Folklor sadece halay değildir

Güncelleme Tarihi:

Folklor sadece  halay değildir
Oluşturulma Tarihi: Kasım 29, 2017 13:48

Ankaralı söyleşilerin kasım konuğu, Prof. Dr. Serpil Aygün Cengiz. Ankara Üniversitesi Dil ve Tarih-Coğrafya Fakültesi(DTCF), Halkbilim Bölümü, Etnoloji Anabilim Dalı’nda akademik çalışmalarını sürdüren Cengiz’in, fakültenin içerisine gizlenmiş Sergi Salonu’nu öğrencilerine gezdireceğini öğrenince, gruba katıldık.

Haberin Devamı

Dekanlık özel izniyle gezilebilen sergi salonundaki benzeri olmayan objelerin, entografik malzemelerin değerini hocamızdan dinlerken, halkbilim (folklor) açısından merak edilen konu başlıklarını da kendisine sorduk. Mimari açıdan kentin merkezinde yükselen DTCF’ni, Ankara’nın parklarını, heykellerini, sokak adlarını ve kentsel belleğe katkı sunan değerlerini, Serpil Aygün Cengiz ile konuştuk.

-Halkbilimin sosyal ve beşeri bilimlerle ilişkili olması, bir kavşakta bulunmasından hareketle olmalı ki, sizin de farklı disiplinlerden diplomalarınız var. Sizi halkbilime çeken unsurları, akademik hayatınızdaki aşamaları merak ediyorum...

ODTÜ Felsefe Bölümü’nde lisans öğrencisiyken folklora psikanalitik açıdan bakan Prof. Dr. Seyfi Karabaş’la tanışmıştım. Onunla yaptığımız birkaç kısa sohbet, halkbilim alanında yol alabileceğim fikrini bana vermişti. Böylece Ankara Üniversitesi Dil ve Tarih-Coğrafya Fakültesi Halkbilim Bölümü’ne girdim. Burada 1994-1998 arasında çalıştıktan sonra, Başkent Üniversitesi İletişim Fakültesi’ne geçtim. Dört yıl önce yuvaya geri döndüm. İyi ki dönmüşüm. Şimdi farklı alanlarda yaptığım çalışmaları nihayet folklor alanında bir araya getirebildiğimi hissediyorum, çünkü bu alan gerçekten de disiplinlerarası, sizin dediğiniz gibi kavşakta olan bir bilim dalı.

Haberin Devamı

Folklor sadece  halay değildir
-İnsan doğa ile mücadele eder, zayıflıklarını ve karşılaştığı güçlükleri ortadan kaldırmaya çalışırken, kültürünü de meydana getiriyor. Bağımsız bilimsel bir disiplin olarak 19. yy başında gelişen halkbilimin konusuna giren kültür ürünleri nelerdir?

171 yıl önce William John Thoms, hem halk kültürü hem de bu kültürün çalışıldığı disiplinin adı olarak “folklor” sözcüğünü ortaya atmadan evvel bile folklor çalışmaları yapılıyordu. Folklor, yirminci yüzyılın ortalarına kadar sadece köylü kültürü ya da geleneksel kültürün araştırılması olarak anlaşılırken, artık folklorun alanına popüler kültür tartışmalarının da girdiğini görüyoruz. Bugün bu çalışmalar halk yaşamı, kültürel çalışmalar veya kültürel miras gibi başlıklar altında da yapılıyor, hatta “folkloresque” gibi çok yeni kavramlar tartışmaya açılıyor. Paylaşılan ve ortak üretilen kültür olarak her konu bizim alanımıza giriyor.

Haberin Devamı

FOLKLORUN PROTESTOSU SUİKASTE UĞRAMIŞ

-Burada sözü edilen, bilimin adını ve kaynağını aldığı “halk” ile sınıfsal açıdan bir sosyal grup mu, kültürel açıdan bir tavır ve davranış bütünü mü kastedilmektedir? Kadın, bu kültürün içinde ne kadar yer almıştır?

Folklor sözcüğündeki “folk”, sadece “halk”ı değil, örneğin meslek gruplarını, alt kültür gruplarını, tek bir kişiyi bile gösterebiliyor artık. Sadece grupların veya halkların kültürü de değil, bir kişinin yarattığı kendine özgü kültürün bile halkbilim alanında yeri var, “solo folklor” adıyla. Kadın ise, kültürün yaratıcılarından olarak her zaman vardı elbette; fakat halkbilim çalışmaları alanında kadın bakış açısını görebilmek, dünyada ancak 1970’lerde ikinci dalga feminizmin etkisiyle başlayabilen bir süreçte gelişebildi. Kadınların yaşamlarının ve iletişim biçimlerinin her boyutuyla belgelenmesi, feminist halkbilimsel çalışmaların birincil amacıdır. Fakat bu alanda ülkemizde, henüz yolun başında olduğumuzu düşünüyorum.

Haberin Devamı

Folklor sadece  halay değildir

-Halkbilim yerine sözlü geleneği araştıran “folklor” sözcüğü kullanılıyor. Peki, folklor teriminin gerçek anlamını yitirmeye başlaması ve yanlış kullanımın yaygınlaşması ne zamana dayanıyor?

Folklor sözcüğü, günümüzde daha çok “halk oyunları” anlamında kullanılıyor ne yazık ki. Şükrü Günbulut, 1950’lerden itibaren ortaya çıkan anlam kaymasının arkasında, Türkiye’de özellikle bankaların halk oyunlarına ilgisi ve desteği olduğunu söylüyor. Bunun nedeninin de halk danslarının, algılanan şekliyle tabii, toplumsal eleştiri getirmemesi olduğunu ekliyor. Yani bu anlam kayması bence de bir sözcüğün anlamının bilinmemesi meselesi değil. Kökleri daha derinde olan bir mesele bu. William Bascom’un bilinen bir makalesi vardır, “Folklorun Dört İşlevi” diye; önemli bir halkbilim uzmanı olan Prof. Dr. İlhan Başgöz de yanıt olarak, folklorun beşinci işlevinin protesto olduğunu ileri süren bir yazı yazmıştır. Bence bu anlam kaymasının asıl nedeni, uzun yıllara dayanan siyasal bir söylem mücadelesinin sonucunda folklorun protesto eden içeriğinin ne yazık ki sessizlik suikastına uğramış olması, diye düşünüyorum.

 

Haberin Devamı

Folklor sadece  halay değildir
FOLKLOR SOKAĞI ÇOK HEYECANLANDIRDI

-Bu noktada Ankara’nın Çankaya ilçesindeki “Folklor Sokağı”na, öğrencilerinizle birlikte yapmış olduğunuz geziden ve burada gerçekleştirdiğiniz alan araştırmasının sonuçlarından söz eder misiniz?

Folklor Sokağı’nı tesadüfen keşfedince çok heyecanlandık. Ankara Büyükşehir Belediyesi’nde araştırma yaptığımızda bu sokağın tarihinin 1950’lere kadar gittiğini öğrendik. Geçtiğimiz mart-temmuz arasında, Folklor Sokağı’nda bulunan beş apartmanın sakinlerinden ulaşabildiklerimizle tek tek görüştük ve posta adreslerinde bulunan, folklor sözcüğünün anlamını sorduk. Görüştüğümüz kişilerden çok azı anlamını biliyordu, çoğu halk oyunları veya halk dansı, dedi bize; hatta kelimeyi hiç duymadığını söyleyenler de vardı. Fakat dediğim gibi mesele göründüğünden daha derin; sadece bu sözcüğün anlamına ilişkin bir enformasyona sahip olunup olunmamasıyla ilgili değil. Bir folklor araştırmacısı arkadaşım ve on iki öğrencimizle birlikte çalışmayı tamamladığımızda “Folklor halay değildir”den geldiğimiz noktaya şaşırdık. Çünkü meselenin kökünün, sokağın bir siyasal mücadele alanı olmasına gelip dayandığını hepimiz açık seçik kavradık.

Haberin Devamı

Folklor sadece  halay değildir

-Bir öğrenme ve yaşam mekânı olan DTCF’nin mimari değeri ile kentin merkezinde yükselmesi, ayrıca halk bilimi bölümünün 70 yıldır akademik varlığını bu çatı altında sürdürmesi Ankara’nın tarihsel ve kültürel hayatına nasıl bir katkı sunmaktadır?

Alman mimar Bruno Taut tarafından projelendirilen DTCF, 1940’tan beri kentin merkezinde hizmet veriyor. Türkiye’de folklor alanında ilk akademik yapılanma Prof. Pertev Naili Boratav tarafından 1947’de DTCF’de, Türk Halk Edebiyatı ve Folkloru Kürsüsü adıyla olmuştur. Bölümde üretilen tezlere bakacak olursak önemli bir bölümünün Ankara ve çevresinde yapıldığını görürüz. Bu bile başlı başına Ankara’nın tarihsel ve kültürel hayatına katkı sunuyor diye düşünüyorum. Fakat yeni bir boyuta atlamamız gerekiyor gibi geliyor bana. Fakültede verdiğimiz eğitim, yakın çevremizi tanımaya daha fazla yönelmeli ve kent bilincini geliştiren bir ufuk kazandırmalı öğrencilerimize diye düşünüyorum.

Folklor sadece  halay değildir

BİR ÇİFT DİKKATLİ GÖZ GEREK

-Yeri gelmişken, kültür dediğimiz şey birikim ve bunun kuşaklara aktarılması da iletişim yoluyla mümkünse... Fakültenin içerisinde yer alan ve dekanlığın özel izniyle gezdiğimiz Sergi Salonu’nda korunan objelerin, kentimizdeki kültür varlıklarının, kültürel belleğimiz için önemi nedir?

Fakültemizin Sergi Salonu’nda Japon İmparatorunun hediye ettiği samuray zırhından Kurtuluş Savaşı’ndan kalan çeşitli malzemeye, fakültenin ilk yıllarından kalma vantilatörden zengin sembollerle dolu davulu elinde bir şaman mankenine kadar çok zengin bir malzeme var. Öğrencilerimiz de sizinle birlikte ilk kez gördüler bu müzeyi, eğitim aldıkları fakülteyi bile henüz her yönüyle tanımıyorlar. Fakat bu iletişim kurmak için çok önemli. İçinde yaşadığı çevreyi tanımayan biri nasıl kültür bilimci olabilir? Okulun içi kadar yakın çevresini de tanımak gerekli. O nedenle öğrencilerle birlikte Kurtuluş Parkı’nda bulunan, Selim Turan’ın vefat etmeden önce yaptığı, Sarıkız Heykeli’ni görmeye gittik. Sarıkız efsanesinin neden günümüzde hâlâ yaşadığını konuştuk. Okulun çok yakınında olan ve çoğu öğrencinin bilmediği CerModern’e, tam da ekmek festivalinin olduğu gün gittik. Abdi İpekçi Parkı’ndaki ve civarındaki heykelleri görmeye gittik. Öğrenciler, Metin Yurdanur’un Eller Heykeli’nin altında işçilerin yaktığı ateşin izini gördüklerinde veya Hitit Güneşi Anıtı’ndaki güneşin ve geyiklerin ana tanrıça kültünün izi olduğunu anladıklarında, kent kültürüne sahip çıkmayı da öğreniyorlar. Kente, Sedat Veyis Örnek’in deyişiyle “bir çift dikkatli göz”le bakmak ve yakın çevreyle etkileşim içine girmek geleceğin karar vericileri olan öğrencilerimizi kalıcı bir biçimde değiştiriyor bence. DTCF’nin hem kendisi hem de burada verilen eğitim, böylece kültürel aktarımın gerçekleşmesini sağlıyor.

BAKMADAN GEÇME!