için, vatan için, Genelkurmay Başkanlığı’nda çatışma var oraya gidelim” diyordu bir polis abimiz. Demir nizamiyeye dayandık. Ben burada Türk halkının, Kurtuluş Savaşı’nda nasıl olmuşsa, seferberlik halinde nasıl birlik, beraberlik içinde olabileceğini gördüm. Sağcısı, solcusu, alevisi, sünnisi herkes bir oldu, bütün oldu.
* Ne yaptınız Genelkurmay’ın önünde, içeri girmeye mi çalıştınız?
BARUT KOKUSUNU DUYUNCA ANLADIM
Kimi arkadaşımız bariyeri yıkmaya çalışıyordu. Ben de demir parmaklıkların ucundaki okları sökmeye çalışıyordum. Girmek üzereydik tam. Bir yandan da askerleri ikna etmeye çalışıyoruz, ‘Hepimiz Türk’üz. Böyle bir darbe olmaz’ diyoruz. Tam girmek üzereydik. Sonra içeride duran bir asker, silahını bıraktı geri dönüp gitmek istedi. Başındaki albay, ‘emir veriyorum ateş serbest’ dedi, bize parmak salladı. O esnada ben vuruldum, vurulmuşum. Ben daha demir parmakları söküyorum. Sonra, niye bu kadar barut kokusu oldu diye bakarken bir gördüm ki vurulmuşum. Yere uzandım, arkadaşlar geldi. Ben kelime-i şahadet getirmeye başladım, sonra bana ‘bir şeyin yok’ dediler, yarama tampon yaptılar. Güzelce sardılar beni, ambulans yok. Beni polis arabasına taşıdılar, polis arabası ters yön düz yön bakmadan, yolu açarak beni hastaneye taşıdı. Geldiğimizde Numune Hastanesi ana baba günüydü. Sonra polis, eşime telefon etti. İki kızım var, çocuklarla beraber eşim geldi. Daha sabah benim tedavim devam ederken, bombalamalar devam ediyordu. Herkes hop oturup, hop kalktı burada.
BANDAJ YAPTIRIP TEKRAR GİTTİM
Genelkurmay’ın önünde olan biteni dinledikten sonra, Emniyet’in önünde yaralanan Fatih Şen’i dinlemek üzere, onun kaldığı odaya geçiyorum. Siteler’de mobilyacılık yapan 32 yaşındaki Fatih Şen, yaralanmış, ayağına bandaj yaptırmış, yılmadan bir kez daha aynı yere, Emniyet’in önüne koşmuş. Şen, başından geçen bu olayı şöyle anlatıyor:
* Yaranız hafif miydi?
Aslında kemiğe şarapnel parçası saplanmış ama film çekmedikleri için anlayamamışlar.
* Peki ayağınızda acı yok muydu? Tekrar nasıl gidebildiniz?
Acı vardı ama o an gözümüz hiçbir şey görmedi. Gerçekten orada olanları yaşadıktan sonra o acının da çok bir önemi kalmıyor. Bu yüzden arkadaşlarımı çağırdı. Gelip beni aldılar. Emniyet’e varınca araçtan indim ama birkaç adım attıktan sonra ayağım tekrar kanamaya başladı. Sonra yürüyemeyince beni eve götürdüler ama annem tansiyon hastası olduğu için bir akrabamın evine gittim. İki gün sonra yine gittik Dışkapı SSK’ya, aynı şekilde pansuman yapıp gönderdiler. Aradan dört gün geçti, morarma başladı, bu hastanenin personeli bir komşumuz var. O beni Numune’ye getirdi. Filme çekildikten sonra şarapnel parçasının kemiğe saplandığı ortaya çıktı. Sonra da burada tedaviye başlandı.
DERYA ÖĞRETMEN YÜRÜYEMEYECEK
* Darbe girişimi olabileceği o anda aklınıza geldi mi?
Hayır, ilk başta gelmedi, belki de bir terör saldırısına yönelik bir hareket diye düşündük. Ancak, biz bunları değerlendirirken, ne yazık ki İstanbul’da köprünün kapatıldığı haberini gördük. İnanın ki, o anda yaşadıklarımızı anlatamam. Sayın Cumhurbaşkanımız televizyonlara çıkıp, bizleri meydanlara çağırınca da eşimle birlikte hazırlanmaya başladık. Oğluma ‘gidiyoruz’ dedim, o da ‘anne bekle ben de geliyorum’ dedi.
* Kaç yaşında oğlunuz?
13.
* Peki çocuğunuz için endişe etmediniz mi?
Hayır kesinlikle. Vatan için o dik duruşu sergilediğinizde, ne eş, ne çocuk sevgisi aklınızın ucundan geçmiyor.
* Evden çıkınca ilk nereye gittiniz?
Camiye doğru hareket ettik, oradan tarama sesleri geliyordu. O sırada da Kazan Belediye Başkanımızla görüştük, Meclis’in, Akıncı üssünden kalkan F-16’lar tarafından bombalandığını söyledi. Bizim adımlarımız daha çok hızlandı. Camiden gelen taranma sesiyle önce caminin önüne gittik, bir ekip içinde 3-4 kişi, camiyi tarıyorlardı. ‘Ülkede sıkıyönetim ilan edildi, burayı terk edin’ dediler. Biz de ‘ayrılmıyoruz’ deyince bizdeki o kararlılığı gördüler ve camları kırarak, etrafa ateş ederek gittiler. Sonra, nizamiyenin önüne ilerlemeye başladık. Nizamiyeye varınca, ilk olarak kapıdaki komutanla konuştuk. ‘Biz buraya F-16’ların kalkmaması için geldik, canımız pahasına geldik’ dedik ve 4. Ana Jet Üssü komutanıyla konuşmak istedik. Kendileri de bunun olabileceğini fakat güvenlik şeridini ihlal etmememiz gerektiğini söyledi.
OLAMAZ DEMEYE KALMADAN ATEŞ AÇTILAR
Bu görüşme 22.30’da başlayıp 03.30’a kadar tam beş saat sürdü. Saat 03.30’da karşımızdaki askerler yerine arka taraftan, duyduğum kadarıyla da bu beş saatlik süreci takip eden başka üzeri teçhizatlı yüzü maskeli askerler geldi.
* Size ateş eden onlar mıydı?
Evet, namluları bize doğrulttular. Olamaz demeye kalmadan, geriye doğru yeltendiğimde, arkamdan ‘nişan al vur’ emrini duydum. Orada bir gencimiz vardı mavi gömlekli, beş saatlik süreçte en önde yer almıştı. Ben o anda elimde megafon, ‘arkadaşlar gösterimizi yapalım, ama dikkatli olalım’ diye bir konuşma yapmaya hazırlanırken vur emrini duydum. Bir de, vur emrini veren kişinin, ‘o gömlekliyi hedef alın’ dediğini duyunca, o gencin üzerine atladım. Anlattığım olay saliselerle gerçekleşti ve ateş etmeye başladılar. İlk kurşunu baldırımdam yemişim, kemiğe dayanıp kalmış. Sonra aramızda dolaşmaya başladılar, başınızı kaldırırsanız öldürürüz diye bağırıyorlardı. İkinci kurşunda, ayağımın parçalandığını hissettim. Ayakta olup kurşun yediğinizde, tekrar tekrar orada durup o bütün kurşunları vücudunuza almak istiyorsunuz. Vatan için orada olduğunuzu bilmek o kadar büyük bir iman gücü ki. İlk Yenimahalle Devlet Hastanesi’ne götürmüşler beni, orada bir sekiz saatlik müdahaleden sonra, Gazi Hastanesi’ne getirmişler. 3. ameliyatımı oldum, doku nakli yaptılar. Ömür boyu yürüyemeyeceğim, tedavi devam edecek fakat damarlar, kaslar ve tendonlar parçalandığı için normal bir insanın ayağını kaldırıp indirme hareketini yapamayacağımdan dolayı, yalnızca sürükleyebileceğim. Hiç önemli değil, biz oraya giderken şehadet ettik.
CUMHURBAŞKANI ARAYIP ONORE ETTİ
Sayın Cumhurbaşkanımız ertesi gün aradı. O kadar samimi bir konuşmaydı ki, bizler sayın cumhurbaşkanımızı ve ekibini televizyonda gördüğümüzde o samimiyeti hissediyorduk zaten. Çok samimi bir konuşmaydı, kendisi bütün duygu ve düşüncelerini o yürek bağıyla tekrar tekrar anlattı. O kadar güzel şeyler söyledi ki. Yaralanan yaklaşık 1400 kişinin bu ülke için ne anlam ifade ettiğini anlattı. Kendi hayatını, bu insanlara borçlu olduğunu söyleyerek bizi onore etti.